Otobüste gülüyorduk, hani ne olursa olsun gülüşümüzü alamıyorlardı ya bizden, Suruç’taki arkadaşlarımız gibi gülüyorduk 10 Ekim Ankara’ya gitmek için yola çıktık İstanbul’dan. Barış için yola çıktık. Kardeşlik için yola çıktık. Akan kan dursun diye yola çıktık. Otobüste gülüyorduk, hani ne olursa olsun gülüşümüzü alamıyorlardı ya bizden, Suruç’taki arkadaşlarımız gibi gülüyorduk. Öyle gidiyorduk Ankara’ya. Öyle yolculuk […]
Otobüste gülüyorduk, hani ne olursa olsun gülüşümüzü alamıyorlardı ya bizden, Suruç’taki arkadaşlarımız gibi gülüyorduk
10 Ekim Ankara’ya gitmek için yola çıktık İstanbul’dan. Barış için yola çıktık. Kardeşlik için yola çıktık. Akan kan dursun diye yola çıktık. Otobüste gülüyorduk, hani ne olursa olsun gülüşümüzü alamıyorlardı ya bizden, Suruç’taki arkadaşlarımız gibi gülüyorduk. Öyle gidiyorduk Ankara’ya. Öyle yolculuk yapıyorduk Ankara’ya.
Sabah ne yalan söyleyeyim “Yine mi Ankara’ya geldik” diye kendi kendime mırıldanıyordum. İyi ki gitmişim. Faşizmle, AKP faşizmi ile bir kez daha karşılaştım. DİSK korteji için hazırlıklarımızı bitirmiştik, patlama yerinden dakikalar önce çıkmıştık oradan. Kırlangıçlarımızı, pankartlarımızı aldık yürüyüş koluna geçtik. Arkadaşlarımızla kucaklaştık. Bölgeden gelen arkadaşlarımızın Kürtçe sloganlarına eşlik ettik. Gülüyorduk, bir arada olmaktan mutluyduk. On binler sabahın o saatinde oraydılar. Herkes bir şeyler yapıyordu. Ta ki o iğrenç ses ve kara duman havaya çıkana kadar. Hemen ardından ikinci iğrenç ses.
İlk olarak ses bombası dediler. İnanmak istedim. Gördüğüm görüntü o değildi. Duyduğum ses o değildi. İnanmak istedim koşarken o alana ses bombası olsun diye. Kimseye bir şey olmasın diye. Ama katiller, insanlarımızı, yoldaşlarımızı barış için bir araya gelenleri bizden yanımızda aldılar.
Kaldırdığımız cenazeler bizim. Biz o tabutlarda yatıyor olabilirdik. Şanslı mıyız bilmiyorum açıkçası ölmediğimiz için. Gittiğimiz taziye evi bizim evimiz olabilirdi. Başımız sağolsun dediğimiz insan benim ailemden olabilirdi. Ama biz öldük o gün alanda. Bizdik bizim parçamızdı. Bizim et parçalarımız yerlerdeydi. Bizim et parçalarımıza basarak yaralıları, ölüleri pankartlara sararak taşıdılar.
Biz yerdeyken polis gaz bombası attı. Soluduğumuz son hava gaz bombasıydı. Orada öldük işte. Tomadan sıkılan su son gördüğümüz ıslaktı işte. Üzerimizde ki kan değildi bizi ıslatan. Şoka girdik, bağırışlar, yanımızda gelenleri kaybettik. Hiç tanımadığımız ama orada aynı gözyaşlarına boğulan insanlara sarıldık insanları bulmak için. Gözyaşlarından tanıdık vicdanı olan insanları. Bir de karşımızda katil sürüsü vardı. Hepsi aynı elbiseyi giymişti. Maviydi üzerinde çevik kuvvet yazıyordu. Bize bakıp gülüyorlardı. Tekme atıp cop kullanıyorlardı. Biz birbirimizi gözyaşlarından tanıdık. Alanda koştururken. Sedye yoktu ama pankartlarımız vardı üzerinde “Barış” yazan. Onlarla taşıdık insanları.
Bu ülkede canlı bombaların listesi var ama kendilerini patlatmayınca işlem yapamıyoruz diyen bir başbakan var.
Ölümlerin ardından gülen bir bakan var.
Alanda kan anonsu yapanları provokatör ilan eden bir sağlık bakanı var.
Kendisine “katil” denildiği için halkı terörist ilan eden bir cumhurbaşkanı var.
İnsanlar öldüğü için sevinen, bir milli maçta saygı duruşunda ıslak çalıp tekbir getiren bir topluluk var.
Ben iyi olmayacağım, siz de iyi olmayın, hep birlikte iyi olmayalım.
Ama Barış Şehitlerine sözümüz İnadına Barış diye haykırmak olsun.