Çatışmalarda yaşamını yitiren Yüzbaşı Ali Alkan’ın yarbay ağabeyi cenaze başında “çözüm süreci, çözüm süreci diyordun, şimdi niye sonuna kadar savaş diyorsun” diye haykırıyordu. Aslında herkesin AKP hükümetinden sorması gereken soruyu sormuştur. Çünkü bugün Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan tüm sorunlar ve çatışmaların nedeni bu sorunun cevabında vardır. Dün çözüm süreci derken, bugün sonuna kadar savaş diyorsun? […]
Çatışmalarda yaşamını yitiren Yüzbaşı Ali Alkan’ın yarbay ağabeyi cenaze başında “çözüm süreci, çözüm süreci diyordun, şimdi niye sonuna kadar savaş diyorsun” diye haykırıyordu. Aslında herkesin AKP hükümetinden sorması gereken soruyu sormuştur. Çünkü bugün Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan tüm sorunlar ve çatışmaların nedeni bu sorunun cevabında vardır. Dün çözüm süreci derken, bugün sonuna kadar savaş diyorsun? Neden tek bir gerilla kalmayana kadar savaş diyorsun, diye sorulmalıdır.
Şimdi sonuna kadar savaş denmesinin nedeni, AKP’nin bir çözüm politikası olmadığındandır. Bir çözüm politikası olmadığı için çözüm süreci lafı sadece Kürtleri değil, tüm Türkiye halklarını aldatmak için kullanılmıştır. Toplum sorunun çözümünü beklerken savaşla karşı karşıya gelmiştir. Kürt sorununda çözüm politikası olmayan, sorunu çözmeyenler eninde sonunda savaşa başvururlar. Savaş etkenlerini ortadan kaldırmayanlar halklara savaşı yaşatırlar. Bu açıdan Türkiye halkları aldatıldıkları için AKP hükümetinden hesap sormaları gerekir. Tüm Türkiye halkı “yıllarca ateşkes oldu, bu ortamdan yararlanıp niye Kürt sorununu çözmedin” diyerek AKP’lilerin yakasına yapışmalıdır. Kürt sorunu gibi bir sorun var ve çözmüyorsa bu niyetin savaş yapmak olduğu açıktır.
Bir ana da “bu soruna bir çözüm bulunsun, artık analar ağlamasın” diyor. Çünkü Türkiye toplumu artık AKP’nin yaptığı savaşın bir vatan savunma savaşı olmadığını biliyor. Kürtler, diğer halklarla iç içe yaşıyor; herkes komşusuna isteklerinin Türkiye’yi bölmek olmadığını, sadece doğal haklarını elde etmek istediklerini anlatıyor. Türkiye halkı artık Kürtlerin ne istediğini biliyor. Özyönetim ve yerel demokrasinin Türkiye’yi bölmek olmadığını, aksine birliği güçlendireceğini görüyorlar. Zaten yüzbaşının ağabeyi yarbay da bu durumu bildiğinden “şimdiye kadar çözüm süreci diyordun, şimdi neden sonuna kadar savaş diyorsun” diye soruyor. Eğer vatan savunması olsaydı ya da Kürtlerin isteğinin Türkiye’yi böleceğini düşünseydi bu yarbay kesinlikle böyle konuşmazdı. Asker bir aileden geliyor. Neredeyse ailenin tümü asker! Bir kardeşleri de astsubay. Böyle bir ailede yarbayın “Neden şimdi sonuna kadar savaş diyorsun” demesi, AKP’nin savaş politikasını sorgulaması anlamına geliyor. Türkiye halklarının çoğunluğu bu savaşın Tayyip Erdoğan’ın Başkan olmak istemesinin savaşı olduğunu biliyor.
