* Siyasal dinamikler derinleşmekte ve yaygınlaşmakta olan savaş ve “topyekun iç savaş” durumuna bu derece müsaitken barışın da belli potansiyel dinamikleri mevcuttur. Türkiye kamuoyu bir barış süreci başlangıcının ardından yeniden bir çatışma dönemine girilmesine büyük oranda karşı çıkıyor. Medyanın bütün kışkırtmalarına rağmen şehit cenazelerinde yükselen protestolar ve Barış Bloku gibi oluşumlar AKP’nin bu savaşı sürdürmesini […]
* Siyasal dinamikler derinleşmekte ve yaygınlaşmakta olan savaş ve “topyekun iç savaş” durumuna bu derece müsaitken barışın da belli potansiyel dinamikleri mevcuttur. Türkiye kamuoyu bir barış süreci başlangıcının ardından yeniden bir çatışma dönemine girilmesine büyük oranda karşı çıkıyor. Medyanın bütün kışkırtmalarına rağmen şehit cenazelerinde yükselen protestolar ve Barış Bloku gibi oluşumlar AKP’nin bu savaşı sürdürmesini olanaksız kılabilir.
* Savaş demek aslında doğrudan zorunlu göç, kadına yönelik şiddet-taciz-tecavüz, ekolojik tahribat, barınma-beslenme-eğitim gibi temel insani haklardan mahrum kalma, işkence, travma demektir. Savaş sonrası insanların savaşın sonuçlarına bağlı travmaları 50 yılı aşkın sürelerde aşamadığı literatürde bildirilmektedir. Çünkü savaşta insanın yaşadığı travma anlık ve izole değildir; ardışık halkasal etkilenme vardır, travma toplumsallaşmıştır.
* Ayrımcılığın beraberinde gelen ötekileştirici dil barışın sağaltıcı dilini öldürmüş; Türkiye ezilen halklarının adalet ve hakikat arayışı durmak zorunda kalmıştır. Üstelik ülkemizde süren savaş geçmişin üstüne eklenecek yeni toplumsal travmalara da gebedir.
* Çatışmasızlık sürecinde savunmaya ayrılan payın azalması beklenirken hem askeri harcamaların hem de emniyet genel müdürlüğü, MİT gibi kurumlara aktarılan bütçe için kullanılan iç güvenlik harcamalarının 2006 yılından bu yana düzenli artış içinde olduğunu görüyoruz. Öte yandan yıllardır süren savaşın Kürt halkı için nüfus gücünün zorunlu göç-ölüm ve asimilasyon politikalarıyla azaltılması yoluyla, topraksızlaştırma ve coğrafi bölünmüşlük nedeniyle, yıllarca OHAL, sıkı yönetim gibi Türkiye’nin batısından farklı bir hukuksal alt yapı ile yönetilmesi sebebiyle ciddi bir ekonomik eşitsizlik oluşturulmuştur. Oluşan bu eşitsizlik ve askeri harcamalar bir bütün olarak Türkiye’nin ekonomisini etkilemiş, halkların yoksullaşmasına neden olmuştur. Ayrıca savaş aygıtıyla kışkırtılmış olan faşizan ideoloji ile Kürt ve Türk işçi sınıfının emek mücadelesi parçalanmış, güçlü bir emek mücadelesi oluşmaması için savaş fiili olarak kullanılmıştır.
* Bugün Türkiye’nin demokratikleşmesi hedefinin gerçekleştirilmesi için, bu sürekli savaş halini terk etmesi ve kalıcı bir barışı tesis etmesi gerekmektedir. Bu yeni aşamada demokrasi ve barış uğruna sürdürülecek olan mücadelenin başat hedefi mevcut tekçi, asimilasyoncu, militarist, bürokratik, merkeziyetçi, hantal, pahalı ve kaynak yutan devlet yapısının bir demokratik cumhuriyet yönünde dönüştürülüp aşılmasıdır. Toplumsal barışın ilk adımı ateşkestir.
* Barışın toplumu tam karşıtında, anti militarist, farklılıklar arası eşitlik ilkesine dayalı bir toplum olmalıdır.
* Barış dilini oluşturmak için toplumun tüm kesimlerine sorumluluklarını hatırlatmalıyız. Savaşı ortaya çıkaran koşulları deşifre etmeliyiz. Antikapitalist, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik, demokratik özerk yeni yaşamın inşası için hepimiz kendi bulunduğumuz yerden savaşı durdurup barışı inşa etme sürecine katkı sunmalıyız.
* Bizler akademi çalışanları olarak açılış derslerimizi barış üzerine vereceğiz. Tüm topluma açık dersler yapacağız. “öğrencilerimizi sağ ve sağlıklı olarak geri istiyoruz” kampanyaları yapacak kapılarımıza beyaz eşarplar asacağız.
* Yakın zamanda yaşadığımız iki korkunç savaşın, Yugoslavya ve Suriye Savaşlarının Türkiye’de de yaşanmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye toplumu için, Ortadoğu halkları için ve insanlık için barış istiyoruz.
* Barış mümkündür, insanlık istiyorsa başarabilir.