Geçen hafta, Türkiye’nin en büyük 500 büyük firma listesi ve firmaların bilançolarına ait bazı istatistikler açıklandı. İstanbul Sanayi Odası tarafından yaklaşık 40 yıldır derlenip, açıklanan en büyük firmalara ait bu veriler Türkiye ekonomisinin gidişatı ve sınıf mücadelesi açısından dikkate değer veriler içeriyor. Bu makalede, 500 büyük firma listesinin arka plânına bakacağız. Şirketlerin (Türkiye ölçeğine göre) […]
Geçen hafta, Türkiye’nin en büyük 500 büyük firma listesi ve firmaların bilançolarına ait bazı istatistikler açıklandı. İstanbul Sanayi Odası tarafından yaklaşık 40 yıldır derlenip, açıklanan en büyük firmalara ait bu veriler Türkiye ekonomisinin gidişatı ve sınıf mücadelesi açısından dikkate değer veriler içeriyor.
Bu makalede, 500 büyük firma listesinin arka plânına bakacağız. Şirketlerin (Türkiye ölçeğine göre) muazzam kârlarının, satış hasılatlarının, nasıl bir üretim süreci içinde elde edildiğini araştıracağız. Üretim sürecinde çalışanların yani işçi sınıfının konumunu ortaya koymaya çalışacağız.
500 büyük firma verilerinden hareketle, ekonominin genel manzarasını ve sınıf mücadelesinin önümüzdeki dönemdeki muhtemel eğilimlerini sergileyerek, incelememizi tamamlayacağız.
Hiç kuşkusuz bu incelememizde elimizdeki anahtar, burjuva iktisat kategorileri veya burjuva sol iktisatçıların eklektik, çerçevesi ve suni-saçma kavramları değil, politik iktisadın kavramları ve yasaları olacaktır.
Veriler ne kadar doğru?
Hemen belirtelim, 500 firma rakamları eksik veya yanlış beyanlar nedeniyle şirketlerin gerçek durumu ortaya koymaktan uzaktır. Şirket bilgileri toplanırken iki temel kural (Resmi bilanço hazırlanırken de aynı iki kural geçerlidir) sözkonusudur: Kârlar, satış hasılatları vb. mümkün mertebe küçük gösterilir. Buna karşılık ücretler ve masraflar azami ölçüde yüksek olarak açıklanır. Bu nedenle 500 firma verileri gerçeğin belli bir kısmını yansıtır. Resmi raporlara dayanarak (mesela Maliye Bakanlığı’nın vergi denetim sonuçlarına) bakarak büyük şirket bilançolarının en azından yüzde 30 düzeyinde eksik beyan edildiğini görüyoruz.
Bu eksikliğe rağmen 500 firmanın üretim sürecine ilişkin eğilimlerini ortaya koymak mümkündür.
500 büyük firmanın ekonomideki yeri
Listedeki belirleyici ölçüt şirketlerin (ciroları) satış hasılatı. Yani Türkiye’nin ilk 500 büyük firması, (diğer ülkelerde olduğu gibi) elde ettikleri hasılata göre saptanıyor. Satış hasılatı ile üretim hacmi arasında doğrusal bir ilişki var. (Fiyatların üretim değerini yansıttığını varsayarak) bu firmaları aynı zamanda Türkiye’nin üretim hacmi (üretim kapasitesi ve üretim miktarı) en büyük firmalar olarak kabul edebiliriz. Diğer yandan satış hasılatı ile yaratılan değer (ve kâr) arasında da doğrusal bir ilişki olduğuna göre, bu şirketler aynı zamanda en fazla değer yaratan (üretim değeri) firmalar olarak kabul edilebilir.
Türkiye ekonomisinde gelirlerin (değerlerin) esas olarak sanayide yaratılmış olduğunu, (tarım, inşaat ve dağıtım-taşımacılık) dışında diğer sektörlerdeki gelirlerin hemen çoğunun sanayide yaratılan gelirlerin yeniden-dağılımından oluştuğunu dikkate alırsak 500 büyük firmanın, ekonomide merkezi bir önem taşıdığı anlaşılır.
500 büyük firmanın yarattığı değer ve satış hasılatındaki artış hızı ile milli gelir büyüme hızlarının paralel olması da bu şirketlerin ekonomideki belirleyici gücüne işaret ediyor.
Şunu da belirtelim ki 500 büyük firmanın yarattığı üretim değeri, Türkiye sanayi sektöründe yaratılan toplam değerin yaklaşık yüzde 10’u kadardır. 500 büyük şirket için imalat yapan irili ufaklı fason, taşeron işletmeler de dikkate alındığında, bu oran bir miktar daha artacaktır.
