İlk defadır ki AKP içindeki insanlar kendisinden şüphe duymaya başlamış bulunuyor. Parti üyeleri bile kendisini anayasanın gerçekte tanıdığından çok daha fazla siyasal güç sahibi bir fiilî başkan kılmasından rahatsızlık duyuyor
Erdoğan siyasi hayatı için savaşıyor; 7 Haziran seçimleriyle şimdiden güçsüz düşmüş durumda. İlk defadır ki AKP içindeki insanlar kendisinden şüphe duymaya başlamış bulunuyor. Parti üyeleri bile kendisini anayasanın gerçekte tanıdığından çok daha fazla siyasal güç sahibi bir fiilî başkan kılmasından rahatsızlık duyuyor
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçici başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bir koalisyon hükümeti kurma çabalarını bırakması üzerine bugün baskın seçim açıklamasında bulundu. Son meclis seçimleri sadece 2 ay önce yapılmıştı, ne var ki Davutoğlu bir koalisyon kurmayı başaramadı ve muhalefet partileri bir azınlık hükümetine destek vermeyeceklerini çoktan açıklamıştı.
Türkiye için belirsizliklerle dolu bir an ve seçimlere gitmek için potansiyel olarak zor bir zaman. Ülke IŞİD’e karşı büyük askeri saldırılara girişmiş ve Kürt militan grubu PKK ile mücadeleye tutuşmuş durumda. Türkiye IŞİD’e karşı ABD ile ittifak yaptıysa da iki ülke arasındaki ilişkiler epeydir gergin, yeni bir seçim de bu ilişkileri daha da karmaşıklaştırabilir.
Hafta başında, güvenlik ve yükselen demokrasiler üzerine bir uzman olup Türkiye üzerinde yoğunlaşan, Center for American Progress kurumunun kıdemli çalışanlarından Michael Werz ile yeni seçimlerin önemi hakkında konuştum. Okuyacağınız, bu konuşmanın yayın için hafifçe gözden geçirilip tashih edilmiş bant çözümüdür. – Annet Meiritz
Annett Meiritz: Bu hafta Türkiye bir iktidar koalisyonu ihtimallerini tüketti. Pazar gününden itibaren Erdoğan resmen bir erken seçim çağrısında bulunabilir. Buna ne kadar ihtimal veriyorsunuz?
Michael Werz: Türkiye, büyük bir ihtimalle Kasım ayında hatta daha bile erken yeni seçimlerle karşılaşacak. Baştan beri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın stratejisi buymuş gibiydi. Bu Türkiye için iyi bir gelişme değil.
7 Haziran’daki seçimlerde iki güçlü parti öne çıkmıştı. Erdoğan’ın iktidardaki İslamcı partisi AKP ile sosyal demokrat CHP. Ülke için en iyi çözüm, bu iki partinin belli bir siyasal rahatlama getirecek bir ulusal birlik hükümeti kurması olurdu.
Türkiye Suriye’de IŞİD’e ve Kuzey Irak’ta mevzilenen Kürt asilere karşı iki cephede birden savaşıyor. Erdoğan böyle bir durumda seçimlere gitmeye neden bu kadar hevesli?
Erdoğan’ın gerekçeleri çok açık. Solcu ve Kürt ağırlıklı Türkiye partisinin HDP’nin seçim başarısı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk siyasetine, eğitim sistemine ve kültürüne tutucu dinsel ilkeler aşılama yönünde giderek saldırganlaşan girişimlerine karşı bir meydan okuma oldu.
HDP ülkenin doğusunda AKP’den birçok sandalye kazandığından, bu başarı Erdoğan ve partisi AKP’nin Türk siyasetindeki hakimiyetini de tehdit etti. AKP on yılı aşkın bir süre içinde ilk kez, Haziran’da Türkiye Meclisindeki çoğunluğunu yitirdi. Pek çok gözlemci Erdoğan’ın bu meydan okumaya nasıl karşılık vereceğini merak etmekteydi. Şimdi biliyoruz.
Erdoğan’ın yeni seçimleri kazanma ihtimali yüksek mi?
Böyle çalkantılı bir durumda teşhis koyarken insan temkinli davranmalı, ama şu anda, Erdoğan’ın stratejisinin ters tepme ihtimali var gibi gözüküyor.
Son gördüğümüz kamuoyu yoklamalarının çoğu AKP’nin aslında yavaşça güç yitirdiğini, Kürt Partisi’nin eskisi kadar güçlü olduğunu ve muhalefetin fiilen birkaç puan kazandığını gösteriyor. Bu da, 7 Haziran seçimleriyle aynı sonucu göreceğimiz yani hiçbir partinin net bir çoğunluk elde edemeyeceği ve yine bir koalisyon hükümetine ihtiyaç olacağı anlamına geliyor.
Bu sonuç kesinlikle Erdoğan’ı daha da zayıf kılacaktır. AKP içinde birçokları daha şimdiden bir zamanlar parti için bir nimet olan Erdoğan’ın artık bir külfet haline gelmekte olup olmadığını merak ediyor.t
Gene de Erdoğan’ın kamu önündeki görüntülerine ve destekçilerinin tezahüratlarına bakarsanız, umutsuzca çırpındığı izlenimi edinmezsiniz.
Erdoğan siyasi hayatı için savaşıyor; 7 Haziran seçimleriyle şimdiden güçsüz düşmüş durumda.
İlk defadır ki AKP içindeki insanlar kendisinden şüphe duymaya başlamış bulunuyor. Parti üyeleri bile kendisini anayasanın gerçekte tanıdığından çok daha fazla siyasal güç sahibi bir fiilî başkan kılmasından rahatsızlık duyuyor.
