Bu yazı, asgari ücret tartışmasının gündeme gelmeyen; ancak iktisadi ve sosyal açıdan önemli sonuçlarından birinin sosyal yardımlar alanında yaşanacağı öngörüsüne dayanıyor. Özellikle son 10-15 yıllık dönemde, sosyal yardım programlarında yaşanan çeşitlenmenin yanı sıra yararlanıcı sayıları ve harcama düzeylerinde de belirli bir artış gözlemleniyor. Bu sadece, aile yardımları, düzenli merkezi yardımlar ve engelli ve yaşlı yardımları […]
Bu yazı, asgari ücret tartışmasının gündeme gelmeyen; ancak iktisadi ve sosyal açıdan önemli sonuçlarından birinin sosyal yardımlar alanında yaşanacağı öngörüsüne dayanıyor.
Özellikle son 10-15 yıllık dönemde, sosyal yardım programlarında yaşanan çeşitlenmenin yanı sıra yararlanıcı sayıları ve harcama düzeylerinde de belirli bir artış gözlemleniyor. Bu sadece, aile yardımları, düzenli merkezi yardımlar ve engelli ve yaşlı yardımları değil, aynı zamanda yerel yönetimlerin yaptığı ayni ve nakdi sosyal yardımlar için de geçerli. Gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde kamunun sosyal yardım harcamalarında belirgin bir artış yaşanıyor.Yapılan hesaplamalar da bunu gösteriyor. Çeşitli dernekler tarafından yürütülen yardım faaliyetlerini de unutmamalı…
Bu gelişim içerisinde, farklı sosyal yardım türlerine dönük özel ya da genel ihtiyaç tespiti yöntemlerinin varlığından da söz etmek mümkün. Farklı sosyal yardım türlerini hak ediş, birlikte ve ayrı ayrı yapılabilen sosyal sigorta ve gelir yoklaması kriterleri temelinde gerçekleşiyor.Bunun yanında, her sosyal yardım programına özgü kimi yararlanma kriterleri de bulunuyor.
Asgari ücret artışı tetikleyecek
Konunun asgari ücretle olan bağı da burada ortaya çıkıyor. 2012 yılında gerçekleşen bir düzenleme ile 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Yasası’na, sosyal yardımlarda ihtiyaç tespitine gelir yoklaması kriteri getirilmiştir. Bu düzenlemeye göre, kayıtlı bir biçimde iş gücü piyasasında çalışan ya da sosyal güvenlik kuruluşlarından gelir ve aylık alan kişi ve hanehalkları da, hanede kişi başına düşen gelirin, asgari ücretin net tutarından (2016 için 1300.99 TL), bekar ve çocuksuz çalışan için hesaplanan asgari geçim indiriminin (123.53 TL) düşülmesinin ardından elde edilen miktarın 1/3’ünden (392.49 TL) az olması durumunda sosyal yardım kapsamında yer alacaklardır. Düzenlemede, bu kişiler arasından, “Fakir ve muhtaç durumda bulunanlar”ın yasa, yani sosyal yardım kapsamında yer alacakları belirtilse de, bunun tespitine ilişkin nesnel bir kriter getirilmemiştir. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında, uygulamada “muhtaçlık geliri” denilerek, anılan gelir yoklaması kriteri baz alınıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2013’ün ikinci yarısından başlamak üzere 6 aylık ve 2016 yılı için 1 yıllık asgari ücret artışlarına istinaden, bu dönemler için sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına muhtaçlık kriterini bildiriyor. Dolayısıyla, asgari ücretteki artışa paralel olarak, muhtaçlık geliri düzeyi de düzenli olarak artış gösteriyor. Her sosyal yardım türü için geçerli olmayan bu yasal düzenleme, uygulamada, Türkiye’de sosyal yardımların genel yapısı ile uyumlu bir biçimde, parçalı, dağınık, çok başlı ve sistematik olmayan bir biçimde gerçekleşiyor.
