İzlediği siyasetle toplumu gerdikçe geren AKP, kendi menfaatleri uğruna Türkiye’yi felakete sürüklüyor. Bu tehlikeli süreci, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan “darbe mekaniğinin devreye girmesi” olarak adlandırıyor. Bu süreç aslında uzun süredir başlayan bir süreçti. Ancak sayın Öcalan’ın öngörülü ve barışçıl yöntemle çözüm bulma arayışı, bu mekaniği şu ana kadar devredışı bıraktı. Daha doğrusu işlemez hale […]
İzlediği siyasetle toplumu gerdikçe geren AKP, kendi menfaatleri uğruna Türkiye’yi felakete sürüklüyor. Bu tehlikeli süreci, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan “darbe mekaniğinin devreye girmesi” olarak adlandırıyor.
Bu süreç aslında uzun süredir başlayan bir süreçti. Ancak sayın Öcalan’ın öngörülü ve barışçıl yöntemle çözüm bulma arayışı, bu mekaniği şu ana kadar devredışı bıraktı. Daha doğrusu işlemez hale getirdi. Öcalan şu ana kadar da darbe mekaniğinin sonuç almasını engeller pozisyonda duruyor.
Peki bu darbe mekaniğinin amacı neydi?
Darbe mekaniğinin amacı Türkiye’de bir iç savaş çıkarmaktı.
Türkiye’yi Iraklaştırmak, Suriyeleştirmekti.
Bunun hem inançsal-mezhepsel hem de etnik bir zemini var. Ayrıca laik-islamcı çatışmasının da hala üstü küllenmemiş bir gerçek. Tarihsel gerçeklik, yakın tarihimiz bu zeminin hala direngen ve canlı olduğunun örnekleriyle dolu. Alevi- Sünni, Türk-Kürt, laik-dinci çelişki ve çatışması kaşındığı takdirde hiç beklenmeyen sonuçlar açığa çıkarma potansiyelli bir tehdit ve tehlike olarak varlığını koruyor.
Türkiye’de olası bir iç savaşın taraflarını aramaya gerek yok. Bu savaş bir Türk Kürt savaşı olacaktı. Amaçlanan buydu. Elbette ki bu çatışma merkezinin odağına Alevi-Sünni çelişki ve çatışmasını da ilave etmek zor olmayacaktı. Yaşam tarzı farklılıkları ve çatışması da cabası. Böylece Türkiye karanlık bir geleceğe yelken açacak, hem AKP hem de Türkiye yıkıma uğratılacaktı.
Çatışma çıkarmak ise zor olmayacaktı. Bunun için AKP’ye adım attırmamak ve PKK’nin bu duruma isyan etmesi yeterliydi. Böylece yeni ve daha da kanlı bir çatışma başlayacak, sokaklar karışacaktı. Bu çatışmalar, dışarıda ve içeride örgütlenmiş olan paralel yapıyı harekete geçirecek öte yandan milliyetçi ve ulusalcı kanat ayaklandırılacaktı.
İşte plan buydu. Dikkat edilirse bahsettiğimiz dinamiklerin bir kısmı da harekete geçti/geçirildi. Hatta neden PKK hala duruyor? diyenler oldu bu dönemde. AKP bu kadar zayıflamışken, PKK de vursa devrilir diye PKK’ye kızanlar, “PKK bu siyasetiyle AKP’ye hizmet ediyor” diyenler de az değildi bu süre zarfında.
Peki PKK de bu sürece silahla katılmış olsaydı, AKP ve Türk devleti için sonuç ne olurdu?
Elbette ki yıkım olurdu. Hem Türkler hem de Kürtler açısından da tabii.
Ancak Sayın Öcalan’ın öngörüleri ve uyguladığı siyaset, bu darbe mekaniğinin ve sahiplerinin heveslerini şu ana kadar da kursaklarında bıraktı.
Yaşanan sürece “AKP’yi yıkalım da ne olursa olsun, kim gelirse gelsin” diye yaklaşmadı PKK. Demokrasi güçlerine “birlikte mücadeleye evet” dedi ancak şu soruyu hep yöneltti PKK: “AKP’yi yıkalım ama yerine neyi koyacağız?. Nasıl bir gelecek kuracağız?”
PKK’yi silahlı mücadeleye çağıranlar nedense bu soruya hiçbir zaman yanıt vermediler. Belli ki bunu diyenlerin böyle bir derdi yoktu ancak PKK’nin böyle bir derdi vardı.
Onun için de, PKK hep yaşananlara daha temkinli, soğukkanlı ve akıllıca yaklaştı. Tuzaklara düşmedi.
Peki AKP’nin buna yanıtı ne oldu?
Bu sorunun yanıtı da yine PKK’den geldi.
PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, AKP’nin bu süreçteki tutumunu “nankörlük” olarak adlandırdı.
Öyle ki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, evin yıkılmaması için var gücüyle sütuna sarılmışken; AKP adeta evin üstüne çıkmış, çatıyı milletin başına geçirmek için sorumsuzca tepiniyordu.
Darbe mekaniğini boşa çıkardığı için Sayın Öcalan’a teşekkür etmesi gereken AKP’li beyefendilerin tehditler savurması tam bir akılsızlık örneği.
Karayılan’ın deyimiyle nankörlük.
Peki bu durum daha ne kadar sürer? Öcalan sütunu tutmayı bırakırsa neler olur?
İşte o zaman felaket olur. Çatı uçar, ev yıkılır.
Darbe mekaniğini işletenler yeniden heveslenir, avuçlarını ovuşturmaya başlarlar.
Onun için de AKPli efendiler oraya buraya tehditler savuracağına, HDP’yi hedef göstereceğine, damda deli danalar gibi tepinmeyi bırakmalı ve taşın altına elini koymalı.
Aksi halde, bu efendilerin hafsalasının alamayacağı şeyler yaşanabilir Türkiye’de.
O zaman Arınç efendi, sulak gözlerle karşısına geçeceği bir kamera bile bulamayabilir.
Ne olduğunu dahi anlamadan tepe taklak oluverirler.
İşte AKP’nin bir türlü anlayamadığı diyalektik bu…