“Yazıp yazıp silmek” deyimine rastlamışsınızdır. Sosyal medya kullanımıyla yaygınlaştı. Eski zamanların “lafı dokuz boğumdan geçirmek” deyimi gibi. “Yazıp yazıp silmek” dediğinde sarsıntı yaratan, ağır haksızlık hissi veren durumlarda, diline, kalemine gelen ilk sözcükleri hemen kullanmadan, kendine “bir dur” demiş oluyor insan. Maksadı aşmamak, bilmeyerek hata yapmamayı amaçlıyor. Etkisi kitlesel nitelikteki yanlışlık ve haksızlıklarda daha uygun, […]
“Yazıp yazıp silmek” deyimine rastlamışsınızdır. Sosyal medya kullanımıyla yaygınlaştı. Eski zamanların “lafı dokuz boğumdan geçirmek” deyimi gibi. “Yazıp yazıp silmek” dediğinde sarsıntı yaratan, ağır haksızlık hissi veren durumlarda, diline, kalemine gelen ilk sözcükleri hemen kullanmadan, kendine “bir dur” demiş oluyor insan. Maksadı aşmamak, bilmeyerek hata yapmamayı amaçlıyor.
Etkisi kitlesel nitelikteki yanlışlık ve haksızlıklarda daha uygun, ölçülü kelimeler aranıyor ki, hem sorun üretmesin, hem kimseyi incitmesin, aynı anda da meram anlatabilsin. Çetin bir denge anlayacağınız.
***
Böylesi bir giriş yapmamın nedeni anayasa paketi konusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklama.
Paket TBMM’de görüşülürken dayatmalara, angaryalara itiraz eden CHP’li vekilleri hastanelik edecek ölçüde zorba, gayri hukuki yöntemlerle “geçirilen” anayasa paketi için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) “gitmeyeceğiz” demesi. Bu tercihiyle CHP, anayasanın kurumsal olarak sadece ve sadece kendisine sağladığı bir anayasal haktan “merkezi” bir kararla vazgeçmiş oluyor.
Süreçle ilgili bir gazeteci olarak aklımdaki soruları aktarıyorum:
***
Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı gerekçeye bakalım:
AYM’ye gitme yolu açık ama sorun bir hukuk sorunu değil. Halkın konuya el koyup kesin bir şekilde çözmesidir. Amasya Tamimi’nde denildiği gibi, milleti azim ve kararlılığı kurtaracaktır. Sandıkta kararınverileceği 60 günü milletin hakemliğine emanet edeceğiz. Asıl Yüce Divan halkın divanıdır, milletin divanıdır. Bunun için Anayasa Mahkemesi’ne gitmeyeceğiz. Son söz Yüce Divan değil, milletin divanıdır.
Kılıçdaroğlu’nun sorunu bir hukuk sorunu olarak görmemesini çok ilgi çekici buldum. Zira tam tersine konunun sadece ve sadece hukuka saygıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Yanı sıra CHP liderinin atıf yaptığı “Yüce Divan”ın, bu bahis içinde pratik bir önemi bulunmuyor. Zira, AYM’nin Yüce Divan kimlik ve işlevi ancak cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların yargılanma koşulları gerçekleştiğinde hayat buluyor.
Demem o ki, CHP, AYM’ye gitmiş olsa Cumhurbaşkanı’nın yargılanmasını isteyecek değildi! Cumhurbaşkanını “tek adam” haline getirse de nihayetinde bir kanun olan anayasa değişiklik paketinin, anayasaya uygunluğunun değerlendirileceği bir yol olacaktı.
***
Sonuç olarak: CHP’nin demokrasi bakımından bir varoluş niteliği taşıyan “tekadam” paketi konusunda anayasal hakkından feragatini isabetli bulmuyorum.
Bu düşüncemin temelini, mevcut AYM heyet kompozisyonunun müthiş demokratik kararlar üreteceğine dair inancım oluşturmuyor. Olası bir iptal fırsatının kaçırıldığını da düşünüyor değilim. Bilakis, başvuru olsaydı “ret” kararı ihtimalinin daha yüksek olduğunu konuşuyor bile olurduk. Ancak her şeye rağmen, milyonların gözü önünde anayasanın çiğnendiği, açık kabinlerde göstere göstere oy kullanan vekillerin, bakanların, CHP vekillerince kaydedilmiş videolarının, başvuru dosyasına delil olarak konulması dahi önemli bir “ilk” oluşturacaktı.
Ve tam bu nedenle, iptal başvurusu son derece hukuki olacaktı.