Bilindiği gibi sendikamızın (DİSK Enerji-Sen) Genel Başkanı olan şahsın gerek devrimci değerlerimizle gerekse sınıf mücadelesi ve sendikamızın ilke ve değerleriyle hiçbir biçimde uyuşmayacak davranışlarından dolayı sendikamızla olan tüm ilişkisi kesilmiştir. Bilinmesi gerekir ki bu cinsel taciz olayı kendisi tarafından örtbas edilmeye çalışılmış ancak eski yol arkadaşları olarak bizlerin ısrarı ve araştırmasıyla gerçek açığa çıkarılmıştır.[1] Ve […]
Bilindiği gibi sendikamızın (DİSK Enerji-Sen) Genel Başkanı olan şahsın gerek devrimci değerlerimizle gerekse sınıf mücadelesi ve sendikamızın ilke ve değerleriyle hiçbir biçimde uyuşmayacak davranışlarından dolayı sendikamızla olan tüm ilişkisi kesilmiştir. Bilinmesi gerekir ki bu cinsel taciz olayı kendisi tarafından örtbas edilmeye çalışılmış ancak eski yol arkadaşları olarak bizlerin ısrarı ve araştırmasıyla gerçek açığa çıkarılmıştır.[1] Ve derhal ilk önce sendikamızın yöneticileri olmak üzere konfederasyonumuz, üyelerimiz ve devrimci demokrat kamuoyu ve kadın örgütleri bilgilendirilmiştir.
İkinci adım olarak da bu durumun sendikamızı, sendikal mücadelemizi mümkün olduğu kadar en az etkilemesinin yolları aranmıştır. Bu çözüm yollarının en başında (herkesin de kabul edeceği gibi) sendikanın yönetim kademelerinin kendi içinde değişmesi/yenilenmesi gelmektedir. Kuşkusuz böyle bir tercih yapılabilirdi. Ancak yönetim kurulu üyeleri arasında son bir yılda açığa çıkan uyumsuzluk, bazı yönetim kurulu üyelerinin bırakalım toplantılara gelmesini aidat bile ödememeleri ve hepsinden önemlisi sendikamızın son 2,5 yılda üye sayısını resmi istatistiklerde dahi 300’den 1650 işçiye çıkarmış olması[2] basitçe yapılacak yer değiştirmelerin bu dönemin ihtiyaçlarını karşılamayacağı sonucunu doğurdu. Böylesi bir gerçeklik karşısında ise olağanüstü genel kurul yapmak yerine yani çoğunluğu çeşitli nedenlerle sendika üyesi dahi olmayan eski delegeler ile yönetim seçimi yapmak yerine 1650 üyenin belirlediği delegeler ile olağan genel kurul yapmak (Mart 2016’da yapılması gereken olağan genel kurulu Ekim 2015’e çekmek) takdir edilecektir ki işçi iradesine önem verenler açısından en doğru tercih olacaktır.
Ancak ne yazık ki süreç bu nesnel doğrular ekseninde işlemedi. Devreye fırsatçılık ve kapkaççılık girdi.
Yönetim kurulu üyelerimizden biri bu durumu yani genel başkanın sendikadan uzaklaştırılmasını kendisi için bir “fırsat” gördü. (Bu fırsatı kendi yeteneğiyle mi gördüğünü, yoksa bir süre önce geçişte bulunduğu yeni siyasi grubu tarafından mı yönlendirildiğini veya bazı akıl hocaları tarafından mı uyandırıldığını bilemiyoruz.) Sendikanın “örgütlenmesi” konusunda harcadığı çok büyük emeğe, derin politik öngörülerine ve engin sendikal birikimine dayanarak genel başkan olmak istediğini beyan etti ve birkaç gün öncesine kadar yan yana yürüdüğü arkadaşlarına karşı düşmanca bir tutum alarak yalan ve fesat içeren haberler yaymaya başladı.
Amaç belliydi; fırsatı bulduk sendikayı ele geçirelim. Biraz bel altı vuralım, biraz kafakol yapalım, biraz da sosyal medyada yaygara kopartırsak işlem tamam. Yoksa bu sendikada emeğimizle, aklımızla ve tarzımızla görünür gelecekte hakimiyet oluşturamayız. Bu arkadaşlar yıllardır emek sarf etmiş, zaman harcamış, özveride bulunmuşlar, biz işimizde gücümüzde çalışırken, hatta “daha kaç direniş yapacağız, ben yoruldum, askere gideceğim” derken onlar tüm olanaksızlıklara rağmen gece gündüz bu sendikayı büyütmüşler bunların hiç önemi yok. Onların yarattığı değerlerin ve birikimin üzerine oturmasını biliriz.
