Kürtler hariç HDP’ye oy verenlerin AKP’nin kadrajına girmesi oldukça zordur. Kürt seçmen, içinde bulunduğu koşullar ve gördüğü baskılar nedeniyle daha açık bir pozisyon sunmaktadır
Kürtler hariç HDP’ye oy verenlerin AKP’nin kadrajına girmesi oldukça zordur. Kürt seçmen, içinde bulunduğu koşullar ve gördüğü baskılar nedeniyle daha açık bir pozisyon sunmaktadır. Ezcümle bu koşullar altında HDP eşbaşkanlarından birisinin Kürt olmasının uygun cümlelerle talep edilmesi doğaldır ve HDP’nin yararınadır
Uzunca bir süredir “Havuz Medyası” bir yana, sorsanız kendilerini hala “Merkez Medyası” olarak tanımlayacak olanların da tamamen görmezden geldiği Halkların Demokratik Partisi gündem oldu. Gazetelerin ara sayfalarında küçük puntolarla dahi ismine rastlamadığımız HDP, ana akım medyanın neredeyse birinci sayfalarında yer aldı. Bunun nedeni HDP cephesinden gelen çatlak bir ses ve bu sese yönelik parti içi tepkilerdi. Malum çevreler, egemene daha fazla yaranmak adına, fırsat bu fırsat yaklaşımı içerisine girdi. Sıkı talimat almışlardı, öncelikli görevler arasında Kürt siyasetçileri ve HDP’yi yermek ve itibarsızlaştırmak geliyordu. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden bu yana durum böyle idi. Yaranma yarışı içerisinde olan aslan medya bu görevi layıkıyla yapıyordu. Tüm olanaklar (kamusal-özel) HDP’yi kuşatmak için seferber edilmişti. Bu düşmanca tutum nereye kadar vardırılır ki? Daha doğrusu sesi oldukları sahipleri nereye kadar vardıracak hep birlikte göreceğiz.
HDP eski milletvekili Hasip Kaplan, eş başkan adaylığı için etnik kökene vurgu yapan talihsiz bir açıklama yaptı. Hasip Kaplan’ı şahsen tanımam, ancak ifadesinden dolayı en büyük üzüntüyü onun yaşadığına eminim. Sayın Kaplan’ın ifadesi Kürt Siyasi Hareketi’nin etnik farklılıklara ilişkin siyasi çözümlemeleri ve perspektifi ile de çelişmektedir. Bu çoğrafyada ırkçılığın ve ayrımcılığın hışmına en fazla uğrayanlar Kürtler ve Kürt Siyaseti olmuştur. Dolayısıyla ırkçı faşizmin ne anlama geldiğini, ne demek olduğunu en iyi onlar bilirler. Sayın Kaplan sakin kafa ile düşündüğünde hırsına, kırgınlığına ve dugusallığına yenik düştüğünü anlamıştır. Anlamaması ve böyle bir ifadeyi savunması mümkün değildir. Hasip Kaplan, 1990’lı yıllarda Kürt Siyasetçilere yönelik faili belli cinayetlerin yakın tanığıdır. Kendisi de bu cinayet girişimlerinden kıl payı kurtulmuştur. Bunları yaşamış birisinin ırkçılık yapması, ırkçı olması olası değildir. Talihsiz bir ifadeden dolayı kimse Hasip Kaplan’dan ve bulundukları her çoğrafyada yok sayılmaya çalışılan Kürtlerden ırkçı peydalamaya çalışmasın, nafiledir. Hasip Beye yakışan ve yapması gereken en kısa sürede özeleştiri vererek, yanlış ifadesi nedeniyle özür dilemesidir.
