Mesele Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunun gelir düzeyindeki düşüklüğün düzeyi ile Fatih Terim ve onun gibi yüzlerce kişinin ve tekelci özel sektörcülerin gelir seviyesi düzeyindeki dengesizliktir. Kısaca mesele aynı ülkede yaşayan bir insanın yılda 3,5 milyon avro alması ile diğerinin yılda sadece 15.600 TL alıyor olması meselesidir Yoksul, geri kalmış ve özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kapitalist […]
Mesele Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunun gelir düzeyindeki düşüklüğün düzeyi ile Fatih Terim ve onun gibi yüzlerce kişinin ve tekelci özel sektörcülerin gelir seviyesi düzeyindeki dengesizliktir. Kısaca mesele aynı ülkede yaşayan bir insanın yılda 3,5 milyon avro alması ile diğerinin yılda sadece 15.600 TL alıyor olması meselesidir
Yoksul, geri kalmış ve özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kapitalist ekonomik model ve onun ekonomik sistemlerinden birisi sözüm ona serbest piyasacı işleyişte garip bir şey vardır; emek ve ücret arasındaki denge emekçiler aleyhine acayip derecede kötü ve dengesiz ama belli bir azınlık ve toplum için de acayip derecede iyi ve yüksektir…
Bu tür ülkelerde bu işler böyle yürür. Toplum da böyle alıştırılır. Ücreti/geliri yüksek olan kişi değerli kişidir. Ona tapınmayı ve onu yüceleştirmeyi o kadar artırırsınız. Futbol piyasası ise tamamen bu espri üzerinden kurgulanarak yürütülür.
Tüm yoksul ve geri kalmış ülkelerde bürokratlar, üst düzey yöneticiler ve ayrıcalıklı görevliler yüksek gelirleri olan kişilerdir. Bu önemli bir gerçekliktir ve asla ayrıntı veya tekil bir durum değildir.
Zaten söz konusu bir ülkede ekonomik ve siyasi sistemde yöneticilerin ve ayrıcalıklı sınıfın biraz daha farklı düşünmeye başlaması, alt sınıflardaki insanlara yönelik görece emek ve ücret dengesini kurmalarına neden olur ki, o ülkeler çok yoksul geri kalmış olmayacaktır.
Hani “ekonomik demokrasi”(!) dedikleri…
Sosyoloji der ki; yoksulluk ve gelir dağılımı eşitsizliği arttıkça zenginlik de artar. Ama zenginliğin artması bireysel, yoksulluğun artması toplumsaldır.
Mesele sadece Fatih Terim’in aldığı paranın çok oluşu değildir. O sadece bir eşitsizlik ve çelişki göstergelerinden birisidir.
Mesele Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunun gelir düzeyindeki düşüklüğün düzeyi ile Fatih Terim ve onun gibi yüzlerce kişinin ve tekelci özel sektörcülerin gelir seviyesi düzeyindeki dengesizliktir. Kısaca mesele aynı ülkede yaşayan bir insanın yılda 3,5 milyon avro alması ile diğerinin yılda sadece 15.600 TL alıyor olması meselesidir.
Fatih Terim’in aldığı paraya gelince; asla emeğinin karşılığı bir ücret değildir. Bu kadar ücreti hak edecek bir iş yapmamakta ve sonuç ve değer üretmemektedir. Zaten söz konusu işe yönelik olarak hiçbir emek bu kadar ücret etmez.
Teknik adamların aldıkları ücret ile ülkelerindeki kişi başına düşen yıllık milli gelir oranı arasındaki kıyaslamaya göre eşitsizliğin tavan yaptığı bir durum ile karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir. Ama daha da kötüsü bu ülkede milyonlarca insanın yıllık gelir oranının 10.800 dolar olmadığı gerçeğini düşündüğümüzde tablonun bizim açımızdan bir utanca dönüştüğü de bir gerçektir.
Velhasıl biz Fatih Terim’in aldığı ücretin çokluğu ile değil asıl olarak kömür ocaklarında telef olan insanların alamadıkları ücret ile ilgiliyiz. “Ne ilgisi var?” diye de düşünmüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bal gibi ilgisi var.
Sonuç olarak teknik adamların aldığı ücret tablosu konusunda söyleyebileceğimiz özetle iki cümle şudur:
Birincisi; futbol endüstrileştikçe daha da çirkinleşmekte, sömürü ve adaletsizliğin alanı haline gelmektedir. Bizde ve bize benzer ülkelerde futbol üzerinden tezgahlanan piyasanın bir gereği olarak havada uçuşan paralar büyük futbol kitlesi için yalan dünya, ama birileri için de utanç tablosudur.
İşin yerli ve milli kısmına ise hiç girmeyelim. Böyle olur Türkiye’nin yerli ve millileri diyelim ve işin o kısmını geçelim…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.