28 Şubat günü HDP heyeti ile AKP heyetinin birlikte yaptıkları ortak açıklama oldukça önemli ve anlamlıydı. Önder Apo’nun büyük bir fedakarlık, emek ve çabasının sonucu olan bu tarihi adım Türk devletini ve AKP hükümetini resmi sorumluluk altına koyarak somut adım atmaya davet etmektedir. AKP hükümeti bu tarihi iyi niyet beyanını Kürt sorununu demokratik yöntemle çözmede […]
28 Şubat günü HDP heyeti ile AKP heyetinin birlikte yaptıkları ortak açıklama oldukça önemli ve anlamlıydı. Önder Apo’nun büyük bir fedakarlık, emek ve çabasının sonucu olan bu tarihi adım Türk devletini ve AKP hükümetini resmi sorumluluk altına koyarak somut adım atmaya davet etmektedir.
AKP hükümeti bu tarihi iyi niyet beyanını Kürt sorununu demokratik yöntemle çözmede ve Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlamada stratejik bir adıma dönüştürürse eğer, Önder Apo’nun ortaya koyduğu irade beyanı gerçek karşılığını bulmuş olacak ve Türkiye aydınlık yepyeni bir sürece girecektir.
Bu noktada AKP’nin alacağı yeni pozisyon ve takınacağı tutum gerçek ve hakiki bir çözüm için stratejik bir önem arzetmektedir. Heyetlerin yaptıkları ortak açıklama AKP’ye tarihi bir sorumluluk yüklerken AKP’yi Kürt sorunu ve demokratikleşme konusunda büyük bir ciddiyete çağırmaktadır. Dolayısıyla AKP üstlendiği bu tarihi rol ve misyonunun gereği olarak hareket etmek ve çözüm iradesini ortaya koymak durumundadır.
AKP Kürt sorununa şimdiye kadar Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan kafasıyla yaklaştığı için tasfiye politikaları dışında farklı bir politika ve çözüm üretemedi. Tüm gücünü ve enerjisini PKK’yi tasfiye etmeye, Kürtleri ezmeye, kadınları köleleştirmeye, farklı etnik, dini ve mezhepsel toplulukları yok saymaya ve demokrasi güçlerini sindirmeye harcadı. AKP altın değerinde olan on iki on üç yıllık süreci günü birlik, basit ve güncel politik hesaplar peşinde koşarak tüketti. Önder Apo’nun ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin AKP’ye tanıdığı çok büyük fırsatları ve şansları AKP ne yazık ki seçimlere ve basit iktidar hesaplarına kurban etti. Gelinen aşamada artık AKP’nin ne boşa harcayacağı bir zamanı ve ne de bir şansı kalmıştır. Aynı politikayı sürdürmeye çalışırsa eğer, kendi eliyle kendisini bitireceği gün gibi açıktır.
AKP, Önder Apo’nun ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin son olarak ortaya koyduğu iyi niyet çabalarına, demokratik çözümle karşılık vermezse şayet, kendi bitişini getireceği gibi Türkiye’yi de geçmişi dahi mumla aratacak büyük bir savaşın ve kaosun içerisine koymuş olacaktır.
O halde bu durumda AKP’nin Önder Apo’nun geliştirdiği bu tarihi siyasi hamleden sonra yapması gereken en önemli şey, derhal açıklama metninde yer alan 10 maddeyi müzakere etmektir. 10 madde müzakere edilir, uzlaşmaya varılır, bu temelde yeni yasalar ve anayasa çıkarılırsa, başta Kürt, Alevi ve kadın sorunu olmak üzere Türkiye’nin etnik ve inançsal, ekolojik ve ekonomik, güvenlik vb tüm toplumsal sorunları demokratik bir biçimde çözülür. Türkiye Ortadoğu’nun ve dünyanın en demokratik, en güçlü ülkesi olur.
Bunun için geçmişten büyük dersler çıkararak ve hiç zaman kaybetmeden yeterli sayıda ve nitelikte müzakere heyetlerinin oluşturulması, izleme heyetiyle birlikte hemen İmralı’da müzakere sürecinin başlatılması gerekiyor. Buna bağlı olarak da Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının müzakere sürecine uygun hale getirilmesi gerekiyor.