Karşı cephenin düşmanca tavrı rutinleşmişken, asıl dikkat çeken HDP cephesinden gelen tepkilerdi. HDP yönetiminin yanısıra kişisel değerlendirmelere ve tepkilere tanık olduk. HDP yönetimi Hasip Kaplan’ı ayıplayarak kınadı. HDP yönetiminin acele ile verdiği bu tepki, bana göre, bir yönü ile eksik kalmıştır. Hasip Kaplan’ın yanlışı önüne konmuş, ancak özür ve özeleştiri bekleyen bir tavır sergilenmemiş, karşı tarafın kusuru ile yüzleşmesine fırsat verilmemiştir. Sırrı Süreyya Önder de kamuoyunda takdir toplayan sanatçı kişiliğine, duruşuna ve partideki ağırlığına uymayan ölçüsüz ifadeler sarfetmiştir. “Sırrı gitsin film çeksin” ifadesi ne kadar kusurlu ise, Sırrı’nın bizim mahalledeki ırkçıyı yakaladım modunda uygunsuz ifadeler kullanması da o kadar kusurludur. Hasip Kaplan’ın açıklamasına verilen tepkinin salt yerme ve kaybetme odaklı olmaması gerekirdi. Tepkinin düşündürücü ve utandırıcı olduğu kadar, yeniden kazanıcı olması önemlidir. Kaldı ki, HDP gibi on binlerce gözaltı ve tutuklusu olan bir partinin birilerini kolayca kaybetmek gibi bir lüksü olamaz. Her HDP’linin Hasip Kaplan’ı eleştirme ve özür dilemeye davet etme hakkı vardır. Ancak, kimi kişi ve çevrelerin linçi çağrıştıracak bir tutum içine girmeleri normal değildir. Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Selahattin Demirtaş gibi Kürt siyasetçilerin değerlendirmeleri daha sağduyulu ve toparlayıcı olmuştur.
Demokratik yapılarda, görev talebinde etnik köken, inanç, ailevi bağ gibi özellikler belirleyici olamaz. Bu durum HDP için de ilkesel bir tutumdur. HDP’yi diğerlerinden farklı kılan özelliklerden birisi de şüphesiz budur. Diğer taraftan ilkelerinize bağlı kalmakla birlikte, sürece ve gelişmelerin ruhuna uygun, perspektifinizle çelişmeyen taktiksel tutumlar sergilemek siyasetin enstrümanlarındandır. HDP’ye verilen oylarda Kürt seçmenin ciddi bir ağırlığı olduğu bilinmektedir. Burada amacım HDP’ye verilen oyları tasnif etmek, oy oranı üzerinden birilerine veya bir kesime paye vermek değildir. Siyasi yapılar, kendi tabanları bir yana, tüm toplumsal kesimlerin duyarlılıklarını ve taleplerini gözetirler. Bu, tabanla ilişkilenmenin ön koşullarından birisidir. Sembolik düzeyde kalması gerekirken, ne yazık ki bizim gibi demokrasi kültürü zayıf, bir yönü ile kent feodalı toplumlar için yöneten olmak (başkanlık/eşbaşkanlık) büyük önem taşımaktadır. Kürtler de dahil Türkiye seçmeninin ağırlıklı olarak bu yönlü bir değerlendirme içinde olduğu bilinmektedir. Birileri önümüzdeki seçimlere olağanüstü hal koşullarında gidilip gidilmeyeceğini tartışıp dursun, 7 Haziran seçimlerinden bu yana, başta HDP olmak üzere, gerçek manada muhalefet edenler için koşullar oldukça olağanüstüdür. Önümüzdeki seçimde HDP’yi baraj altında bırakmak için her yol deneniyor/ denenecektir. Muhtemelen, Kürt seçmene havuç sopa politikası uygulanacaktır. Kendileri açısından “iflah olmayanlara” sopa gösterilirken, “manipüle edilebilirlere” havuç uzatılacaktır. Önümüzdeki süreç başta Kürtler olmak üzere, tüm