Asgari ücretteki artışın sosyal yardımlarda ve yararlanıcı sayılarında bir artışı tetikleyecek olması da bu söylenenlerle bağlantılı. Bunu, asgari ücret artışının iş gücü piyasasına ve hane halklarına dönük muhtemelen sonuçlarından da çıkartabiliriz: Asgari ücrette yaşanan artışın, çalışan yoksulluğu ve Sosyal Güvenlik Kurumu açısından önemini göz ardı etmeden halihazırda iş gücü piyasasında var olan, kayıt dışı çalışma, asgari ücretten aşağı seviyelerde düşük ücretli çalıştırma, işten çıkarma gibi eğilimleri bir yönüyle güçlendireceği tahmin edilebilir. Öte yandan yasa egemenliğinin çalışma yaşamında kurulamamış olması ve denetim eksiklikleri dolayısıyla asgari ücret artışının, iş gücü piyasasındaki kayıt dışı sektöre dönük etkisinin zayıf kalacağı, bu alanda yaşanan asgari ücretten düşük ücret düzeylerinde çalıştırma olgusunun varlığını koruyacağı öngörülebilir. Bu anlamda asgari ücret artışının, iş gücü piyasasının bütünü için mutlak anlamda geçerli olmasa da özellikle kayıt dışı istihdam edilenler açısından, düşük ücretli çalışmanın ve ücret eşitsizliğinin farklı bir biçimi olarak sonuçlanacağı düşünülebilir.
Sosyal yardım kapsamındaki nüfus artacak
Tüm bunların ise, sosyal yardım kapsamına girecek nüfus diliminde belirli bir artışı beraberinde getirme olasılığı oldukça güçlüdür. Yoksullaşma dolayısıyla sosyal yardım almak, bir sosyal politika önleminden yararlanma çerçevesinde, işsiz yoksullar ve çalışan yoksullar için başlı başına olumsuz bir durum olarak değerlendirilemeyebilir. Ancak asgari ücret artışına dayalı iş gücü piyasasından kaynaklı yeni sorunların, sosyal yardım almakla birleşen yeni yoksulluk örüntüleri yaratacağını öngörebiliriz. Temel olarak, ücret ilişkisinin içerisinde çözülmesi gereken sosyal güvence sorununun, bizzat asgari ücretteki artış dolayısıyla, sosyal yardımlara da havale edileceği bir tablo belirmektedir. Sosyal yardım temelinde ise sosyal güvence değil, bir tür sosyal güvencesizliğin mevcut olduğunun altını çizmek gerekir. Çeşitli örnekler ve muhtemel senaryolar çerçevesinde bu öngörüyü ele alabiliriz:
Ücret artışının muhtemel sonuçları
* Asgari ücret artışına karşı bir sermaye refleksi olarak, kayıt dışı ve düşük ücretli, özellikle de asgari ücretten düşük ücretli çalıştırma, aileler (bağımlı nüfus) ile birlikte düşünüldüğünde doğrudan muhtaçlık gelir testine dayalı olarak yapılan yardım türlerinin kapsamında olan nüfus dilimini artıracaktır.
* Asgari ücret artışı nedeniyle kayıt dışı çalıştırmaya yönelen işverenin işçisi, gelir yoklaması kriterini de karşılaması halinde, sosyal sigorta yoklaması kapsamında olan ve olmayan yardım türlerinin potansiyel toplumsal havuzuna dahil olacaktır. Örneğin, sosyal sigorta yoklamasına dayalı olan şartlı eğitim ve sağlık yardımı bunlardan biridir.Sosyal sigorta yoklaması değil, gelir testine dayalı olarak vakıflarca yapılan gıda ve eğitim materyali gibi yardımlar da buna dahil edilebilir.
* Asgari ücret artışının tetikleyebileceği işsizlik eğilimlerinin de sosyal yardımlarda bir artışı beraberinde getirebileceği tahmin edilebilir. Hanehalklarının işsizlik ve gelir yetersizliği gibi yer yer kalıcılaşan ve yapısallaşan durumlarda, sosyal yardıma başvurma davranışlarının artış gösterdiği gözlemlenmektedir.
* Bunun yanı sıra, asgari ücret artışından bağımsız olarak varlığını koruyan düşük ücretli çalışanlar, işsizler, gelir yetersizliği içerisinde olanlar, enformel sektörde düşük ve düzensiz gelir etme yöntemleri ile geçinmeye çalışan hanehalklarının da yeni belirlenen muhtaçlık alt sınırının altında kalıp, sosyal yardım kapsamına dahil olacakları söylenebilir.