Bu bakımdan AKP’nin, Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın hemen ilk günden yaptığı milliyetçi, bölücü ve provokatif açıklamaların dayandığı antidemokratik, despotik zihniyetten kendisini kurtararak, demokratik çözüm yönünde adım atması elzemdir. Süreci bütün toplumun en büyük arzusu olan kalıcı demokrasi ve barış sürecine ancak demokratik siyaset götürebilir.
Türkiye’ye karşı silahlı mücadelenin son bulması ancak ve ancak Kürt sorununun demokratik çözümüyle ve bununla bağlantılı Türkiye’nin demokratikleşmesiyle mümkündür. Kürt sorunu demokratik temelde çözülmeden, yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmadan PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadelesine son vermesi düşünülemez. Yapılan açıklamayı çarpıtmaya çalışarak farklı algı oluşturma çabaları kimseye bir şey kazandırmayacağı gibi tekrardan çok kıymetli olan bu zaman dilimlerinin boşa harcanmasına yol açacaktır. AKP’nin tarihini bilenler çok iyi bilir ki AKP şimdiye kadar kendisine tanınan hiçbir şansı doğru değerlendirmedi. Tanınan her şansı iktidarını güçlendirme aracına dönüştürerek son derece pragmatik ve ucuz yaklaşarak istismar etti. AKP bu sorumsuz ve ciddiyetsiz yaklaşımlarıyla Önder Apo ve PKK tarafından atılan her adımı cevapsız bırakarak anlamsız hale getirdi, süreci tıkattı ve boşa çıkardı. Fakat Önder Apo her şeye rağmen büyük bir sabırla yeni bir hamle yaparak sürece taze bir nefes vermeye çalıştı. Son tarihi adımı da bu eksende değerlendirmek ve hak ettiği değeri biçmek doğru ve olması gerekendir. Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi tarafından şimdiye kadar atılan sayısızca adımın sonuç vermemesinin temel bir nedeni AKP’nin samimiyetsiz, çözümden uzak tasfiyeci politikaları iken, diğer önemli bir nedeni ise hiç kuşkusuz demokrasi güçlerinin yeterli düzeyde demokratik mücadeleyi geliştirememesidir. AKP’nin antidemokratik, soykırımcı, toplum ve kadın kırımcı politikalarına karşı güçlü bir demokrasi mücadelesi verilmiş olsaydı, AKP bu kadar otoriterleşemezdi. AKP’nin yıllar içinde bu kadar güçlenmesinde demokrasi güçlerinin parçalı ve dağınık oluşlarının, yetersiz kalan mücadelelerinin payı büyüktür. Türkiye açısından HDP gelinen aşamada en az ekmek ve su kadar zaruri olan demokrasi ihtiyacını karşılamada bulunmaz bir fırsat ve en büyük nimettir. Güçlü ve başarılı HDP kesinlikle antidemokratik siyasetin, çözümsüzlükte ısrar eden AKP zihniyetinin tasfiyesidir. Son süreçte HDP’ye ve HDP Eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş’a yapılan etik dışı pervasızca saldırıların altında HDP’nin başarısından duyulan bu büyük korku yatmaktadır.
Demokrasi mücadelesinde gelinen nokta kadın özgürlük mücadelesi açısından da önemli bir düzeyi ifade etmektedir. Kadın, belki de tarihte ilk defa müzakere süreçlerinde çözümün bir tarafı olarak yer almaktadır. İlk defa Kadın Hareketi tarihsel bir sorunun en temel bir bileşeni, muhatap ve taraf gücü olarak müzakere gibi önemli bir sürece katılıyor. Kadın haklarını ve özgürlüklerini savunma, özörgütlenme hakkını elde ederek özgür ve eşit yaşam koşullarını yaratma, bunu kalıcı bir çözüme ve güvenceye bağlama imkanlarını yakalıyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne en anlamlı cevap da bu olsa gerek.