Ceren, Konur Sokak’ta erkek şiddeti ile katledildi. Aynı sokakta daha önce tacizcileri cezalandırmış, sevgilisi tarafından şiddet gören kız kardeşlerimizle dayanışmış, polis ablukasını bu sokaktan kaldırmak için eylemler düzenlemiştik. Konur Sokak bizim kendimizi diğer sokaklara göre daha özgür hissettiğimiz bir yerdi. Acılı olmaktan çok öfkeliydik ve öfkemizle örgütledik Konur sokağı Ceren, 10 Mayıs akşamı Ankara’nın en işlek sokaklarından […]
Ceren, Konur Sokak’ta erkek şiddeti ile katledildi. Aynı sokakta daha önce tacizcileri cezalandırmış, sevgilisi tarafından şiddet gören kız kardeşlerimizle dayanışmış, polis ablukasını bu sokaktan kaldırmak için eylemler düzenlemiştik. Konur Sokak bizim kendimizi diğer sokaklara göre daha özgür hissettiğimiz bir yerdi. Acılı olmaktan çok öfkeliydik ve öfkemizle örgütledik Konur sokağı
Ceren, 10 Mayıs akşamı Ankara’nın en işlek sokaklarından biri olan Konur Sokak’ta bir erkek tarafından katledildi. Hem acil tıp teknisyenliği yapan hem de dersaneye giden Ceren ders çıkışı kendisi ile barışmak isteyen (!) eski sevgilisi Batuhan H. tarafından bir arkadaşının yanından zorla alınıp bir arabanın arkasına çekildi. Batuhan H. burada önce Ceren’i öldürdü, ardından intihar eti.
Bütün bunların Konur Sokak’ta yaşanıyor olması biz Ankaralı kadınlar açısından daha sarsıcı bir etkiye sahipti. Aynı sokakta daha önce tacizcileri cezalandırmış, sevgilisi tarafından şiddet gören kız kardeşlerimizle dayanışmış, polis ablukasını bu sokaktan kaldırmak için eylemler düzenlemiştik. Konur Sokak bizim kendimizi diğer sokaklara göre daha özgür hissettiğimiz bir yerdi. Ancak şiddetin her yerde olduğu gerçeği çok soğuk bir biçimde çarptı suratımıza.
Özgecan’ın katledildiği ana benzer hislerle Ceren için sokağa çıkma çağrısı yaptık. 11 Mayıs günü sabahtan itibaren yaşam nöbetine başladık. Bütün tacize, tecavüze, şiddete rağmen “Yaşam hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz”dedik, “Bu hayat bizim” dedik.
Bu gerçekle birlikte bir kez daha anladık ki nefes alabildiğimizi hissettiğimiz alanlar da elimizden alınmaya çalışılıyor ve erkek şiddeti bize rahat vermeye niyetli değil. Bütün bunların farkında olarak başladık nöbete. Kadın dayanışmasını yükseltme ve kız kardeşlik duygularımızı pekiştirme amacının dışında bu nöbette belki de en önemlisi üzerimize çökmeye çalışan karanlığa meydan okumamızdı. Acılı olmaktan çok öfkeliydik ve öfkemizle örgütledik Konur sokağı. Tüm gün boyunca insanlara yaşananın “psikolojisi bozulan bir polis”, ya da “gençlerin birbirine tahammülsüzlüğü” olmadığını, yaşananın düpedüz erkek şiddeti olduğunu anlattık.
Katilin Hakkari’de Özel Harekat Polisi olduğunu duyunca “Kızlar geldik, ininize girdik” diyenleri hatırladık, boş evlere kullanılmış prezervatifleri bırakanları hatırladık, kadınları öldürüp bedenlerini sokak ortasında teşhir edenleri hatırladık. Aynı erkek aklının eski sevgilisini öldürmeye geldiğini görünce öfkemiz arttı. Biliyoruz bu şiddeti “savaşla” açıklayamayız, yaşanan düpedüz erkek şiddeti.
Ancak şunu da açıkça söyleyebiliriz ki Saray’ın savaşı erkek şiddetini besliyor, Saray’dan güç alan erkekler ülkenin doğusunda ve batısında kadınları katletmeyi kendine hak görüyor. “Kadın ile erkek eşit değildir” diyenlerin, “Kadınlar sokakta kahkaha atmasın” diyenlerin, ” Kadına yönelik şiddet abartılıyor” diyenlerin defteri kabardı.
Bizim yaşamımızdan vazgeçmeye hiç niyetimiz yok. Aramızdan alınan her kız kardeşimizi mücadelemizde bir simge olarak taşıyıp devam ediyoruz yolumuza. Çilem, Nevin, Yasemin ve henüz adını bilmediğimiz onlarca kadın, kendi hayatlarına sahip çıkan kadınlar bugünün kadın mücadelesini de işaret ediyor bize. Bizler kendi hayatlarımıza sahip çıkarken, eşit ve özgür bir dünyanın ertelenebilecek bir hayal değil, bugünden kurulan bir gerçek olduğunu biliyoruz. Bu yüzden erkek adaletten, yargıdan, polisten, iktidardan medet ummuyoruz.
Dün “Artık kadınlar korkarak dolaşmayacak bu sokaklarda, artık tacizci, tecavüzcü erkekler korksun; çünkü hesap soracağız dedik” ve aynı akşam eylem bitiminde kadınları taciz eden bir erkeği cezalandırıp ardından polisi de Konur Sokak’tan kovduk.
Kadınlar kendi adaletini işletmeye başladı. Ve adaleti aynı yerde, aynı şiarla, aynı ruhla, aynı hayalle hesap soran; şiddete, tacize, tecavüze, kadın cinayetlerine meydan okuyan, direnen, yaşam için mücadele eden tüm kadınların ortak çabası ile gerçekleşir. Hem de hangi şehirde yaşadığımızın, hangi siyasal çizgiyi savunduğumuzun, hangi isimle yaptığımızın, hangi dili kullandığımızın bir farkı ve anlamı olmadan gerçekleşir. Elbette gidecek yolumuz var. Daha fazla kadın dayanışması ve kız kardeşlik ile aşamayacağımız hiçbir sorun olmadığına yürekten inanıyoruz. Öfkemiz her sokağa taştığında, kadınların isyanı her sel olduğunda bir devrimin provasını yapıyoruz. Dans ederek gidiyoruz devrime. Bu ülkede bir devrim olcaksa, bizim isyanımızla başlayacak biliyoruz. Kadınlar her sokağa çıktığında bir şarkı çalmaya başlıyor sokak. Ayak seslerimizi duyuyor musunuz?