Bütçe görüşmeleri ve rakamları çoğu zaman çok sıkıcı ve gereksiz gibi görünür. Ancak asgari ücret ve bütçeler ile belirlenen mali olanaklar aslında son derece politik bir sınıf kavgasının bir tür zeminidir. Zira sınıf mücadelesinde emekçilerin örgütlülüğünün politik olarak güçsüz olduğu her yerde asgari ücret ve bütçe hükümet ve sermaye açısından emekçilere yönetilen birer silaha dönüşmektedir. […]
Bütçe görüşmeleri ve rakamları çoğu zaman çok sıkıcı ve gereksiz gibi görünür. Ancak asgari ücret ve bütçeler ile belirlenen mali olanaklar aslında son derece politik bir sınıf kavgasının bir tür zeminidir. Zira sınıf mücadelesinde emekçilerin örgütlülüğünün politik olarak güçsüz olduğu her yerde asgari ücret ve bütçe hükümet ve sermaye açısından emekçilere yönetilen birer silaha dönüşmektedir.
Bütçe görüşmeleri halihazırda Meclis’te yapılıyor. Asgari ücret görüşmelerinin ise 3 Aralık’ta ilki gerçekleşti. İşçilerin temsilcisi olarak Türk-İş, sermayedarların temsilcisi olarak TİSK ve devlet masaya oturdular, uzlaş(a)madan ayrıldılar. Orta oyunu sürdürüldü.
Sadece asgari ücretin artış oranlarına sıkıştırılan görüşmelerde pek çok önemli durum, gereklilik gözden uzak tutuldu. Örneğin bakım yükleri nedeniyle sadece işte değil toplumsal hayatta da dışarıda bırakılan kadınların durumları, bu asgari ücretin düşük tutulmasındaki en önemli faktör olan asgari ücret bile almaktan yoksun bırakılan işsizler ve bu kategoriye bile girmeyenler…
Bütçe görüşmelerinde ise önceden belirlenmiş bir mali programa ve kalkınma planına uyarlanmış bir hazırlık sürüyor. Bazı rakamları değerlendirmek bu hazırlıkların Türkiye kapitalizmi için neye tekabül ettiğini anlamaya yardımcı olabilir.
Bütçe Açığı
İlk olarak bütçenin yılın ilk 10 ayında 15 milyar TL açık verdiği belirlenmiş ve bir karşılaştırma olarak geçen yılın aynı döneminde açık 7 milyar TL olduğu ifade edilmiştir[1]. Bu durumda bütçe açığında, yani bütçe gelirlerin bütçe giderlerini karşılayamaması durumunda yüzde 95’lik artış söz konusu olmuş. Açığın bu derece yükselmesinde vergi gelirlerinin düşük seyrinin en önemli etken olduğunu saptamışlar.
Ekonomide büyüme yüzde 3 dolaylarında seyredince ağırlığı KDV ve ÖTV’lerden oluşan vergi gelirlerinde bu yıl artış yüzde 8 dolayında kalmış. Enflasyonun yüzde 9 olduğunu düşünürsek (aslında tüketici fiyatlarında yüzde 10’un biraz üstünde hesap edilmiş) enflasyonun 1 puan altında kalmış demektir. Yani vergi gelirlerinin enflasyon karşısında eridiği söylenebilir. Bu gerileme ise piyasadaki durgunluktan kaynaklanıyormuş gibi görünüyor: beklendiği kadar meta alış verişi gerçekleşmediği için vergi geliri düşük kalmış.
Sadece bununla da kalmıyor bir de işin gider boyutu var. Enflasyon, hem devletin sürekli harcamalarının (bütçe harcamaları) değerini artırırken hem de enflasyon işin içine katıldığında 2 puanlık artışla daha fazla harcama yapılmış görünüyor. Peki bu harcama nereye yapılmış olabilir?
