Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Bükköy’de 2009 yılında grizu patlaması yaşanmış ve 19 işçi yaşamlarını yitirmişti. Yitirdiğimiz 19 can sonrası ülkenin ‘ilgili’ tüm bakanları köyde yerini almış ve cinayetleri ‘kader’ , ‘fıtrat’ ve ‘güzel ölüm’ olarak adlandırarak meşrulaştırma çalışmaları yapmışlardı. Kurtarma çalışmaları durumu kotarma, tepkiyi dindirme ve olayı kapatma çalışması şeklinde devam etti. Bursa da ki […]
Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Bükköy’de 2009 yılında grizu patlaması yaşanmış ve 19 işçi yaşamlarını yitirmişti. Yitirdiğimiz 19 can sonrası ülkenin ‘ilgili’ tüm bakanları köyde yerini almış ve cinayetleri ‘kader’ , ‘fıtrat’ ve ‘güzel ölüm’ olarak adlandırarak meşrulaştırma çalışmaları yapmışlardı. Kurtarma çalışmaları durumu kotarma, tepkiyi dindirme ve olayı kapatma çalışması şeklinde devam etti. Bursa da ki kazayı sonra belki Zonguldak belki Soma ve son olarak da en azından bu yazı yazılırken Karaman da olan maden kazaları izledi. Bir önceki cümlede ki belkiler çok canın yittiği ve haber değeri taşıyan kamuoyunun gündemine ulaşan ve bakanların açıklama yapmak zorunda kaldığı durumlar için yazıldı. Oysaki birer ikişer canın kaybedildiği çokça iş cinayeti yaşandı bu zaman zarfında.
Yazının konusu Bursa’da yaşanan kaza sonrası sorumluların yargılanma aşamasında duruşma tutanaklarına işlenenler. Hayatını kaybeden işçi yakınlarının şikâyeti üzerine şirketin sahibinin tutuklanması istendi. Patlamadan 3 gün sonra ortaya çıkan şirket sahibi çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı. Savunmasında ocağın işletmesini taşeron şirkete devrettiğini ve kaza ile ilgisi olmadığını belirtmişti. Kazanın üzerinden 2 yıl sonra tutuksuz yargılanan sanıklardan madencilik şirketinin sahibi ve 2 yönetim kurulu üyesi 5’er yıl, taşeron firmanın sahibinin de aralarında bulunduğu 3 kişi ise 6 yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Şirket sahibi iyi hal nedeni ile cezasında takdiri indirim almıştı. Yargıtay yargılama sonrası verilen cezaları az bularak yeniden yargılanmaları gerektiğine karar verdi. 12. Yargıtay Ceza Dairesi yargılamamanın tekrarına gerekçe olarak ise epey bir neden sıralamıştı. Oysa ki devletin büyüklerince yapılan ilk açıklamalarda maden sahibinin basiretli bir iş adamı olduğu ve yaşananların madenciliğin fıtratı olduğu bildirilmişti.
“Basiretli iş adamımız” daha gerekçenin ilk satırlarında “3. Kişileri aldatmaya çalışmakla suçlanmaktadır” Kazanın meydana geldiği sahada maden ocağının taşeronluk sözleşmesinin muvazaalı olduğunu, gerçekte taşeronluk sözleşmesine rağmen maden sahibince işletilmeye devam edildiğini gösterdiği”ni belirtmektedir. Sonraki satırlarda Maden İşleri Teftiş raporunda 2006 yılında madende % 2 lik metan gazına rastlandığı ve bu oranın fazla olduğu dolayısı ile sürekli risk içerdiği ve patlama yapılmasa bile her vardiya seferinde düzenli ölçüm yapılmasının şart olduğunun belirtmiştir. Kazanın yaşandığı gün biten vardiya dönüşü kazmacı olarak çalışan işçinin madende yoğun gaz olduğunu şirketin şube müdürüne bildirmesine ve yapılan ölçümlerde %3,5 metan gazı tespitine rağmen havalandırma yapıldıktan sonra patlatma talimatı verdiği anlaşılmaktadır. Madende kullanılan üç adet metan gazı ölçüm aleti bulunduğu bunlardan bir tanesinin teknik nezaretçide yani şube müdürü olan kişi de bulunduğu bir tanesinin bozuk olduğu ve diğerinin de şarjı olmadığı için madenin dışında bulunduğu ve maden işçilerinin ifadelerine göre havalandırma sonrası ölçüm yapılması gerektiği ama teknik nezaretçi ve aynı zamanda şube müdürü olan kişinin tekrar madene inerek ölçüm yapmadığı belirtilmiştir. Ancak yine 2006 yılında hazırlanan teftiş raporunda havalandırmanın çok yetersiz olduğu ve sağlıklı yapılamayacağı belirtilmiştir. Şube müdürü madene ölçüm için inmemiş ve diğer ölçüm aletleri kullanımda olmadığından ölçüm yapılmadan dinamit patlatıldığı ve bunun sonucunda biriken gaz nedeni ile grizu patlaması meydana geldiği anlaşılmıştı. 27 Ekim 2014 tarihinde yargılamanın yeniden görüldüğü ilk duruşmada beraat talep eden, “4-5 saat ocakta kaldığını ancak 24 saat ocakta kalamayacağını ifade eden şube müdürü, barutçunun gerekli ölçümleri yapmadığını kusurun onda olduğunu” ifade etmiştir. Ancak yine eklemeyi unutmamış “madende bir takım eksiklikler vardı ama kazanın üzerinde bir etkisi yoktur”. Sanırım burada “bir takım eksikliklerden” kasıt havalandırmanın yetersizliği değildi.