toplumsal kesimler için hayati önemdedir. Türkiye’nin diktatoryal rejime kalıcı olarak geçip geçmeyeceği belirlenecektir. Erdoğan liderliğindeki çoklu ittifak (Milli Mutabakat Cephesi), Kürt seçmenin tutumu konusunda son derece endişelidir. Bu cephe AKP’ye oy veren Kürtleri kaybetmemeye, başta büyük kentler olmak üzere, baskı ve tutuklamalar nedeniyle HDP’nin boş bıraktığı alanları doldurmaya çalışacaktır. Bir taraftan Kürt kökenli AKP’li siyasetçiler seferber edilirken, diğer taraftan devletin olanakları sonuna kadar kullanılacaktır/kullanılmaktadır. Başka bir ifade ile devletin AKP’si veya devlet olan AKP, fire verebileceği yere, yani Kürt seçmene odaklanacaktır. Bu değerlendirmem farklı çevrelerin HDP’deki oy kesitini küçümsediğim anlamına gelmez. Kürtler hariç HDP’ye oy verenlerin AKP’nin kadrajına girmesi oldukça zordur. Kürt seçmen, içinde bulunduğu koşullar ve gördüğü baskılar nedeniyle daha açık bir pozisyon sunmaktadır. Ezcümle bu koşullar altında HDP eşbaşkanlarından birisinin Kürt olmasının uygun cümlelerle talep edilmesi doğaldır ve HDP’nin yararınadır.
HDP, bir devlet partisi değildir. Devletin resmi ideolojisinin dışında ve hatta karşısındadır. Coğrafyasında ve dünyada barış, özgürlük ve eşitlik adına verilen mücadelenin parçası olma gayretindedir. Bu durum HDP’yi ve tüm HDP’lileri mükemmel ve kusursuz yapmaz. Burada amaç toptancı bir yaklaşımla HDP’lilerle diğerlerini aynılaştırmak ve bir kefeye koymak değildir. HDP’liler de bir yönü ile kendi özgünlüklerinin, bir yönü ile de toplumsal süreçlerin ürünüdürler. Dolayısıyla, kimi HDP’liler zaman zaman hırslarına yenik düşüp, yanlış yapabilirler. Bu partide siyasetin özveri ve bedel gerektirdiği genel gerçekliktir. Bu durum her HDP’linin bedel ödemeye hazır olduğu anlamına gelmez. Belirleyici düzeyde olmasa da bedel ödemekten kaçınan veya en az bedelle vaziyeti kurtarmaya çalışanlar olmuştur, büyük bir ihtimalle olmaya da devam edeceklerdir. HDP’de de, düşük düzeyde de olsa, beklentiye/beklentilere dayalı konumlananlar ve piyasa siyasetine özgü ayak oyunları yapanlar olabilir. Farklı siyasi eğilimlerin bileşkesi olan HDP’de, kimi kişiliklerin HDP’den ziyade, grup anlayışlarını ve çıkarlarını ön plana çıkarmaları olasıdır. Önemli olan beklentiye dayalı, özveriden uzak konumlanmaları boşa çıkarmak, bu tür yaklaşımların nüvelenmesine izin vermeyecek, sahicilik yanlısı bir atmosfer yaratmaktır.
Hasip Kaplan talihsiz bir tweet attı. Başta Sırrı Süreyya Önder olmak üzere, HDP cephesi sert açıklamalarla karşılık verdi. Yıllardır HDP adını anmamaya özen gösteren, adeta HDP’yi hafızalardan silmeye ve unutturmaya çalışan yandaş medya fırsat bu fırsat anlayışı ile kendince itibarsızlaştırmaya devam etti. Bu yönlü bir tartışma, HDP’nin bugüne kadar karşılaştığı (karşısına çıkarılan) engellerin yanında oldukça hafif kalacaktır. HDP, tüm halkları kucakladığı, kimseyi kimseye benzetmeye çalışmadığı, barışı, özgürlüğü ve eşitliği savunduğu sürece özgün ve değerli olmaya devam edecektir.