Savaş Bütçesi
Asli olarak iç ve dış “güvenliği” temel alan militer teknoloji ve personel yatırımları ilk sırada yer alıyor. Sadece örtülü ödeneklerden akan fonların yanı sıra bütçede de oldukça ciddi bir pay ayrılmış. Bu durum bütçeyi bir savaş bütçesi haline getiriyor tabi. Böylelikle yapılan personel harcamalarının yüzde 75’i ve sermaye harcamalarının da yüzde 25’i bu kaleme dahil edilebilir[2]. Merkezi bütçeden asker harcamaları için ise yılın ilk 10 ayında 15,5 milyar TL kullanılmış (Personel giderleri ise 94 milyar TL ile geçen yıla göre yüzde 15’e yakın arttı ve enflasyonun 6 puan üstünde gerçekleşti. Bu artışta kamu personel sayısındaki artış en önemli etken oldu).
Karşılaştırma olması açısından, güvenlik hizmetleri olarak isimlendirdikleri polis harcamalarına hükümetin 19 milyar TL ayırdığını; ancak sağlık harcamaları için sadece 17 milyar TL’nin altında kaynak kullanıldığını belirtmek gerekiyor. Bu pay azaldıkça bakım yükleri kadınların daha fazla yükleneceği bir süreç haline geliyor elbette[3].
Aynı şey sağlık için de geçerli. Zira Yeni Şafak’ın 16 Ekim 2014 tarihli haberinde “2015 bütçe büyüklüklerinde en büyük payı 87,5 milyar lira ile Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi alacak. Sağlık için toplamda merkezi bütçe ve sosyal güvenlik kurumu üzerinden 80,9 milyar lira harcama yapılacak” şeklinde geçiyor. Ancak bu rakamlar son derece manipülatif: Eğitime ayrılan bütçe ile Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bütçe farklı anlamlara geliyor.
Eğitim ve sağlığa ayrılan payı bu hizmetlerin metalaştırılması ve piyasalaştırılması ile birlikte düşünmek burada oldukça önemli ve ayrılan payları gerçekte nasıl harcandığına dair işlevsel. Zira bu kalemler devletin karşılamadığı bakım yüklerini, hanelerdeki kadınlar tarafından sırtlanıyor.
Eğitim ve sağlıkta piyasalaştırma
AKP’nin Sağlık Reformu adı altındaki uygulamasıyla, sağlığa ayrılan her bir TL dev ilaç firmaları ile özel hastanelerden oluşan özel sağlık sektörüne bir nevi kaldıraç oluyor. SGK verilerine göre 2010’da 33 milyar TL olan SGK sağlık giderleri 2013 yılında 50 Milyar TL. Bu harcamalar karşılığı ödemelerin yüzde 62’si hastanelere ödenirken şişirilmiş ilaç faturaları için yılda 15 Milyar TL’yi bulan ödemeler yapılıyor. Özel hastaneler, hastane başvurularından yüzde 25’e yakın ve yılda 31 Milyar TL’yi aşan SGK ödemelerinden de yüzde 23 ile 25 arasında değişen paylar alıyor. Dolayısıyla 2013 yılında özel hastanelere yapılan ödeme 7 milyar TL’yi buluyor ki KİT’lerin toplam zararı 7,5 milyar TL’dir..[4]
Sağlık ve diğer kamu hizmetlerinde bütçe üzerinden geniş ölçüde metalaşmanın zeminin yeniden üretildiğini görüyoruz.
