Bölgede “İran’ı sınırlama” adı altında pişirilen politikanın yoğunlaştırılmış halinin yaratacağı sonuç ancak öncekileri kat be kat aşan devasa bir yıkım olacaktır
Gerilim ve çatışma yüklü olan bölgede “İran’ı sınırlama” adı altında pişirilen politikanın yoğunlaştırılmış halinin yaratacağı sonuç ancak öncekileri kat be kat aşan devasa bir yıkım olacaktır. Bu büyük yıkımın öncü sarsıntıları olarak kabul edilebilecek çatışma haberleri Irak’tan gelmeye başladı
Trump, İran’la yapılmış olan nükleer anlaşmayla ilgili beklenen kararı açıkladı, şunları söyledi:
“Bugün ilan ediyorum. Biz artık bu anlaşmayı devam ettirmeyeceğiz ve ettiremeyiz. Bu anlaşmanın sonucu daha fazla şiddet, terör ve İran nükleer terörü anlamına geliyor. Emir veriyorum, bu anlaşmadaki açıkları kapatalım ki bir daha asla İran rejimi dünyayı nükleer silahlarla tehdit edemesin… Eğer bir çözüm bulamazsak kongre ve müttefiklerimizle, bu durumda anlaşmayı bitireceğiz.”
Trump’ın konuşması kendisinden bir süre önce gazetecilere açıklamalarda bulunan Dışişleri Bakanı Tillerson’un söyledikleriyle uyumluydu. Tillerson, “anlaşmadan çekilmeyeceğiz, anlaşmanın eksikliklerini düzeltmeye çalışacağız, Kongre’ye İran’a yeni yaptırımlar uygulamasını tavsiye etmeyeceğiz, çünkü bu masadan kalkıp gitmekle aynı şey.” (Trump’s Iran Speech: U.S. Will Stay in Nuclear Deal and Try to Improve It, Tillerson Says, Haaretz, 13 Oct) demişti.
Tillerson, İran’a karşı genişletilmiş, yeni bir stratejileri olduğunu, bu strateji doğrultusunda İran’ın Ortadoğu’daki vekillerine ve İran Devrim Muhafızları’na karşı yeni, sert ölçüler getireceklerini, ama bunun Devrim Muhafizları’nın terör örgütü olarak ilan edilmesine uzanmayacağını söylemişti. Tillerson, “Bir ülkenin ordusunun tümünün terörist ilan edilmesi zor bir iş ve bu faaliyet gösterdiğimiz bazı savaş alanlarında gerekli olmayan eylemleri tetikleme olasılığı yaratabilir” demişti.
ABD kamuoyunda bir süredir Trump’ın zekâ ve davranış kalıpları itibariyle bir “çocuk” olduğu sık sık dile getirilirken, bir de Beyaz Saray’da bu “çocuk”u idare eden “yetişkinler”in varlığından söz ediliyor. Dışişleri Bakanı Tillerson, Trump’ın kabinesinde bulunan üç emekli generalle birlikte işte bu “yetişkinler” grubuna dâhil bir isim. “Çocuktan al haberi” derler ama haberi bu kez “yetişkin”den almak daha faydalı görünüyor…
“Çocuk” her zamanki kabına sığmaz coşkun tarzıyla konuşuyor, “Biz artık bu anlaşmayı devam ettirmeyeceğiz ve ettiremeyiz.”… Bunu diyor demesine ama, herhalde “yetişkinler”in tavsiyeleri bir an zihninde beliriyor ve nasıl oluyorsa bu kez “devam ettiremeyeceği” anlaşmanın “açıklarını kapama” emrini veriyor…
“Çocuk” kuru gürültü çıkararak, demagoji yaparak, bir sürü yalan söyleyerek durumu kurtarmaya çalışıyor. “Yetişkin” Tillerson, Trump’tan önce yaptığı açıklamada meselenin esasını kendi pozisyonları açısından ortaya koymuş, gazetecilere, ABD yönetiminin anlaşmayla ilgili tutumunun İran’ın anlaşmaya teknik olarak uymasıyla bağlantılı olmadığını, yönetimlerinde bu konuda herhangi bir tartışma olmadığını söylemişti. Yani, İran anlaşma şartlarına uyuyor, bu konuda tartışma yok, bizim derdimiz başka, olan bitenin anlaşmaya uyulup uyulmamasıyla bir ilgisi yok demişti.