Türkiye toplumunda, milliyetçiler, Kürt gruplar, liberaller, aydınlar ve sosyal demokratlar arasında kendisine karşı güçlü bir muhalefet var. Kendisi açısından bu, bir ya hep ya hiç durumu. Çok fazla seçeneği yok ve yakın aile üyelerine karşı yolsuzluk soruşturmaları tehdidi altında. Bu yüzden, siyasal ve parlamenter denetimden kaçınmak için pek çok nedeni var.
Bu gelişme Türkiye’nin uluslararası müttefikleri özellikle de ABD açısından ne anlama geliyor?
Türkiye, o anda hangi hükümetçe yönetildiğinden bağımsız olarak, ABD’nin bölgedeki en önemli stratejik ortağı. Ve yıllardır önemli bir NATO müttefiki olduğu da unutulmamalı.
İki ülke yönetimleri arasındaki temaslar ve bağlar hâlâ çok kuvvetli; IŞİD’ karşı savaş bakımından, Suriye’deki durum bakımından arada büyük işbirliği var. Ama aynı zamanda ilişkilerin durumu zor ve kesinlikle gergin. Bu durum bir süredir devam etmekte; büyük bir hayal kırıklığı var.
Sadece birini söyleyeyim: Türkiye gibi yakın bir NATO müttefikinin İncirlik hava üssünü kullanabilmek için ABD’yi bir yıldan fazla bir zaman boyunca yalvartması. Bayağı alçaltıcı bir şey bu ve burada, Washington’da epey kişiyi kızdırdı.
Doğru anladıysam, ABD ve genel olarak NATO Türkiye’de hangi hükümet olursa olsun onunla iş yapmak zorunda. Çünkü, şu sıralar Orta Doğu’da pek fazla başka güvenilir müttefik kalmadı?
Türkiye’nin ulusal çıkarları, ABD’nin güvenlik çıkarları ve Avrupa’nın çıkarları arasında muazzam bir örtüşme var.
Aynı zamanda, Türkiye’nin son üç yılda izlediği yol ile ilgili pek çok endişe de oluşmuş durumda – örneğin Türkiye’nin IŞİD’in faaliyetleriyle ilgili duruşunun belirsizliğiyle ve örgütün Türkiye’yi cephe gerisi olarak kullanmasıyla ilgili. Avrupa Birliği ile üyelik konusunda pek başarılı olamayan Türkiye’nin bölgesel politikaları konusunda da giderek artan kaygılar mevcut. Ama bir yandan da Türkiye hükümeti hatırı sayılır bir insanî gayret gösteriyor.
Yani, Türkiye’nin karışık bir sicili var.
IŞİD’e karşı savaşı desteklerken, Türkiye’nin uluslararası ortakları PKK asilerini bombalamasına ne kadar tahammül edebilir?
ABD hükümetinin resmi konumu, Türkiye’nin PKK terörüne karşı saldırıda bulunmaya hakkı olduğu yönünde. Fakat bu duruma sonsuza kadar hoşgörü gösterilebilir mi? – Burada Washington’da şu anda devam eden tartışma bu.
Görünen o ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan İncirlik anlaşmasını akıllıca kendi lehine çevirdi ve bunu sırf PKK’ye değil aynı zamanda daha bile çok, gelecek seçimlerde zayıflatmak amacıyla Türkiye’deki demokratik Kürt partisi HDP’ye karşı topyekun bir saldırı başlatmak için kullandı.
Bu, Washington’dakilerin çok iyi anladıkları bir şey. ABD hükümeti bunun kabul edilemeyeceğine dair Türk hükümetine kuvvetli bir mesaj verdi. Aynı zamanda, Türk hükümeti politikalarıyla ilgili söz konusu kaygıları yatıştırmamakta kararlıymışa benziyor. Şahsen, çok daha açık ve gerekiyorsa kamuoyu önünde konuşmak zamanının geldiğine inanıyorum.
Türkiye- Suriye sınırında planlanan “güvenlik kuşağı”: Erdoğan uzun zamandır Suriye içinde bir tampon bölge için bastırıyor ve buraya asker göndermeyi hesaplıyor. ABD ise bir “uçuşa yasak bölge” tercih ediyor ve asker göndermenin çatışmaları tırmandırmasından korkuyor.
http://www.bbc.com/news/world-europe-33682972
Türkiye’nin müttefiklerinin karşısındaki meydan okuma ne olacak?
Türkiye’nin hayli güçlü bir bürokrasisi, birçok profesyonelin çalıştığı bir askeriyesi ve dışişleri var. Bu yüzden, işleyiş düzeyinde âcil bir meydan okumayla karşılaşılacağını sanmıyorum çünkü çok gelişmiş ve güçlü kurumlara sahip bir ülke bu.
Ama kamuoyu yoklamaları doğruysa, Türk halkı bu saldırgan, mezhepçi ve kutuplaştırıcı tarzın kendi çıkarlarına uymadığını anlamış gibi görünüyor. İş bir güvenlik kuşağı kurmaya ve Türk askerlerini göndermeye geldiğinde, Suriye içinde girişilecek her türlü maceraya karşı olan, aralarında AKP üyelerinin de bulunduğu bir seçmen çoğunluğu var.
Burada Türkiye halkına önemli ölçüde güvenmek gerektiğini düşünüyorum. Yeni seçimlerin sonucu bir öncesi gibi olursa, bir ulusal birlik hükümeti kurmak dışında bir yol kalmayacak ve bu da sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gücünü frenlemekte etkisini gösterecek.
[Vox.com sitesindeki İngilizce orijinalinden A. Ercüment Özkaya tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]