AKP’nin Kürt sorununa bakışı kesinlikle hesap sorulması gereken bir bakıştır. AKP, Kürt sorununu çözmek isteyen değil, Kürt sorununun çözümsüzlüğü ortamında iktidar olan bir partidir. Kürt sorunu çözümsüz kalsın ki asker ve sivil bürokrasiye, milliyetçi şoven çevrelere “Kürtleri en iyi ben oyalarım, en iyi ben aldatırım, en iyi ben tasfiye ederim” diyerek desteklerini; Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin desteğini de “bu sorunu ben çözerim” diyerek almayı ve iktidarda kalmayı hedeflemiştir. Böyle bir iktidarda kalma mekaniği kurmuştur. İşte böyle bir uğursuz, çirkin iktidar ele geçirme mekaniği kurduğu için sorunu çözümsüz bırakmış ve bugünkü savaşın ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Kendine göre şimdiye kadar Kürt halkını oyalama ve zaman kazanma politikası izlemiştir. Kürt Özgürlük Hareketi, AKP’nin böyle bir iktidarda kalma mekaniği kurmuş olduğunu defalarca ortaya koymuştur. Ancak toplumu ve devleti bir çözüme hazırlamak için sabırlı davranmış ve AKP’yi çözüme zorlamaya çalışmıştır. Nitekim Kürt Halk Önderi yürüttüğü çabalarla AKP hükümetini Dolmabahçe mutabakatını kabul eder bir noktaya getirmiştir. Böylece Tayyip Erdoğan’ın çözümsüzlük üzerine kurduğu iktidar olma mekaniği temelsiz hale gelmiştir. İşte o zaman Tayyip Erdoğan “Taraf da yok, masa da yok, mutabakat da yok, Kürt sorunu da yok” diyerek gerçek yüzünü açığa vurmuştur.
TRT 6, kurslar ve bazı yumuşamalar bu çözümsüzlük politikasının üstünü örtmek ve kültürel soykırımcı sistemi daha kolay sürdürmek için gündeme getirilmiştir. İlker Başbuğ “Böyle psikolojik savaş argümanlarını ben önerdim” diyerek AKP’nin nasıl bir politika izlediğini itiraf etmiştir. İlker Başbuğ “tek millet olmayı engellemeyecek her adım atılabilir” derken, kültürel soykırımı engellemeyecek her adım atılabilir, demiştir. Özcesi Kürtçe yayın ve kurslar konusundaki adımlar Kürt sorununun çözümü için değil, Özgürlük Hareketi’nin gelişmesi karşısında çözümün önünü kesmek için atılmıştır.
Türkiye halkları kesinlikle AKP’ye “Çözüm süreci, çözüm süreci dedin; yılları böyle geçirdin, niye çözmedin?” diye hesap sormalıdır. Çözüm süreci denilirken de kastedilen Kürt sorununun çözümüdür; yoksa gerillanın silah bırakması değildir. Bu tür konular ancak sorun çözüldüğünde gündeme gelen konulardır. Dünyada sorunlar böyle çözülmüştür. “İRA silahları gömmüş” deniliyor. Peki, ne zaman? Tabii ki İrlanda sorununda bir çözümde uzlaşıldıktan sonra! Bu nedenle sürekli “silahlar bırakılacak, gömülecek, gerilla şuraya buraya gidecek” demek çözümsüzlükte ısrar etmektir. Şu anda Erdoğan ve AKP çözümsüzlükte ısrar etmektedir. Biline biline maraza, yani savaş çıkartılmaktadır.
Kim Türkiye demokratikleşmiştir diyorsa Türkiye halklarını kandırıyordur. Geçen gün İMC televizyonunda KONDA araştırma şirketinin sorumlularından biri “Bizdeki demokrasi dandik demokrasidir” diyordu. Biz buna özel savaş demokrasisi diyoruz. Bu da aslında Kürtler başta olmak üzere tüm farklı etnik ve dinsel topluluklar üzerindeki kültürel soykırım kılıfını örtmek için kurgulanmış bir demokrasidir.