Durum tam olarak böyleydi…
Durumun tam olarak böyle olduğunu mesela yeminli İran düşmanı eski İsrail Savunma Bakanı ve Başbakanı Ehud Barak dahi yüksek sesle söylüyordu. Barak, anlaşmanın korunmasının gerekliliğini vurgulayan konuşmasında, aksi bir tutumun sadece İran’ın işine yaracağını çünkü ne Rusya’nın ne Çin’in ne de Avrupalıların ABD’nin bu tutumunun peşinden gitmeyeceğini dile getiriyordu. Barak, “pek çok İsrailli gibi ben de bu anlaşmanın çok iyi olduğunu düşünmüyorum, ama elde bu var ve korunmalı” diyordu. Barak, “çocuk”un tüm söylediklerinin aksine, bu anlaşmayla İran’ın İsrail için kısa vadede bir tehlike oluşturmaktan çıktığını, böyle bir hedefi olsa bile bunun ancak uzun vadede gerçekleşebileceğini dile getiriyordu. (Ehud Barak, Israeli Hawk and No Friend of Iran, Urges Trump to Keep Nuclear Deal, New York Times, Oct 11)
Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel de konuyla ilgili açıklamasında, Barak’ın iddiasını doğrulayan bir tarzda, ABD’nin anlaşmadan çekilmesi durumunda bölgede bir savaş olasılığının ortaya çıkacağını ve ABD böyle bir adım atarsa Avrupa’nın İran meselesinde Çin ve Rusya’nın tarafında yer alacağını söylüyordu.
ABD, Trump yönetimiyle beraber Ortadoğu’da “İran’ı sınırlama” olarak adlandırılan politikayı hızla uygulamaya başladı. Bu politikanın pratiğe başarıyla uygulanması için ihtiyaç duyulan bölgesel ittifak zincirinde önemli çatlaklar ortaya çıktı. ABD’nin İran’a karşı oluşturmak istediği bölgesel ittifakın asli unsurları olarak kabul edilebilecek Türkiye ve Katar farklı nedenlerle de olsa konumlarını değiştirip, rakip Rusya-İran hattına doğru salındılar. Henüz ilkbaharda Suudi Kralı’nın sarayında “Pers füzelerine” “Pers emperyalizmine” karşı Mekke ve Medine’nin fedailiğine soyunan Tayyip Erdoğan şimdi Tahran’daki Şii saraylarının kapılarını aşındırmakla meşgul…
“Sünni cephenin” bir tür “küçük dev adamı” olan “şahin” Katar şimdilerde “Sünni cephenin” kardeş unsurlarının uyguladığı ambargo ve kuşatma nedeniyle Şii Perslerin sebzesine, meyvesine bile muhtaç durumda… Sadece bu kadar da değil, 80’i aşmış Suudi kralı o yaşta türlü çeşit hastalıkla boğuşurken bir de kalkıp baş düşmanı İran’ın bölgedeki stratejik müttefiki Rusya’ya S-400 ve başka silah anlaşmaları yapmak için gitmek zorunda kalıyor. ABD ve İsrail’in “Sünni cephe”sinde durum kabaca böyledir…
Nükleer anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Sendika.Org’a yazdığım “Nükleer Anlaşma Ortadoğu’da Gerilimleri Azaltır mı?” başlıklı yazıda, şöyle demiştim: “Nükleer anlaşmanın uygulanmaya başlamasının Ortadoğu’daki politik ve askeri çatışmalara nasıl yansıyacağı ise bir başka önemli başlık. Anlaşmanın gerçekleşmesi ve uygulanmaya başlaması sürecinde İran Ortadoğu’daki politik tercih ve önceliklerinde herhangi ciddi bir değişiklik yapmadı, tersine Suriye’de Beşar Esad yönetimine desteğini her platformda dile getirerek güçlü bir biçimde sürdürdü. Yine üzerinde genel olarak ortaklaşılan bir başka nokta, Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesinin İran’la birlikte karara bağlanmış olmasıdır. İran’ın anlaşmayla elde edeceği yeni ekonomik olanaklar, kuşkusuz politik ve askeri araçlarını güçlendirme ve çeşitlendirmenin de yolunu açacaktır.”
