Gözaltında cinsel saldırıya uğradıktan ve işkence gördükten sonra yaşamına son veren Onur Yaser Can’ın sorgusunda olan Başkomiser Hakan Aydın, Cemaat’e yönelik operasyonlarda tutuklandı
Gözaltında cinsel saldırıya uğradıktan ve işkence gördükten sonra yaşamına son veren Onur Yaser Can’ın sorgusunda olan Başkomiser Hakan Aydın, Cemaat’e yönelik operasyonlar kapsamında tutuklandı. Diğer işkenceci polisler, işkencecilere takipsizlik verip dosyaları kapatan savcılar, ceza alımını engelleyen hakimler ve bir bütün olarak ceza sisteminin sorumluları ise halen dışarıda, iktidarda. Can ailesinin hukuk mücadelesi ise devam ediyor
Saray-AKP iktidarının Gülen Cemaati’ne yönelik düzenlediği operasyonlar kapsamında Urfa Emniyeti’nde de 3. sınıf emniyet müdürleri Sami Gökkaya, Adem Öztürk, Ertan Başaran, Recep Kara ve İlker Veda Edisan; 4. sınıf emniyet müdürleri Arif Kıllıbaş ve Ramazan İmal; emniyet amirleri Erdem İren, Ali Kayda, Yakup Akcan, Gökhan Aksu, Yusuf Elgaz ve Ali Ünlü; başkomiserler Koray Akgül, Ali İhsan Tezcan ve Hakan Aydın; komiserler Halit Kara, Serdar Arıcan ve Abdullah Madan ile komiser yardımcıları Musab Karabaş, Süleyman Çakmak, İbrahim Kıyıcı, Mahir Peri, Çihat Pamuk, Mehmet Ali Özaydın ve Cumali Saz tutuklandı.
Tutuklanan isimler arasında bir isim ise öne çıktı: Başkomiser Hakan Aydın. Aydın, 2 Haziran 2010 yılında İstanbul Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla gözaltına alınan, gözaltında cinsel saldırı ile işkenceye maruz kalan ve ardından da intihar eden Onur Yaser Can’ın Narkotik Şube’deki sorgusunda yer almıştı. Aydın hakkında, Onur Yaser Can’ın ölümünün ardından açılan davada, 17-25 Aralık Yolsuzluk Operasyonları’nın savcısı Muammer Akkaş tarafından takipsizlik kararı verilmişti.
Kesintisiz işkence, kesintisiz hukuksuzluk
1982 doğumlu olan Onur Yaser Can 2000 yılında ODTÜ Mimarlık Bölümü’nü kazandı. Kazandığı bursla Brüksel Saint Lucas Güzel Sanatlar Okulu’nda bir yıl sanat eğitimi aldı. ERASMUS programı ile İtalya’da Bari Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde bir yıl okudu. Türkiye’ye döndükten sonra 2009’da İstanbul’a taşındı.
Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 günü Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla gözaltına alındı. Yasal zorunluluklar olmasına karşın avukat temin edilmeyen, Giriş Doktor Raporu aldırılmayan Can, nezarethanede cinsel saldırıya uğradı, çırılçıplak soyularak, işkence gören insanların sesleri dinletilerek, darp edilerek ve hakarete uğrayarak işkence gördü.
Gözaltı sonrasındaki Çıkış Doktor Raporu yasak olmasına karşın polis huzurunda yazıldı. Savcının “serbest kalma” kararına karşın tekrar karakola götürülerek bir süre daha karakolda işkence gören Can, bırakıldığının ertesi günü “evraklardaki tarih hatasının düzeltilmesi” gerekçesiyle tekrar karakola çağrıldı. Emniyette karanlık bir odaya sokularak tehdit edilen, yeni ifade ve tutanaklar imzalattırılan Can, devamındaki 20 gün boyunca polisler tarafından takip edildi.
Yaşadıkları üzerine avukata başvuran Can, ilerleyen günlerde karakoldan üçüncü defa çağrıldı. Can, karakoldan çağrıldığı günün akşamında üçüncü kattaki evinin penceresinden çırılçıplak bir şekilde atlayarak intihar etti. Atladıktan sonra bir süre daha yaşayan Can, ambulansın geç gelmesi ve hastanelerden hastanelere sevk edilmesi sonucunda yaşamını yitirdi.
Can ailesi ve bir adalet mücadelesi
Onur Yaser Can, yaşamına son vermeden bir gün önce hem arkadaşlarına hem de ardında bıraktığı mektuba gözaltında yaşadıklarını anlattı.
Arkadaşları ve patronu da Can’ın gözaltına alındığı günden sonra yemeden içmeden kesildiğini, suskunluk, ürkeklik ve tedirginlik içinde hareket etmeye başladığını ve psikolojisinin bozulduğunu aktardı.
Can ailesi, evlatlarını yitirdikten sonra hızla bir adalet mücadelesine girişti. İşkencedeki polisler ile acil servis görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’nın polisler hakkındaki soruşturması 11 ay sürdü. Bu sürede soruşturmayı yürüten savcı üç defa değişti.
Savcı Muammer Akkaş, emniyetin giriş-çıkış kameralarını incelerken, ailenin nezarethane kameralarının izlenmesi talebini reddetti. Bu sebeple de işkencenin doğrudan kaydına ulaşılamadı. İfadeleri alınan polislerden biri Can’ın çırılçıplak arandığını doğrularken, bir diğeri “çıplak arama yaptıklarını ama nazik davrandıklarını” iddia etti. Akkaş, tüm bunlara karşın dört polis hakkında takipsizlik kararı verdi. Yapılan itirazlardan da sonuç alınamadı.
Sadece yazdıkları tutanakta değişiklik yaptıkları bilirkişiyle saptanan polisler Sonay Gündoğdu ve Salih Bahar “evrakta sahtecilikten” suçlu bulundu. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Mayıs 2012 tarihli kararına göre, iki polise 2 yıl 6 ay ceza verildi. Yargıtay’ın bozma kararının ardından “evrakta sahtecilik” suçlamasıyla polislerin yargılaması sürüyor.
Can ailesi, davadan sonuç alamayınca Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, TBMM İnsan Hakları İnceleme ve Araştırma Komisyonu, İnsan Hakları Derneği, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi, BM Şiddet Özel Raportörü, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve BM Keyfi Gözaltına Alınanlar İçin Çalışma Grubu’na başvuruda bulundu.
Dava, 2014’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.
Hatice Can, oğlu gibi intihar etti
Dava süreci ve başvurulardan sonuç alınamamasının ardından Onur Yaser Can’ın annesi Hatice Can Mart 2014’te oğlu gibi evinin penceresinden atlayarak intihar etti.
Onur Yaser Can’ın babası Mevlüt Can ve kardeşi Ezgi Can’ın işkenceci polislerin, onlar hakkında takipsizlik kararı veren, dosyaları kapatan, ceza alımını engelleyen savcı ve hakimlere ve bir bütün olarak ceza sistemine karşı adalet mücadelesi ise sürüyor.
Ayrıntılı bilgi için: http://www.onuryasercan.com/
Mevlüt Can ve Ezgi Can’ın adalet mücadelelerine ilişkin Çapul TV’deki programları:
Sendika.Org