Til Ebyad-Girê Spî Türkiye’nin gündemine oturdu. Til Ebyad- Girê Spî, Türkiye ile IŞİD’in ortaklık yaptığı mekandır. Akçakale ile Til Ebyad-Girê Spî Türkiye-IŞİD ortaklığının merkezi oldu. Akçakale’den Til Ebyad-Girê Spî’ye binlerce IŞİD üyesi geçirildi. Her türlü mühimmat ve silah da buradan IŞİD’e gönderildi. Rojava ve Suriye’deki patlamalarda kullanılan hammaddelerin (gübre vd.) tümü Türkiye’den gönderildi. IŞİD, lojistiğinin […]
Til Ebyad-Girê Spî Türkiye’nin gündemine oturdu. Til Ebyad- Girê Spî, Türkiye ile IŞİD’in ortaklık yaptığı mekandır. Akçakale ile Til Ebyad-Girê Spî Türkiye-IŞİD ortaklığının merkezi oldu. Akçakale’den Til Ebyad-Girê Spî’ye binlerce IŞİD üyesi geçirildi. Her türlü mühimmat ve silah da buradan IŞİD’e gönderildi. Rojava ve Suriye’deki patlamalarda kullanılan hammaddelerin (gübre vd.) tümü Türkiye’den gönderildi. IŞİD, lojistiğinin yüzde 90’ını Akçakale’den sağladı. Bunu PYD ve tüm Kürtler bildiği gibi, tüm dünya da bilmektedir. Türkiye Rojava Devrimi düşmanlığı nedeniyle IŞİD’e destek vererek dünyaya meydan okumuştur. Daha önce Kobanê neden bu kadar önemlidir diyen Erdoğan, şimdi “Til Ebyad’ı koalisyon güçleri orayı bombalıyor, orayı Kürtlere verecekler” diyerek feryat ediyor. Daha önce Kobanê’ye Ayn El Arap diyerek Kürtlerin Kobanê’den sürülmesini meşrulaştıran zihniyetini şimdi bu biçimde ortaya koymaktadır.
Dikkat edilirse Kobanê’den Kürtler kaçsın, Kobanê boşalsın politikası yürütürken, Til Ebyad’ta ise sınırları kapatarak Arap halkını IŞİD’e canlı kalkan yapmak istemiştir. Kobanê’de Kürtler topraklarını bıraksın, Kürtsüzleşsin, o topraklar Araplara ait olsun politikası izlerken, şimdi Araplar çıkarsa oraya Kürtler yerleşir diyerek IŞİD’e canlı kalkan olsunlar anlayışıyla sınırları kapatmıştır. Bu bile AKP’nin ne kadar çirkin politika izlediğini göstermektedir. Tam bir ırkçı ve Kürtsüzleştirme politikasını dışa vurmuştur. Kürtler Tayyip Erdoğan ve AKP’nin Kobanê ve Til Ebyad politikalarını karşılaştırırlarsa ya da Rojava Devrimi’ne yaklaşımını göz önüne getirirlerse ne kadar Kürt düşmanı olduğunu daha iyi görürler.
Rojava Devrimi, demokratik ulusa dayanan bir devrimdir; tek bir etnik topluluğa ait devrim değildir. Cezîrê kantonunun eşbaşkanlarından birisi Arap’tır. Araplar da Cezîrê kantonunun sahiplerindendir. Bu nedenle Rojava Devrimi’nin Arapları sürmesi mümkün değildir. Til Ebyad, Rojava devrimcilerinin eline geçtiğinde Til Ebyad’ı Araplar başta olmak üzere tüm bölge halkı yönetecektir. Araplar çoğunluktaysa Araplar yönetimde ağırlıklı olarak yer alacaktır. Nitekim Til Ebyad’a giren YPG güçleri Arapların Cezîrê kantonuna geçebileceği, savaş bitince de yerlerine dönebilecekleri çağrısı yapmıştır. Bu açıdan Kürtler Til Ebyad’tan Arapları atıyor söylemleri tamamen yalandır.
Türkiye’nin öfkesi, Rojava’da Cezîrê kantonu ile Kobanê kantonunun birleşmesinedir. Yine Akçakale ve Til Ebyad üzerinden Türkiye IŞİD ile ilişki kuruyor ve IŞİD üzerindeki ağırlığıyla Ortadoğu politikası üzerinde etkili olmak istiyordu. Şimdi bu politika çöküp Türkiye’nin gerçek yüzünün açığa çıkmasından korktuğu için Til Ebyad’ın Rojava Devrimci Güçlerinin kontrolüne girmesine karşı çıkmaktadır. IŞİD bir yerlere girince rahatsız olmayan Türkiye, Rojava Devrimi Til Ebyad’ı kontrol edince feryat koparıyor. Artık takke düşmüş kel görünmüştür. Türkiye ya bu ilişkiyi bırakacak ya da bedelini ödeyecektir. Til Ebyad’ın düşmesiyle Akçakale sınırının IŞİD’e kapatılması Türkiye için de Kürt halkı için de hayırlı olacaktır. Özellikle Urfa rahatlayacaktır.