Bütçenin harcamaları içinde faiz konusu geçmişte olduğu kadar gündemde değil. Zira bu yılın ilk 10 ayında geçen yılın aynı dönemindeki harcama 45 milyar TL ve faiz harcamaları toplamda yüzde 12,3 pay aldı. Fakat borçlanmanın toplumsal bir sorun olduğunu açıklıkla görülüyor: Özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu[5] 163,6 milyar ABD doları bulduğu, bu borçların 402 milyar dolarlık toplam borçların yüzde 40’ını oluşturduğu ve dış borçlanmanın daha çok bankalar, inşaat-gayrimenkul, ulaştırma ve enerji firmaları tarafından gerçekleştirdiği açıklandı[6]. Bu sektörlerin Türkiye’nin birikim sürecine bakıldığında taşların yerli yerine oturduğu açık. Zira bütçenin en önemli harcama kalemlerinin ve son dönemli düzenlemelerin bu alanlara yönelik olduğu da görülüyor. Zira Mehmet Şimşek, bütçenin gereksinim duyduğu gelirleri vergilerde artış öngörmeden sağlanacağını bir müjdeymişçesine açıklıyor: özelleştirme, 2B arazilerinin satışı ile kent merkezlerindeki kamuya ait değerli gayrimenkullerin satışı.
Mekan ve birikim stratejileri
2014’ün ilk dokuz ayında özelleştirme ve 2B tahsilatı etkisiyle ilk dokuz ayında bütçe gelirleri yüzde 8,1 artışla 313,5 milyar liraya ulaştığı; 2015 yılı ekonominin (GSYH) 1 trilyon 945 milyar lira, bütçe gelirleri 452 milyar lira öngören Maliye Bakan’ı Şimşek, boşuna “kamu kampüslerini daha mütevazı yerlere yapacağız”[7] demedi.
Kentsel donatılara yönelik söz konusu kaydırma, inşa ve yatırım faaliyetleri inşaat sektörünü temel alan yönelik bir politikayı da inşa ediyor. Kamuoyunda “Ak Saray” olarak adlandırılan bina kompleksi için bugüne kadar Başbakanlık bütçesinden 964 milyon lira harcandığı ve geri kalan kısmının da 2015 bütçesinden harcanacağı medyada epeyce yazıldı[8]. Ayrıca, Üçüncü köprü, Yalova Gebze körfez geçiş köprüsü, üçüncü havaalanı ve pek çok kent yaşamını kökten değiştirecek ve kentsel belleğimize ve sembollerimize bir saldırı niteliği taşıyan “yatırım” da cabası.
Lefebvre “Egemenlik, mekân demektir; dahası üzerinde şiddetin uygulandığı, dolayısıyla şiddet tarafından yerleştirilmiş ev oluşturulmuş mekandır… egemen iktidar askeri olarak hakim olduğu bir mekan üzerinde yayılır; çoğu zaman da mekanı talan ettikten sonra” der ve tüm bu süreci sermaye birikim döngüleri ile yönlendirildiğini de ifade eder.
Sonuç olarak
Bütçeden bu geniş çerçevede şunları anlıyoruz: Bu bütçe sistemin özgün koşullarda sürekliliğini garantileyen bir olağan üstü devlet rejimi için yapısal ve mali olanakları da güçlendiriyor…
Bütçe ve asgari ücret bu yüzden sınıf mücadelesinin bir zemini ve örgütsüz olduğumuz sürece sermayedarın bize ve yaşamımıza yönlendirdiği tehdittir…
[1] Kaynak: http://birgun.net/news/view/butce-acigi-15-milyar-tl/9628
[2] Kaynak: http://bianet.org/bianet/toplum/159548-infografik-rapor-kamu-harcamalarinda-guvenlik-artiyor
[3] Kaynak: http://birgun.net/news/view/polis-icin-19-saglik-icin-17-milyar-tl/9681
[4] Kaynak: http://birgun.net/news/view/sgkden-ozel-hastanelere–yilda-7-milyar-tl/7636
[5] Uzun vadeli borçlanmanın, yatırım amaçlı olarak alındığı genel kabul görür.
[6] Kaynak: http://birgun.net/news/view/dis-borclanma-insaat-ve-ticaret-icin-yapildi/8925
[7] Kaynak: http://www.yenisafak.com.tr/politika/vergi-artisi-yok-692913
[8] Kaynak: http://bianet.org/bianet/yasam/159733-ak-saray-a-1-milyar-370-milyon-nasil-harcand