Şimdi o bir takım eksiklikleri bilirkişi incelemesine bakarak sıralayalım. Bu tespitlerin tümü 2006 yılında ki raporda belirtilmiştir.
1-) Bazı tahkimat direklerinin kırık olmasına rağmen çalışma yapıldığı
2-) Kirli hava vantilatörünün ocak ağzına çok yakın yapıldığı
3-) Ekipmanların hiçbirinin anti grizulu olmadığı
4-) Tarım sulama faaliyetinde kullanılan vantüpler kullanıldığı
5-) Ocak içinde aydınlatma olmadığı
6-) Nefesliklerin birbirine bağlanmadığı ve 5 bacanın nefessiz kalması sorunu
Olduğunu bildirmiştir.
Şimdi ise kaza sonrası hazırlanan raporlara bakalım
Üniversiteden alınan teknik görüşte;
CO maskelerinin bulunmayışı, can kayıplarının çoğunun yanıklardan değil zehirlenmeden yaşanmış olduğu tespit edilmişti, ayrıca en az 40 cm olması gereken ama 12 cm lik tarımsal faaliyette kullanılan havalandırma boruları bilirkişi raporunda olduğu gibi üniversiteden alınan teknik görüşte de belirtilmişti . Ocakta çalışan işçilerin herhangi bir iş güvenliği eğitimine katılmadığı da ayrıca belirtilmişti.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü Denetleme Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen ön raporda;
Aydınlatmanın anti grizulu olmadığı nefesliklerin birbirine bağlı olmadığı, havalandırmanın projesine uygun olmadığı ve kısa devre yaptığı, ekipmanların antigrizulu olmadığı, tahkimatın yetersiz olduğu belirtilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulunun ön raporunda ise;
1-)Havalandırmanın yetersiz olduğu 15-20 cm çapında tüplerle yapıldığı en az 30-40 cm çapında olması gerektiği
2-) Ateşlemenin manyeto ile yapılmadığı,
3-) Cesetlerin çıkarıldığı noktalar dikkate alındığında işçilerin güvenli yere alınmadığı
4-) Lağım atımlarının 5 dakika gibi kısa aralıklarla yapıldığı,
5-) Tahkimatın yetersiz olduğu,
6-) Gaz ölçümünün manuel yapıldığı, buna da yeterli şekilde riayet edilmediği, daha önceki denetimlerde istenmiş olan erken uyarı sisteminin kurulmadığı,
7-) Kabloların elektrik panolarının anti-grizulu olmadığı,
8-) Elektrik panosunun kaza yerine 8 metre mesafede olduğu
9-) Ocak içinde sigara içildiğinin belirlendiği,
10-) İş güvenliği eğitimlerine katılım belgelerinin olmadığı,
11-) İşini bitiren işçilerin bekletilerek hatalı ve güvensiz çalışma yaptırıldığı,
12-) Patlama sonucunda 3 kısım halinde 12-15 metre uzunluğunda göçükler meydana geldiği ve tahkimatların zarar görerek yıkımın olduğu,
13-) Tahkimatların kurtarma sonrasında yenilendiği,
14-) İşverenin ocak içerisindeki çalışmalarda her aşamada denetim izleme ve gözetim görevini gereği gibi yerine getirmediği
15-) CO maskelerinin kullanılmadığının tespit edildiği bildirilmiştir.