Muhtaçlık sınırının altında ek nüfus
* Muhtaçlık sınırı, asgari ücrette yaşanan artışlara bağlı olarak yıllar içerisinde yükselmektedir. 2013’ün ikinci 6 aylık döneminde 243.43 TL olan muhtaçlık sınırı, 2014’ün ilk 6 aylık döneminde 255.22 TL; ikinci 6 aylık döneminde 270.23 TL; 2015’in ilk 6 aylık döneminde 286.37 TL, ikinci 6 aylık döneminde 303 TL olarak belirlenmiş, 2016 yılı için 392.49 TL’ye yükselmiştir. Bu da Türkiye’de sosyal yardımların toplumsal tabanının nesnel olarak genişlediğini göstermektedir.Muhtaçlık sınırının yükselişi, beraberinde, sınırın altında kalan ve gelir düzensizliği ve yetersizliği yaşayıp sosyal yardım kapsamına giren ek nüfus dilimlerinin artışına yol açmaktadır.
* Asgari ücretin belirli dönemler temelinde belirli miktarlarda artıyor olması, gelire dayalı muhtaçlık düzeyinin de doğrudan yükselmesi anlamına geldiğinden, özellikle geçimi düzensiz ve düşük gelire dayanan hanehalklarının varlığı ve yaygınlığı düşünüldüğünde, yardımların ulaştığı hedef nüfusun da artacağı sonucuna ulaşılabilir. Asgari ücretteki artışın, sonuçları bakımından, gelirin düzensiz ve düşük niteliğini pekiştiren bir faktör olarak gerçekleşebileceği düşünülebilir. Ayrıca çok çocuklu hane yapısının pekişmesinin de, kapsam altına alınan nüfusu artıracağı dikkate alınmalıdır.
* Dolayısıyla, asgari ücretteki artışa bağlı olarak, muhtaçlık geliri düzeyinin yükselmesi, beraberinde, belirlenen yeni düzeyin altında kalacak ek nüfus dilimlerini açığa çıkartacaktır. 303 TL olan muhtaçlık kriterinin asgari ücret artışı ile birlikte 392.49 TL’ye yükselmesi dolayısıyla, iki gelir düzeyi arasında kalan ve yenileri eklenen kesimlerin, sosyal yardımın potansiyel toplumsal havuzunu dolduracağı söylenebilir. Asgari ücret artışından önce muhtaçlık kriterini karşılayamayan hanehalklarının, gelirlerinin düşmesi, aynı kalması ya da artsa bile bu artışın hanehalklarını muhtaçlık gelir düzeyinin üstüne çıkarmaması halinde sosyal yardımların potansiyel toplumsal havuzuna yerleşebilecekleri öngörülebilir.
* Sosyal yardım yapılmasında gelir esasına dayalı yöntemin, primli rejim içerisindekileri de bünyesine katarak, sosyal yardımların toplumsal kapsamını genişlettiği söylenebilir.
* Buna göre, haneden bir kişinin kayıtlı ve net asgari ücretten daha düşük bir ücret düzeyinde (1177.47 TL ve altı) çalışan ya da gelir elde eden 3 kişilik bir ailenin, sosyal yardımların kapsamına girebildiği görülmektedir. Çok çocuklu aile yapısının güçlendirilmesine dayalı nüfus politikaları ile birlikte düşünüldüğünde sosyal yardımların potansiyel toplumsal temelinin son derece yaygın olduğu görülecektir. Örneğin, eşlerden birinin çalışmadığı 2 çocuklu olup 1570 TL, 3 çocuklu olup, 1962 TL’ye kadar gelir elde eden hanelerin, muhtaçlık sınırı dolayısıyla sosyal yardım kapsamına dahil olacakları gözükmektedir. Önümüzdeki süreçte bu eğilimin güçlenmesi beklenmelidir. Öte yandan, hanedeki birey sayısının artışının, muhtaçlık kriterini karşılamadaki rolü nedeniyle, çok çocuklu hane yapısını güçlendiren bir boyutu olacağı da düşünülebilir.
* Bu nedenlerden dolayı, önümüzdeki süreçte, sosyal yardımlara dayalı sosyal politika programının da giderek yerleşiklik kazanması ile birlikte, yapılan sosyal yardımların ve sosyal yardım başvurularının artmasını beklemek gerekir.