AKP’nin akıldanesi, Erdoğan’ın “hık” deyicisi Yalçın Akdoğan, “HDP baraj altında kalırsa süper olur” demişti. Şimdi, hızını alamayarak “HDP’nin barajı aşması demokrasi için çok tehlikeli” dedi. Bu, öyle ağzına geldiği için söylenmiş bir söz değildir; bir zihniyet ve politika açığa vurulmuştur. Yüzde on barajının neden kaldırılmadığı itiraf edilmiştir. Yüzde on barajının neden konulduğu ve neden kaldırılmadığı […]
AKP’nin akıldanesi, Erdoğan’ın “hık” deyicisi Yalçın Akdoğan, “HDP baraj altında kalırsa süper olur” demişti. Şimdi, hızını alamayarak “HDP’nin barajı aşması demokrasi için çok tehlikeli” dedi. Bu, öyle ağzına geldiği için söylenmiş bir söz değildir; bir zihniyet ve politika açığa vurulmuştur. Yüzde on barajının neden kaldırılmadığı itiraf edilmiştir. Yüzde on barajının neden konulduğu ve neden kaldırılmadığı anlaşılmıştır.
Bu zihniyet ve politikaya göre Kürtlerin siyasi iradesinin tümüyle siyasete yansıması ve siyasi iradesinin güç olması tehlikelidir. Kürtleri Türkiye siyasetinde yok sayan ve biraz güçlendiğinde siyasi soykırım operasyonlarıyla tırpanlayan anlayış tam da Yalçın Akdoğan’ın anlayışıdır. Kürtleri silahlı direniş içine sokan anlayış bu anlayıştır. Yalçın Akdoğan açıkça Kürtlerin, farklı etnik ve inançsal toplulukların iradesinin siyasal alanda var olmasını istemiyor. Bir zamanlar Türk devletinin “komünizmi de gerekirse biz getiririz” anlayışının bugünkü temsilcisidir. Yalçın Akdoğan’a göre, herkesin çıkarı ve hakkı neyse zaten kendileri temsil etmektedir. İşte Türkiye tipi faşizm de budur.
AKP Hükümeti, önceki Hükümetler gibi Kürtlerin Meclise girmesini tehlikeli gördüğü için yüzde on barajını kaldırmamıştır. Bunun başka bir izahı yoktur. Kürtlerin Türkiye siyasetine tüm iradeleriyle girmemesi, Türk devletinin kırmızı çizgisidir. Dünyayı aldatmak ve bizde de demokrasi var demek için 20-30 milletvekili Meclise girebilir; ancak Türkiye siyasetini etkileyecek biçimde girmesi kabul edilemez. HDP yüzde on barajını aşarsa kırmızı çizgi aşılmış olacağından, ‘Türkiye demokrasisi için tehlikeli olur’, diyor. Bunun tercümesi, yüzde on barajının aşılması, Kürtlerin diğer yok edilmesi gereken kimliklerle barajı aşması, “bizim tek tek tekçi düzenimiz için tehdittir; bu, düzeni yıkabilir” anlamına gelmektedir. Bu nedenle HDP’nin barajı aşması tehlikeli görülmektedir. AKP’lilerin HDP’nin yüzde on barajını aşmaması için gösterdiği direniş, geçen dönemde yüzde on barajının kaldırılmaması için neden direndiklerini de ortaya koymaktadır.
Bu zihniyet ve politika çok tehlikelidir. Yüz yıllık tekçi cumhuriyet anlayışının sürdürülmesidir. Tek fark, Yaşar Büyükanıt ile yapılmış Dolmabahçe mutabakatıyla iktidarcı İslam’ın sistem içine alınmasıdır. Ama bunun karşılığında Türk devletinin 1924 anayasası ile kabul edilmiş siyasi sistem kabul edilecek ve Kürtler üzerindeki kültürel soykırımcı sistem yeni koşullarda sürdürülecekti. Yalçın Akdoğan, Dolmabahçe mutabakatının gereği olarak Kürtlerin siyasi hayata katılmasını tehlikeli bulmakta ve barajın aşılmasının engellenmesini istemektedir.
