YGS sonrası bir değerlendirme: Yokluk yabancılaşması[1] YGS sonuçları açıklandığında okulumuzdaki öğretmenlerin yüzleri yine asılmıştı. Çoğunun sitemi “Kendilerinin çok çalıştıkları, öğrencilerin sınavda bir şeyler yapabilmesi için çok uğraştıkları ama gene olmadığıydı.” İstenilen başarı bir kez daha yakalanamamıştı. Öğretmenlerde liberal literatüre göre “tükenmişlik”, Marksist literatüre göre ise bir “Yabancılaşma” söz konusuydu. Marx, yabancılaşma kavramında; emek ürünü, üretim […]
YGS sonrası bir değerlendirme: Yokluk yabancılaşması[1]
YGS sonuçları açıklandığında okulumuzdaki öğretmenlerin yüzleri yine asılmıştı. Çoğunun sitemi “Kendilerinin çok çalıştıkları, öğrencilerin sınavda bir şeyler yapabilmesi için çok uğraştıkları ama gene olmadığıydı.” İstenilen başarı bir kez daha yakalanamamıştı. Öğretmenlerde liberal literatüre göre “tükenmişlik”, Marksist literatüre göre ise bir “Yabancılaşma” söz konusuydu.
Marx, yabancılaşma kavramında; emek ürünü, üretim eylemi ile olan ilişkisi ve insanın doğanın bir parçası olması olmak üzere üç belirlenime sahip olan yabancılaşmış emeğin, doğayı, kendi kendini, cinsini, tinsel özünü ve diğer insanı yabancılaştırdığını belirtiyordu ve yabancılaşmanın kişinin mutsuz olmasına, bedenine ve tenine eziyet etme olgusuna yol açtığını belirtiyordu.[2] Fakat öğretmenlerin yabancılaşmasında bedenden ve tenden ziyade duygulara ve zihne eziyet etme olgusu var olmaktaydı. Şöyle diyordu bir öğretmen arkadaşım: “Olmuyor hocam, ne yapsam olmuyor, konuları tekrar tekrar anlatıyorum, her tenefüs soru çözüyorum, dersim bitiyor öğrencilere yardımcı olmak için okulda kalıyorum, nasıl daha iyi yapabilirim, öğrenciler nasıl daha başarılı olur diye kendimi tüketiyorum ama gördünüz gene olmadı gene istenilen puanlar alınamadı.”[3]
Yukarıda alıntılanan öğretmenin sitemi gibi, YGS, LYS gibi doğrudan fırsat eşitsizliğine dayalı olan sınavların sonuçları her açıklandığında hem öğrencilerde hem öğretmenlerde yabancılaşma durumu en üst safhalarına ulaşmaktadır. Öğretmenler, emek süreci sonucunda ortaya çıkana, yani emek ürününe yabancılaşmaktadır. Esasında öğretmenler ürettiklerine değil, üretemediklerine yabancılaşmaktadır. Onca çaba, testler, çalışma yaprakları, soru çözmek için harcanan tenefüsler, bir saniye bile sürmeyen bir sonuç sorgulamadan sonra kaybolmakta, yerini önce kendisinin başarısızlığına bırakmakta, diğer öğretmenlerle fikir alışverişi yaptıktan sonra bu durum bir zihin ve duygu eziyetine dönüşmektedir. Bu eziyetin sebebi öğrencilerin sınavda aldıkları düşük puanlardır. Öğrenciler özellikle de gecekondularda yaşayanlar sınıflarını sırtlarında taşımaktadır. Öğretmenlerin bütün çabaları “Sınıf”a takılmaktadır. Çoğu gecekondu mahallesinde bulunan, ilköğretimde çoğu dersi öğretmensizlikten boş geçmiş, bir dönemde 4 öğretmen değiştirmiş, gerekli sosyal, bedensel, kültürel ihtiyaçları karşılanamamış öğrenciler, tam tersi durumda bulunan her türlü arka-plana sahip, bütün derslerden özel ders alabilen, sınav sistemiyle tanıştığı andan itibaren dershaneye gidebilen, kendisine verilen devlet eğitimini kabul etmeyip özel okullara giden öğrencilerle aynı sınava girmektedir. Sonuç yazılı ve görsel medyanın iddia ettiği gibi “Anadolu’da yokluklar içinde okuyup Türkiye derecesi elde eden öğrenci” değil, sınavlarda başarısız olan binlerce öğrenci olmakta, bu da öğretmenlerin üretemediklerine yabancılaşmasına neden olmaktadır, yani yokluk yabancılaşmasına. Çünkü kapitalist eğitim sisteminde başarının tek bir karşılığı vardır. Bu da Kesson[4]’un belirttiği gibi sınav sonuçlarıdır.
Öğretmenler ne yapmalıdır? Nacizane tavsiyem, öğretmenlerin eğitim sistemini adeta montaj hattı sonundaki ölçüm cihazları gibi ölçen sınav sisteminin kendilerini yabancılaştırmasına izin vermemesi, “başarısızlığın” sebebini kendilerinde veya öğrencilerde değil, eşitsizliğe dayanan kapitalist sistemde olduğunu öğrencilerle beraber araması, bulması ve öğrencilerle beraber kendinde sınıftan kendi için sınıfa geçmek için mücadele etmesidir.[5]
Dipnotlar:
[1] Bu yazı yazarın “Öğretmen Emeği ve Esneklik: Milli Eğitim Bakanlığı İstanbul İli Tuzla İlçesi Örneği,” adlı yüksek lisans tezinin (TODAİE,2013 )Yabancılaşma bölümünün derlenmiş halidir.
[2] Karl Marx, Yabancılaşma, Sol Yayınları, 2000, İstanbul, s.24-29.
[3] Yazarın bir öğretmen arkadaşının , sınavın açıklanmasından sonra yazara aktardığı duygularıdır.
[4] Kesson, K. 2003 “Alienated Labor and the Quality of Teachers’ Lives: How Teachers in Low-Performing Schools Experience Their Work. http://www.eric.ed.gov/ERICWebPortal/search/detailmini.jsp?_nfpb=true&_&E
RICExtSearch_SearchValue_0=ED479641&ERICExtSearch_SearchType_0=no
&accno=ED479641
[5] “İşçi sınıfının “kendi için sınıf” haline gelmesi, yalnızca kapitalist toplumun deneyimlerini soğur-ması ile değil aynı zamanda bu deneyimlere karşı bilinçli mücadelesi ile mümkündür. Çünkü sınıf üyelerinin tek tek neyi nasıl algıladığı ya da hedeflediğinden çok sınıfın tamamının ortak çıkarları ve hedefleri doğrultusunda tarihsel olarak neyi yapması gerektiğini görmesi ve bu doğrultuda harekete geçmesi önemlidir” Tülin Öngen, Marx ve Sınıf, Praksis,8,s:17