Fırsatçılık kendisine devrimciyim diyenin, sınıf mücadelesi yürüttüğünü iddia edenin bir özelliği olamaz. Çünkü hak etmediğini almaya çalışanlardır fırsatçılar. Çünkü emeği, zamanı ve aklıyla amacına ulaşacağına güvenmeyenlerdir fırsatçılar. Çünkü kolay yoldan elde edeceği için kolay yoldan da harcayacak olandır fırsatçılar.
Bu durumda fırsatçılık tek başına yetmedi tabii, devreye bir de kapkaççılık girdi. Sendikaya olağan genel kurul yaptırmamak için yani son dönemde yapılan üyelerin de iradesinin yansıyacağı bir genel kurul yaptırmamak için çeşitli alengirli yollar aranmış, bulunmuş.[3] Var olan yönetim kurulunda çoğunluk olduğunu iddia eden arkadaşlar, bu çoğunluğa güvenip karar aldırma dürüstlüğünü, açıklığını bile gösterememiştir. Yönetim kurulu toplantısını izleme bahanesiyle sendika genel merkezine gelen bir grup toplantı odasında karşılıklı ikna tartışmaları sürerken arka odada bulunan bilgisayarı ve klasörleri kapıp kaçmıştır. Böylece sınıf mücadelesine yeni bir kavram kazandırdılar; “kaptıkaçtı sendikacılık”.
Bu arkadaşların bir özgüven problemi yaşadıkları aşikar. Önde duranlar, arkada akıl verenler kendileriyle, işçilerle ve sınıf mücadelesi ile yüzleşmekten korkuyorlar. Yazdıkları metnin altına attıkları imzalara güvenenler en azından sendikal prosedürü izleme konusunda tutarlı olurlar. Ancak kapıp kaçmak işlerine gelmiş olmalı.
Kapkaççılık kendisine devrimciyim diyenin sınıf mücadelesi yürüttüğünü iddia edenin bir özelliği olamaz. Çünkü hak etmediğini almaya çalışanlardır kapkaççılar. Çünkü emeği, zamanı ve aklıyla amacına ulaşacağına güvenmeyenlerdir kapkaççılar. Çünkü kolay yoldan elde edeceği için kolay yoldan da harcayacak olandır kapkaççılar.
İhtiras da bir devrimcinin özelliği olamaz. İhtirasına yenik düşen, sınıf mücadelesini kendi ihtiraslarının oyun bahçesi gibi gören, devrimci mücadeleye ve sınıf mücadelesine karşı samimiyetini kaybeder, gerçeklik algısı sadece kendisine özgüdür, sözde yoldaşım dediklerini kullanacağı birer araçtan ibaret görür, ideolojik/politik kavramların içini boşaltır, onları birer tumturaklı lafazanlığa dönüştürür. Ve her şeyden kokutucu olan ise ihtirası için devrimci değerleri eğip, büker.
Evet söz konusu ihtirası görmek için “ENERJİ-SEN” antediyle yayımlanan bolca imzanın olduğu metni yazan “kaleme” ve onu alkışlayanlara bakmak yeterli. Yazının satır aralarına bakmak, fütursuz, saldırgan ve yalanlarla bezenmiş dilini görmek sözü edilen “ihtirası” anlamak için önemli.
İlk paragraf şöyle bitiyor; “uzun süredir yaşanmakta olan erozyona dur demek için enerji işçileri sendikalarına sahip çıkarak yönetimi devralmışlardır.” Son genel kuruldan bu yana yani son iki buçuk senedir Enerji-Sen binlerce üye yapmasına, onca direniş yürütmesine, ilk kez fiili toplu sözleşme gerçekleştirmesine, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ciddi pratikler hayata geçirmesine rağmen “sendikada erozyon yaşanıyormuş”. Ayrıca “enerji işçileri” yönetimi devralmışlar. İmzalara bakınca bu ifadenin şaka olduğu varsayılabilir. İmzalar şunlar; yönetim kurulunun beş üyesi, artı denetim kurulu artı disiplin kurulu artı bir gurup[4] genel kurul delegesi artı yetmedi enerji işçileri işyeri komiteleri. Sormak gerek; bu şahıslar ve kurullar ve komiteler şimdiye kadar neredeymiş? Ne iş yaparlarmış? İddia edilen erozyondan ne kadar sorumlularmış? Bu metni yazan komik olduğunun farkında mı acaba?
