Evet kadınlar yas tutmasın… yas tutmakta ataerkilliğin bize verdiği bir görev. Yüreğimizin çığlığı, öfkemiz, isyanımız gözyaşı olarak dökülüyor… Her damla gözyaşı içimizdeki depremlerin dışa vurumu oluyor… Rahatlıyoruz sonra, hayat kendi bildiği yoldan akarken, acılarımıza alışıyoruz zaman içerisinde… Biz Özgecanlar için yasta değil, isyanda olmalı, isyanımızı büyütmeliyiz… Kaç Özgecan’ı kaybettik sadece 2015 ilk ayında? Her Özgecan’ın […]
Evet kadınlar yas tutmasın… yas tutmakta ataerkilliğin bize verdiği bir görev. Yüreğimizin çığlığı, öfkemiz, isyanımız gözyaşı olarak dökülüyor…
Her damla gözyaşı içimizdeki depremlerin dışa vurumu oluyor…
Rahatlıyoruz sonra, hayat kendi bildiği yoldan akarken, acılarımıza alışıyoruz zaman içerisinde…
Biz Özgecanlar için yasta değil, isyanda olmalı, isyanımızı büyütmeliyiz…
Kaç Özgecan’ı kaybettik sadece 2015 ilk ayında?
Her Özgecan’ın acısı ağlattı, yasa boğdu… cılız çıkan seslerimiz durduramadı yeni katliamları. Oysa her katliam bir isyan, bir çığlık olmalı. Yas yerine öfke, gözyaşı yerine isyan büyümeli.
Öfke ki, her kuşaktan, her halktan, her sınıftan kadınları sarmalı. Hiç bir kadın ‘bu şiddet, bu katliam benden uzaktır’ dememeli… günlük kadın katliam sayısı, bir savaş bilançosunu geçtiği bir coğrafyada yaşadığımızı unutmadan, öfkemiz diri olmalı… Bu acının biçimi değişse de rengi aynı. Adı değişse de sonucu aynı çünkü…
İsyan büyümeli mesela…
Kimlikleri, dinleri, farklıkları aşan ve hepsini içine alan…
Erkek aklına, şiddetine, kültürüne karşı ve erkek kültürünü besleyen devlet şiddetine isyan büyümeli…
Şu veya bu gerekçe ile sustuğumuz, ötekileştirdiğimiz şiddetin bir gün kapımıza dayanacağını bilmek gerekiyor mesela…
Kadının; zengin, fakir, okumuş, okumamış, Sünni, Alevi, Hıristiyan, Musevi, Êzîdî, Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Fars, Süryani, Fransız, Alman, Amerikalı vs olması şiddet görmesi önünde engel değil. Yaşı da önemli değil…
İşte isyanımız erkekliğin toplum, devlet ve yasalar tarafından kışkırtılmışlığına olmalı…
Bizim isyanımız dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilikle kuşatılmışlığımıza olmalıdır…
Kadının aklını, düşüncesini görmeyen, sadece cinsel bir obje olarak gören; erkeğin belirlediği sınırlarda yaşamayı mükafat olarak kabul ettiren zihniyete isyan olmalı…
Yaşamlarımızı sadece aile ile sınırlamış, en iyisinden annelik, en kötüsünden fahişelik arasında tanımlanmış, kararımıza, duygularımıza, ufuklarımıza sırtını dönmüş; ‘ya benimsin, ya toprağın’ felsefesi ile yoğrulmuş aşk, sevgi, duygu yalanlarına isyanımız olmalı…
Kutsallığı devlet ve toplum tarafından tescillenmiş, emeğimizi, bedenimizi, sevgimizi sömüren; en sevdiklerimizden en büyük şiddeti gördüğümüz aile kültürü de isyanımızdan nasibini almalı…
Halen kız çocuklarını ceylan, erkek çocuklarını aslan olarak yetiştiren, avı ve avcıyı başından belirleyen toplum algısına isyanımız büyümeli…
Özgecan ve diğer binlerce kadının katliamı karşısında suskunluğu ile katliamları pekiştiren toplum da nasibini almalı isyanımızdan.
Dizi ve filmlerde sürekli; maço, hem seven, hem döven, adaleti, dürüstlüğü ve sevgiyi maçoluğa hapsetmiş, kullandığı şiddeti bunun üzerinden meşrulaştıran erkek tiplerine; yine fitne, dedikoducu, komplocu, kıskanç, fesat, güzel, çirkin, iyi, kötü gibi ataerkil ölçülerle belirlenmiş kadın tiplerine isyan olmalı…
Kadınları birbirine rakip olarak yetiştiren, birbirine yabancılaştırılmış; erkeği ise koruyan, kollayan, gözeten yani yeryüzünün tanrısı olarak algılatan; hayatını bu yeryüzü tanrısına adamayı görev bilmiş kadın algısına da isyanımız olmalı…
Bedenimizde dokunulmadık bir yer bırakmayan, yaşamımızın her anını, zevklerimizi belirleyen ve bunu bize kabullendirmiş, hatta gönüllü kılan erkeğin belirlediği ölçülerle kuşatılmış kadınlığımıza isyan etmeli…
Evet, yasa değil, isyana ihtiyacımız var.
Her katliamdan sonra sokaklara dökülen kadınlar olmaktan çıkıp, öfkesini, isyanını büyütmüş; erkek aklı ve kültürü karşısında örgütlü kadın birlikteliğine ihtiyacımız var. Örgütlülüğünü erkek egemen zihniyetten intikam almaya dönüştürmüş, kendi öz savunmasını, ekonomik sistemini, kültürel değerlerini yaratmış; erkeğin savaş ve şiddet kültüründen intikam alan kadınlara ihtiyaç var.
İntikam almak; idam ve kısasa kısasla olmaz. Unutmamak gerekir ki; idam ve kısas bir erkek egemen kültürüdür ve idamı uygulayan ülkelerde kadına yönelik, şiddet, taciz, tecavüz devam etmektedir.
Bir yandan dizilerle, medya aracılığı ile insan aklını güdülerine hapseden, kadını sadece cinsel obje olarak gösteren, bunun rantını yapan, öte taraftan idam eden anlayış; sadece kendi iktidarını pekiştirmek isteyen anlayıştır. Kapitalist modernitenin kadın bedenini reklam panolarının vazgeçilmezi olarak sunması ile DAİŞ zihniyetinin kadın yaklaşımı; bir zihniyetin iki ucudur. İkisinde de kadın metadır, erkeğe, sisteme hizmet etmekle yükümlü bir maldır. Dolayısıyla kadının intikamı, isyanı erkek aklının sunduğu savaşa, militarizme, cinsiyetçiliğe, rantçılığa, sömürüye, inkarcılığa, iktidarcılığa karşı, sürekli, örgütlü ve kendi alternatifi ile olmalıdır. Örgütlü isyanımızdan korkmalı erkeklik, asla unutmayacağımızı, takipçisi olacağımızı, hesabını soracağımızı bilmeli…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.