Trump konuşmasında, İran için “100 milyardan fazla paraları var ve hükümetleri bu paraları terörü finanse etmek için kullanabilir” diyor. Burada kullanabilir diyor, ama konuşmanın başka bölümlerinde, “İran’ın teröre olan finansal desteğini kesmek için çalışacağız.”, “Nükleer anlaşma imzalandığından beri rejimin tehlikeli davranışları sadece arttı. Yaptırımlar da kaldırıldı aslında. İran güzel kazançlı ticari işlere de girdi” diyor. Aslında “çocuk” da asıl derdinin ne olduğunu konuşmanın içinde pek çok yerde dile getiriyor, kızgınlıkla “100 milyardan fazla parası” olmasına, “güzel kazançlı ticari işlere de girmesine” rağmen, İran rejimi yine de “Yemen’de ve Suriye’de şiddeti ateşlemiştir” diyor…
Amerikan emperyalizmi, “Nükleer anlaşmayı yaparken bazı hesaplarımız vardı ve bunlar gerçekleşmedi, o zaman biz vazgeçiyoruz” demek yerine “çocuk”un ağzından böylesine demagoji yapıyor. İran’ın desteklediği güçlerin Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da kendi bilgisi ve yönlendirmesi dahilinde müttefiklerinin beslediği ve silahlandırdığı mezhepçi cihatçı çetelerle savaştığı ve büyük ölçüde galip geldiği gerçeğinin üstünü örtmeye; kendisini de “İran’ı sınırlama” politikasına geçmeye zorlayan bu asli gerçeği karartmaya çalışıyor.
“Yetişkinleri” “çocuğu” sakinleştirmeye, bu tuhaf kararı almaya iten de aynı gerçeklik. İran devlet başkanı Ruhani Trump’ın konuşmasına yanıt verirken bu gerçekliği şu şekilde dile getirdi: “Bugün ABD, nükleer anlaşmaya ve aynı şekilde İran halkına hiç olmadığı kadar karşı çıkıyor. ABD her zamankinden daha fazla izole olmuş durumda. Nükleer anlaşmayı tek taraflı olarak değiştiremeyecek. Trump’ın sözleri İran’a lanet okumaktır ve İran ulusuna yönelik temelsiz suçlamalardır.”
Nükleer anlaşmaya dair tutumlar Ruhani’nin dile getirdiği, “ABD her zamankinden daha fazla izole olmuş durumda” sözünü tam olarak yansıtıyor. Geçtiğimiz ay Birleşmiş Milletler’de konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu, “İsrail’in nükleer anlaşma konusundaki politikası belli; değiştirin ya da iptal edin” demişti. Üst düzey İsrail yetkililerinden oluşan bir heyetin nükleer anlaşmanın değiştirilmesi ya da iptal edilmesi yönünde görüşmeler yapmak için geçen hafta ABD’ye geldiği Amerikan basınına yansımıştı. Anlaşmaya karşı tek ciddi muhalefet İsrail’den gelirken, ABD’nin önemli müttefikleri dahi farklı tutum alıyordu. “İzolasyon”, işte tam olarak bu gerçeği ifade etmekteydi ve Beyaz Saray’daki “yetişkinler” bu gerçeğin farkındaydı.
Beyaz Saray’ın “yetişkinler”i bu gerçeklik ışığında ürettikleri formülle, nükleer anlaşmanın geleceği ile ilgili kararı 60 gün içinde oluşturmak üzere Amerikan Kongresi’ne bırakarak durumu kurtarmış oldular, “çocuk” coştu, esti, yağdı, gürledi, gösterisini yaptı, mutlu oldu ve elindeki ateş topunu kongrenin eline verip olay mahallinden şimdilik uzaklaştı.