Genel manzara
500 büyük firma verileri en büyük şirketler arasında tekelci bir rekabetin var olduğunu, kapitalizmin eşitsiz gelişiminin devam ettiğini, mali sistemin sanayi için vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu, üretim sürecinde sınıf mücadelesinin rolü olduğunu ortaya koyuyor. Şimdi bunları kısaca inceleyelim:
1- Fırsat eşitliği ve rekabet
Her yıl 50 ila 100 arasında şirket, 500 firma listesinden çıkarken, yerine yenileri giriyor. Örneğin 2013 listesinde yer alan 67 firma, 2014 listesine giremedi. Bu yenilenme, şirketler arasında (tekelci) bir rekabetin olduğunu, firmaların piyasada nispi olarak güçlerini artırdıklarını veya yitirdiklerini gösteriyor.
Diğer yandan bu liste yenilenmesi burjuva iktisatçıların iddia ettikleri gibi “şirketler için fırsat eşitliği” (sıfırdan büyük şirket haline geldi iddiası) olarak görülmemeli. Çünkü gerek listeden çıkan, gerekse listeye yeni giren firmaların hemen hepsi, sanayi sektöründe uzun süre faaliyet gösteren, belli bir sermaye hacmine (birikimine) ve piyasa payına sahip şirketlerden oluşuyor. Bunların en az yarısı cari yılda ilk 500’e giremeseler bile, daha önceki yıllarda listede yer almış durumdalar. Veya cari yılda, ilk firma listesinin ardından gelen ikinci 500 firma listesinde kendilerine yer buluyorlar.
Bu türden yenilenmenin olması değil, olmaması kapitalizmin eşitsiz sermaye birikimi yasasına aykırı olurdu. Kapitalizmde rekabet, esas olarak sömürü gücüne, yani işçilerden daha fazla değer elde edilmesine dayanır. Ama üretim süreci dışında bir dizi imkan, mesela, kredi kolaylığı, özel teşvikler, yeni teknoloji kullanımı, hükümetin özel desteği, yeni pazarlara daha kısa sürede ulaşma vs gibi unsurlar rekabet kapasitesini ciddi ölçüde genişletir.
Dolayısıyla bazı firmalar, nispeten düşük (kesinlikle mutlak olarak daha düşük değil) sermaye birikimlerine rağmen, hükümete yakın olma avantajından, özel kredi ve diğer teşviklerden, ihale imkanlarından vb. yararlanarak sermaye birikimini nispi olarak daha hızlı biçimde artırabilir. Sonuçta sıçrama yapıp 500 firma listesine de dahil olabilir. (Bazı dönemlerde bu türden birkaç firma listeye girmiştir.) Ama bu türden ek imkanlarla rekabet gücü ilânihaye artırılamaz. 5-10 yıllık bir sürede rekabet yasalarının esas mekanizması, yani firmanın sömürü kapasitesi belirleyici olur.
2-Tekelleşme
Listenin ilk 50 kısmındaki şirketler uzun yıllar boyunca pek değişmemiştir. Türkiye’nin en önemli sermaye gruplarının (Koç, Sabancı, Oyak vd) şirketleri bu grupta yer alıyor. Hemen belirtelim ilk 50 şirket, yani Türkiye’nin en büyük 50 şirketi, bu 500 firmanın satış hasılatının, (2014 için yüzde 48) yarattığı değerlerin (2014 için yüzde 45) bilanço kârının (2014 için yüzde 46) hemen hemen yarısını elde ediyor. 500 firmanın istihdam ettiği işçilerin yaklaşık üçte biri de (2014 için yüzde 34’ü) ilk 50 şirkette bulunuyor.
Yani Türkiye’nin en büyük 450 firmasının satış hasılatının yarattığı değerin ve elde ettiği kârın toplamı, Türkiye’nin en büyük ilk 50 firmasının aynı faaliyet sonuçlarına neredeyse eşit durumda.
Bu kapitalist ekonomide teorik olarak beklenen, bir sonuç. Bir yanıyla kapitalist gelişmenin (sermaye birikiminin) eşitsiz ama bileşik olduğunu kanıtlıyor. Öbür yanıyla bu eşitsizliğin tekelleşmeye yol açtığını, en büyük firmaların kapitalist ekonomide diğerlerine göre belirleyici (özel avantajlara sahip olduğunu) bir güçte olduğunu ortaya koyuyor.