Urfa halkı da gerçeği görmelidir. Türkiye’nin IŞİD politikası, Urfa’yı bu çetelerin yol geçen hanına çevirmiştir. Eski vali ve şimdiki belediye başkanı tamamen IŞİD’e hizmet etmektedir. Akçakale tamamen IŞİD’in hizmetine sokulmuştur. Akçakale IŞİD’in cephe gerisi olmuş; her şey oradan gitmektedir. Böylece Urfa Rojava Devrimi’ne karşı bir karşıdevrim sahası haline getirilmek istenmiştir. Bu açıdan Urfa halkı da bu duruma karşı çıkmalı, Urfa’yı bu tür çirkin politikaların merkezi olmaktan çıkarmalıdır.
Türkiye’nin uluslararası alanda zor duruma düştüğü ve içeride de AKP’nin başarısız kaldığı bir dönemde eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül öne çıkarılıyor. Daha önce Irak ve Ortadoğu’ya müdahale edileceği dönemde Tayyip Erdoğan’ı iktidara getirenler, şimdi de Erdoğan yerine Abdullah Gül’ü hazırlıyorlar. Bu seçeneğin ne Kürtler, ne de Türkiye’ye hayrı dokunur. Sadece teşhir olmuş Erdoğan’ın yerine daha az teşhir olmuşunun geçirilmesi ve halkların oyalanması anlamına gelir. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olduğu dönemde AKP hükümetinin tüm politikalarına onay veren ve AKP’nin halklarımıza karşı yürüttüğü özel savaşın aktörlerinden olan bir kişidir. Abdullah Gül’ün ne Kürt sorunu konusunda, ne diğer konularda, ne de bölge politikaları konusunda özde farklı bir politikası vardır; sadece Tayyip Erdoğan’ın kaba ve hoyrat tarzı yerine daha yumuşak yüzle aynı politikayı izleyecek biridir. Bu karakteriyle belki de başta Kürtler olmak üzere halklar açısından daha tehlikeli bir konumu ifade etmektedir. Özcesi Abdullah Gül, politikaları teşhir olan AKP’yi kurtarma operasyonu olarak görülmelidir.
AKP iktidarı Türkiye tarihinde başta Kürtler olmak üzere Türkiye halklarına karşı tam bir özel savaş hükümeti olmuştur. Türkiye tarihinde en fazla özel savaşı geliştiren hükümet olmuştur. Özel savaş derken, halkları aldatmak, oyalamak ve çeşitli yöntemlerle kontrol altında tutmak kapasitesinden söz ediyoruz. Toplumu aldatma politikaları açısından AKP hükümeti kadar ince ve çok boyutlu politika izleyen başka bir hükümet olmamıştır. Öyle ki, halk karşıtı ve Kürt düşmanı politikaları ancak 13 yılda deşifre olabilmiştir. Kürt halkının mücadelesi karşısında eski politikalar etkili olmayınca AKP dil ve kültür alanında bazı kırıntılar vererek kültürel soykırımı yeni koşullarda tamamlamayı hedeflemiştir. 13 yıldır hep beklenti yaratarak Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları sürdürülmüştür. Bu temelde zamana yayılmış soykırım ve tasfiye politikası yürütmüştür. Ancak AKP’nin bu özel savaş politikasını Önder Apo Dolmabahçe Sarayı’nda yayınlattığı deklarasyonla deşifre etmiş, AKP’nin gerçek yüzünü açığa çıkararak son bulmasını sağlamıştır.
Şimdi Abdullah Gül seçeneğinin gündeme getirilmesi özel savaşı yenilemek, daha fazla derinleştirmek ve toplumu aldatmaktan başka bir anlama gelmemektedir. Bu açıdan esas olarak demokrasi güçlerinin ittifakını güçlendirerek toplumu, yani demokrasi güçlerinin örgütlendirilmesi, güçlendirilmesi ve mücadelesiyle Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünü hedeflemek gerekmektedir. Bunun için de 7 Haziran seçiminde büyük bir adım atan HDP’nin etrafında demokrasi güçlerinin daha fazla toplanması ve demokratikleşmeyi bu temelde gerçekleştirerek özel savaşa son verip gerçek demokratikleşme temelinde Türkiye’nin tüm temel sorunlarının çözümünü sağlamak gerekmektedir.
Değerli hocamız Baskın Oran, “Çözüm süreci şu anda öncelikli değildir” diyerek AKP’yi içeride ve dışarıda daha otoriter ve demokrasi karşıtı politikaya iten esas gerçekliği görmezden gelmektedir. AKP’nin Ortadoğu politikasında IŞİD’i desteklemesi başta olmak üzere diğer tüm yanlış politikalara Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmek için yönelmiştir. İçeride de Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmek için baskıcı ve otoriter politikaları tercih etmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek için Kürt karşıtı baskıcı ve otoriter kesimlerle ilişkiyi geliştirmiştir. Eğer AKP hükümetinin Kürt sorununu çözme politikası olsaydı ne içeride, ne de dışarıda otoriter, kendine demokrat, kendine Müslüman politika izlerdi. Kürtlere karşı içeride ve dışarıda özel bir savaş yürüttüğü için tümden gerici ve demokrasi karşıtı bir duruma düşmüştür. Bu açıdan çözüm süreci öncelik değildir demek, temel Türkiye gerçeğine uygun olmayan bir söylemdir. Değerli hocamızın belirttiği hasarları giderme, AKP’nin dağıttığı, bozduğu şeyleri düzeltme açısından Kürt sorununun çözümü konusunda doğru bir yaklaşım temelinde demokratik bir politik tutum ortaya koymak şarttır. Yoksa yargıdan başlamak üzere basın özgürlüğüne kadar tüm alanlarda düzeltme yapıp Türkiye’yi normalleştirmek mümkün değildir.