Trump’ın konuşmasının ardından bir açıklama yapan İsrail Başbakanı Netanyahu, Trump’ı cesur kararından ötürü kutladı. “Trump bu kötü anlaşmanın düzeltilmesi, İran saldırganlığına karşı durulması için bir şans yarattı” dedi. Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, Rex Tillerson’un, Netanyahu’yu aradığı ve yeni İran stratejisinin ayrıntıları hakkında ona bilgi verdiği ifade edildi.
Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Sergey Ryabkov’un konuya ilişkin açıklamasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ın nükleer anlaşmaya uyumluluğunu onaylamama kararından dolayı üzüntü duyulduğu belirtildi. Rusya’nın anlaşmaya bağlılığını sürdürmekte olduğu, anlaşma kapsamındaki sorumluluklarını yerine getireceği ifade edildi ve tüm taraflar aynı davranışı sergilemeye davet edildi.
Trump’ın konuşmasının ardından, İngiltere Başbakanı Theresa May, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İran’la nükleer anlaşmasının devam etmesi konusunda kararlı olduklarını açıkladılar. Üç liderin çalışma ofisinden yapılan açıklamada üç ülkenin liderleri olarak, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’la yapılan nükleer anlaşmayı onaylamamak yönündeki tutumunun dikkate alındığı, bu kararın olası sonuçları konusunda endişeli olunduğu vurgulandı. Anlaşmanın tüm taraflarca uygulanması konusunda kararlı olunduğu, bunun ortak ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ettiği belirtildi.
ABD yönetimi henüz anlaşmadan tam ve net olarak çekilmese, bu konuda sadece bir niyet beyanında bulunsa ve sorumluluğu Kongre’ye atsa dahi uluslararası çapta böylesi tepkilerle yüz yüze geldi, yani “izolasyon” boş bir iddia değil. Bütün bu gürültünün sonunda ABD Hazine Bakanı Mnuchin yaptığı açıklamada, İran Devrim Muhafızları’nın ve İran’ın savunma sanayinde önem taşıyan dört şirketin yaptırım kapsamına alındığını duyurdu. Devrim Muhafızları’nın yaptırımlar kapsamına alınmasının gerekçesi El Kaide, Hizbullah ve Hamas gibi terörist organizasyonlara destek sunması. Yani kendisi henüz terörist örgüt ilan edilmedi.
Trump’ın İran’a yönelik saldırgan konuşması Cumhuriyetçi Parti senatörleri tarafından selamlandı. Trump’a sürekli sert eleştiriler yönelten etkili isim senatör Mc Cain, Trump’ın konuşmasının, “Amerikan politikasında katile karşı gecikmiş bir yaklaşım” olduğunu söyledi. Etkili bağışçı zenginler barındıran Cumhuriyetçi Yahudiler Koalisyonu, Trump’ın konuşmasına güçlü bir destek sundu.
ABD’nin İsrail’le birlikte uygulayacağı yeni “İran stratejisi”nin ayrıntıları yakında belli olacak, bunun bölgede her durumda yeni istikrarsızlık ve çatışma noktaları anlamına geleceği kimse için sır değil. Zaten gerilim ve çatışma yüklü olan bölgede “İran’ı sınırlama” adı altında pişirilen politikanın yoğunlaştırılmış halinin yaratacağı sonuç ancak öncekileri kat be kat aşan devasa bir yıkım olacaktır. Bu büyük yıkımın öncü sarsıntıları olarak kabul edilebilecek çatışma haberleri Irak’tan gelmeye başladı, çatışmaların alanı ve boyutları muhtemelen giderek genişleyecek. Bugünün en öncelikli politik ihtiyacı büyük yıkıma yol açacak bu çatışmanın önlenmesidir. Bu çatışmayı önleyecek tek yaklaşım “İşçilerin Birliği” “Halkların Kardeşliği” sloganlarında ifadesini bulan politik perspektiftir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.