2006 yılında hazırlanan raporda belirtilen eksiklikler 2009 yılında “kaza”nın olmasına sebep olmuştur. Burada ilk sorulması gereken soru elbette önlem alması gereken ve almadıkları önlemlerden nedeniyle 19 kişinin ölümüne yol açan sorumluların hemen hepsinin serbestçe dolaşması ve hala madencilik sektöründe iş yapabilmesidir. Şirket sahibi kişi son duruşmada yurt dışına çıkış yasağının iş hayatına büyük zarar verdiğini bu madenden başka 18 madeni daha olduğunu bunların çalışmaları için zaman zaman yurtdışı bağlantıları yapması gerektiği ve bu yüzden yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını talep ederken bence dünyanın geri kalanı ile alay ediyordu. Tıpkı Soma da olduğu gibi şirket sahibi 3 gün boyunca ortalıkta görülmemiş bakanlarca aklanmaya çalışılmış o kadar ki dönemin başbakanı madenciliğin kaderinde ölümler olduğunu söyleyerek şirket sahibini peşinen sorumluluktan kurtarmaya çalışmıştı.
Madende yaşanan eksiklikleri gidermekle yükümlü olan hiç kimse “çok şükür” işini yapmadı ve bu “kaza”nın oluşmasına sebep oldu. Ancak tutanaklardan da görülüyor ki maden çalışanlarının dışında işini yapması gereken kamu kurumları da gereken özeni göstermemiş, denetim yapmamış ve hiçbir önlem almamıştır. Peki ya diğer sorumlular? Eksiklik olmasına rağmen madende üretimi devam ettirerek 19 canın yitmesine sebep olanlar? İşte onlar bu tutanaklarda hiç yer almadı. Yaşanan onca iş kazasına rağmen bir istisna dışında hiçbir kamu görevlisi yaşananlardan dolayı hakim karşısına çıkmadı. 31 Ocak 2008’de Davutpaşa’da bir maytap atölyesinde meydana gelen patlamada 20 işçi hayatını kaybetti, 115 işçi yaralandı. Zeytinburnu Belediye Başkanı’nın sanık sandalyesine oturması, çeşitli idari engeller aşılarak ancak 4 yıl sonra mümkün oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının yargılanmasına Danıştay izin vermedi. Bursa da, Zonguldak ta Soma da veya Davutpaşa da ne bakanlar değişti ne de yaşananlar sonrası yapılan açıklamaları ama hiçbri yargılanmadı.
Bursa da yeniden görülen son dava iş kazaları açısından bir dönüm noktası olabilir. Yeniden yargılamanın gerekçesinde cezaların az bulunduğunu ve bu yüzden bozulduğunu belirtmiştim. Bu güne kadar yaşanan iş kazalarının hemen hepsinde yargılama “taksir”le işlendiği ve” gereken dikkat ve özen eksikliği sebebi” ve “olayın olabileceğini düşünemedikleri” ile bu kazaların yaşandığı iddiasını taşıyordu. Şimdi 12. Yargıtay Ceza Mahkemesi cezanın taksirle değil, sorumluların kusurlarının “taksir” düzeyini aştığı, bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapmadıkları belirtmiştir. Aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle, patlama olursa olsun düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam ettikleri; bu nedenle oluşan kazanın “olası kast“ la gerçekleştiği düşüncesi ile yargılanmaları gerektiği belirtilmiştir. Bu durum yaşanan iş kazalarına ve olası sonuçlarına dair işverenlerde baskı unsuru olacaktır. Ayrıca bu tür davalara dair kamu görevlilerinin de ceza algısını etkileyerek sorumluluklarını yerine getirmelerine sebep olacaktır.
Son olarak belirtmekte fayda var, madende hayatını kaybedenlerin yakınları şikâyetlerini geri aldıklarından dolayı davaya katılmıyorlar ama Bursa da yaşayıp iş kazalarının yaşanmasını engellemek isteyen vicdan sahipleri ve konuya uzak duramaması gereken sendikalar için söyleyeyim bir sonraki duruşma tarihi 22/12/2014 saat 9:40 ta Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinde.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.