Devam edelim! “Sendikamızın kuruluş ilkelerine mücadele anlayışına aykırı davrananları uyarıyoruz”. Neden uyarıyormuş? Çünkü olağanüstü genel kurul yapmak yerine oldubittiyle olağan genel kurul yapmak istedikleri için. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Yarısından fazlasının zaten sendika üyeliği düşmüş delegelerle olağanüstü genel kurul yapmak mı daha doğru yoksa şu an var olan bütün üyelerin doğrudan katıldığı seçimlerle belirlediği yenilenmiş delegelerle genel kurul yapmak mı daha doğru? Yazara sormak lazım sendikamızın kuruluş ilkeleri ve mücadele anlayışı ne zamandan beri eksik, sınırlı ve dar bir karar alma sürecini tercih ediyor? Ayrıca olağan genel kurul yani örgütlü olunan bütün illerde, işyerlerinde sendika üyelerinin tamamının doğrudan katıldığı seçimler yapılarak örgütlenmiş bir olağan genel kurul nasıl “oldubittiye” getirmek anlamına gelir, biz bilmiyoruz. (Kendisi biliyordur herhalde.) Açıktır ki, ilkeleri ve mücadele anlayışını eğip büken, yazıyı yazanın ihtirasıdır.
Devam edelim! “Sendikamızın içine düştüğü bu kötü durumdan çıkabilmesi için, işçilerin söz, yetki ve karar hakkı anlayışıyla örgütlenen ‘işyeri komiteleri ve işçi meclisleri’ aracılığıyla ‘olağanüstü genel kurul’ sürecinin örgütlenmesi kararı alınmıştır” diyor akil yazar. Dedik ya “ihtiras sahibinin gerçeklik algısı kendisine özgüdür” ve ideolojik/politik kavramların içini boşaltır, onları içi boş birer lafazanlığa dönüştürür. Karar defterinin de içinde olduğu sendika envanterini 12.07.2015’te kapıp kaçacaksın 13.07.2015’te de “işyeri komiteleri ve işçi meclisleri” aracılığıyla “olağanüstü genel kurul” sürecinin örgütlenmesi kararı aldığını yazılı olarak açıklayacaksın. Yahu sorarlar insana, bu işyeri komiteleri ve işçi meclisini yönetim kurulu üyelerinin ve sendika emekçilerinin haberi olmadan hangi ara topladın? Sakın bunların hepsi senden, senin hayal dünyandan ibaret olmasın? Bu kavramları olup olmadık her yerde, ezberden kullanarak içini boşaltmıyor musun? İşçilerle yapılan her toplantı işyeri komitesi değildir, kendinden menkul işçilerin geldiği her yer de işçi meclisi değildir! Dar bir işçi topluluğuyla alınan kararı sendikaya dayatmak her şeyden önce meşru değildir! İşçi sınıfı mücadelesinde de son dönemde bolca örneği olan bu “pazarlama yöntemi”ne artık bir son verilmelidir.[5]
Ancak buna son verilmeyeceği belli. Çünkü ihtiras kendisini gizlemek, açık etmemek zorundadır. Bir de yalan söyler. Açık ederse gerçek hedefine asla ulaşamaz. Onun için “ben yapmadım, işyeri komiteleri yaptı”, “ben başkan olmak istemiyordum, işçi meclisi benim başkan olmamı istedi” türünden bahanelere ihtiyaç duyar ihtiras. Fırsat düşürmek için beklemektedir. Biz bu filmi daha önce de seyrettik.
Son söz; fırsatçıların, kapkaççıların ve ihtirasına yenik düşenlerin maskesini düşüreceğiz. Bu bizim işçi sınıfı mücadelesine borcumuz!
* Hansel Özgümüş
DİSK/Enerji-Sen Sendika Uzmanı
Dipnotlar:
[1] Yoldaşlık hukukumuzdan doğan yaptırımlar uygulanmış ve bu hukuktan kaynaklı haklarımız da bakidir.
[2] Güvencesiz ve taşeron enerji işçilerinin mücadele örgütü olan sendikamız bu dönemde bu sayının birkaç katı kadar üye yapmış olmasına rağmen, söz konusu resmi sayı sendikal baskılar ve işçilerin işkolunda çalışma sürekliliğinin olmaması gibi nedenler sonucunda geriye kalan üye sayısıdır.
[3] Bir gün önce yönetim kurulunun kalan 6 üyesi olağan genel kurulun erkene alınması konusunda hemfikir olmasına hatta karar defterine bu yönde bir kararın yazılmasına rağmen bir gün sonra 4 üye bu karardan vazgeçmiştir. Kuşkusuz bu “değişimde” aldıkları “akıl” rol oynamıştır.
[4] Gurup böyle yazılmaz tabi…
[5] Yeri gelmişken; sendikamızın tüzüğünde yer alan ancak bu güne kadar toplanamayan sendikamızın Genel Temsilciler Meclisi ilk kez 27 Mayıs 2015 tarihinde Ankara’da 15 ilde yüzlerce işçinin katılımıyla yapılan toplantıların ardından “sendikanın kuruluş ilkelerine ve mücadele anlayışına aykırı davrananlar” tarafından örgütlendi.