Bu zihniyet, Kürtlerin iradesini tanımama ve muhatap almama zihniyetidir. Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorunu da yok, taraf da yok, muhatap da yok, masa da yok, izleme heyeti de yok sözleri, Yalçın Akdoğan’a HDP’nin yüzde on barajını aşması çok tehlikelidir dedirtmiştir. Yalçın Akdoğan’a bunları söyleten, Erdoğan zihniyeti ve politikasıdır. Zaten Yalçın Akdoğan’ın bir özelliği de Erdoğan leb demeden leblebi demesidir.
Bu kafa Kürt sorununu çözme kafası olamaz. Bu kafa, Kürtlerin iradesini kırma kafasıdır. Kürtler de bunu kabul etmeyeceğine göre, bu, savaş demektir. Bu kafa, Kürtlere “ya teslim olacaksınız ya da savaşla kafanızı ezeriz” kafasıdır.
Türk derin devleti yıllarca Kürtlerle Türkiye demokrasi güçlerinin bir araya gelmesini çok tehlikeli görmüştür. Bu gerçekleştiğinde inkarcı ve kültürel soykırımcı sistemin ayakta kalamayacağını bildiklerinden, Kürtlerle demokrasi güçlerinin bir araya gelmemesi için her türlü yöntemi, özel savaşı ve psikolojik savaşı kullanmışlardır. AKP’nin HDP düşmanlığı da bu zihniyet ve politikaların devamı olarak görülmelidir. Çünkü HDP başarılı olduğunda, Kürtlerle demokrasi güçlerinin ortaklaşması ve başarısı gerçekleşecek, bu da Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü anlamına gelecektir.
Yalçın Akdoğan’ın “HDP’nin barajı aşması çok tehlikelidir” demesi, HDP’ye yapılan saldırıları da açıklamaktadır. Her gün bir yerde HDP bürolarına, HDP çalışanlarına saldırılmaktadır. Dünyada hükümetlerin seçimle gidip geldiği ülkelerde böyle bir şey görülmediği gibi, Türkiye’de de böyle şeyler çok görülmemiştir. Böyle bir saldırı ortamında demokratik, adil ve eşit bir seçimden söz edilemez. Her nedense başta AKP’liler olmak üzere hiç kimse bu saldırıları gündeme getirmiyor. Başka bir partiye bu saldırıların onda biri yapılsaydı gündem olur, kıyamet koparılırdı. HDP’ye bu saldırılar olunca ciddi bir tepki gelmemesi, hala Kürtlerin ve farklı kimliklerin, sosyalistlerin Türkiye siyasetine güçlü biçimde girmelerinin sindirilmediğini göstermektedir.
Baskı ve zor ile bir partinin oy almasının engellenmesi bundan daha somut ve açık olamaz. Bu saldırılar artık birilerinin tepkisi olmaktan çıkmış, bizzat hükümetin göz yumduğu ve desteklediği saldırılar haline gelmiştir. ‘Silahı bırakın, demokratik siyaset yapın’ diyenlerin, ne kadar ikiyüzlü olduğu bu saldırılarla bir kez daha açığa çıkmıştır. Zaten Türkiye’de temel sorun, Kürtlerin varlığı ve siyasi iradesi kabul edilecek mi, edilmeyecek mi sorusudur. Şimdiye kadar Kürtlerin varlığı ve siyasi iradesi kabul edilmemiştir. Bu zihniyet ve politika kırılmadan ne Türkiye demokratikleşir, ne Kürt sorunu çözülebilir ne de gerilimlerin ve çatışmaların önüne geçilebilir. HDP’nin başarısı bu zihniyet ve politikayı kırma başarısı olacaktır. AKP ise bu zihniyet ve politikanın devam etmesi için gerici bir direniş içindedir. Tayyip Erdoğan ve Yalçın Akdoğan’ın sözleri bu direnişin açık göstergesidir. Bu da onların Kürtlerin siyasi iradesini ve özgürlük mücadelesini zorla, şiddetle, savaşla ezme karakterini ortaya koymaktadır. Nitekim Yalçın Akdoğan 2011’de şiddetli biçimde süren savaşın en büyük savunucularındandı.