İlk 10 firmanın konumunu tespit ettiğimizde eşitsiz gelişmenin ve tekelleşmenin derecesini daha iyi görebiliriz. Türkiye’nin en büyük ilk 10 şirketi, bu 500 büyük şirketin satış hasılatının (2014 için yüzde 24) yarattığı değerin (2014 için yüzde 27) yaklaşık dörtte birini meydana getiriyor. İlk on şirket, 500 şirketin toplam bilanço kârının yaklaşık altıda birini (2014 için yüzde 17) istihdamın ise sekizde birini (2014 için yüzde 13) meydana getiriyor.
3-Kredi sistemini kontrol
500 büyük firma, finansman ihtiyacını (yani borçlanmasını) kuşkusuz çeşitli yollardan (yurtiçi bankalar, yurtdışı bankalar, özel kredi kurumları, uluslararası resmi kredi kuruluşları vs) karşılıyor. İhtiyaç duyduğu krediler çok büyük hacme sahip. Bir an için 500 firmanın kredi talebini tamamen yurtiçi banka sisteminden karşılamış olduğunu varsayalım. Bu varsayıma göre, mesela 2014 yılı için 500 büyük firmanın toplam kredi kullanımı (yani borçları), yurtiçi banka sisteminin verdiği toplam yasal kredilerin beşte birine (yüzde 23’ünü) karşılık geliyor.
500 firmanın finansman ihtiyacını sadece banka sisteminden karşılamadığı muhakkak. Ama borçlanma talebinin, yurtiçi banka hacminin yaklaşık beşte birine denk gelmesi, mali sistemde ne kadar büyük bir yer tuttuğuna dair yeterince fikir veriyor.
5-Sabit sermaye yatırımlarında belirleyici
500 büyük firma Türkiye ekonomisinde sabit yatırımların da büyük kısmını gerçekleştiriyor. Yani üretim sürecine yeni sabit sermaye (makine-teçhizat-ekipman) konulmasında belirleyici güce sahip. Türkiye’de gerçekleştirilen sabit sermaye yatırım tutarının yaklaşık beşte birini (2014 için yüzde 21) 500 büyük firma gerçekleştirdi.
Bu büyük yatırım düzeyi, 500 firmanın ekonominin en büyük talep unsuru (yatırım malı talebi) olduğunu da ortaya koyuyor. Yatırım mallarının büyük kısmının ithalat yolu ile temin edildiğini dikkate aldığımızda, 500 büyük firmanın aynı zamanda Türkiye’nin en büyük ithalatçı firmaları olduğu da anlaşılır.
6-Dış ticaret tekeli
500 büyük firma, üretiminin yaklaşık üçte ikisini iç pazara sunuyor. Geriye kalan üçte birini ise (2014 için toplam satışlarının yüzde 34’ü) ihraç ediyor. Yani 500 büyük firma daha çok iç pazar, kısmen de dış pazar için üretim yapıyor. Bu nedenle (ayrıca ithalatçı olduğu da dikkate alınmalı) 500 büyük firma dış ekonomik gelişmelere son derece duyarlı durumda. Diğer yandan 500 firmanın üretiminin üçte birini oluşturan ihracat Türkiye toplam ihracatının beşte ikisine (2014 için yüzde 40) karşılık geliyor. Böylece 500 büyük firmanın Türkiye dış ticaretinde belirleyici bir rolü olduğunu da görüyoruz.
7-Sınıf mücadelesi ve 500 firma
500 büyük sanayi kuruluşunun Türkiye ekonomisinde belirleyici rolü, sınıf mücadelesi için kesin bir yöne işaret ediyor. Yani bu firmalarda etkili olmaksızın, bir başka ifadeyle işçi sınıfı bu firmaların büyük kısmında örgütlü olmaksızın, ülke çapında başarıya ulaşamaz. Bu şirketlerin işletmelerinin birinde veya bazılarında başlayacak mücadelenin kısa sürede diğer işyerleri ve sektörlere sıçraması da (Mayıs-Haziran 2015 Metal Grevi’nde olduğu gibi) daha kolaydır.
Şu da var, 500 büyük firmada çalışan sayısı son 2013’ten itibaren 600 bin sınırını aştı. Buna göre 500 firmanın istihdamı sanayi toplam istihdamının (inşaat hariç) sekizde birini (yüzde 12) oluşturuyor.
Diğer yandan küçük ve orta ölçekli firmalarda yükselen bir mücadele, ancak ve ancak bu 500 büyük firmanın en büyük işletmelerine sıçramaksızın kitlesel bir işçi mücadelesine yol açmaz ve genelleşemez. İşçi sınıfının tümünü kapsayan kesin sonuçlara yol açamaz.
500 büyük firmanın öteki yüzünü incelemeye devam edeceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.