Dişinden tırnağına silahlı katiller sürüsü 40 gündür saldırıyor. Ellerinde ağır silahlar. Artlarında koca bir cephe gerisi ve bol takviye imkanı. Kobanê’yse küçük bir kasaba. Kuşatmışlar. Hafif silahları ve sınırlı cephaneleriyle Kobanê Direnişi’ni kırmaya çalışıyorlar. Kobanê’nin direnişçi militanları silahları yetersiz, ama mangal gibi yürekleriyle direniyor, yurtlarını savunuyorlar. Tam bir “can pazarı”! AKP elindeki Türkiye, dünya halklarının […]
Dişinden tırnağına silahlı katiller sürüsü 40 gündür saldırıyor. Ellerinde ağır silahlar. Artlarında koca bir cephe gerisi ve bol takviye imkanı. Kobanê’yse küçük bir kasaba. Kuşatmışlar. Hafif silahları ve sınırlı cephaneleriyle Kobanê Direnişi’ni kırmaya çalışıyorlar. Kobanê’nin direnişçi militanları silahları yetersiz, ama mangal gibi yürekleriyle direniyor, yurtlarını savunuyorlar.
Tam bir “can pazarı”!
AKP elindeki Türkiye, dünya halklarının gözü önünde, başlangıçtaki gibi açıktan IŞİD destekçiliğini sürdüremez olmuş, seyrediyor! Film izler gibi. Kürt’ün kendi kendisini yönetmekte olduğu Kobanê’yi başına bela olarak görüyor ve direnişin çökmesini bekliyor.
Amerika da uzun süre bekliyor. IŞİD saldırganlığını değerlendirerek, halkın kendi kendisini yönetmeye cesaret ettiği Rojava Kürtlerini ölümle terbiye edip ehlileştirmeyi ve sözünü dinler kılmayı öngörüyor. Bir yere kadar. Sonra, yurtlarını büyük bir fedakarlıkla savunan kadınlı erkekli Kobanêlilerin dünyada uyandırdıkları hayranlık duygularının karşısında durmaya kalkışıp halkların öfkesini üzerine çekmek işine gelmiyor. Tam IŞİD barbarlığına karşı “insanlığı savunma” görüntüsü vermiş ve bunun için bölgeye müdahaleye davet edilmişken, arayıp da bulamayacağı bu pozisyonu ve sağladığı “itibarı” kaybetmek işine gelmiyor. Kısa sürede çökeceğini öngördüğü direniş onu da zora sokuyor ve IŞİD mevzilerini bombalamaktan kaçınamıyor. Başka yerleri bombalarken Kobanê’yi kuşatan mevzileri bombalamamanın izahı yok çünkü! Ve silah ve cephane yardımına sıra geliyor. Hem kaçınamıyor ve hem de kuşkusuz Kürt’ün “minnet duyguları”nı hesap ediyor; kötülükle elde edemediği “yakınlık”ı iyilikle elde etmenin yolu olarak değerlendirmeye yöneliyor; emperyalisttir, hesap kitap yapacaktır!
Komünistlik adına Aydemir Güler çıkıyor ortaya; ne çok karşı olduğunu söylediği emperyalistler ne bir komünistin öncelikle karşı çıkıp devirmeyi amaçlaması gereken kendi burjuvazisi, hiçbirini gözü görmüyor. İlk aklına gelen Kürt’ü ve onun “emperyalizmle uzlaşmasını hoşgördüğü”nü iddia ettiği “Kürtçü Türk sosyalistleri”ni suçlamak oluyor: “Emperyalizmle uzlaşma”! Türkçülük damarının kabardığı ve fırsatını yakaladığını düşünerek, ne zamandır uğraşıp kanıtlayamadığı “emperyalizmin işbirlikçiliği” tezini, bu kez “işte uzlaşma” böbürlenmesiyle gündeme getiriyor!
Kendi burjuvazisinin Kürt’ün boğazlanmasını seyre dalmasını teşhir etmek gelmiyor aklına.. Emperyalistlerin ölümle terbiye çabasının teşhiri de. Varsa yoksa Kürt düşmanlığı.. Kürt’ün teşhiri!
Sorun ne? Emperyalist ABD’nin IŞİD mevzilerini bombalamasına karşı mı çıkılmalıydı? Kim bunca aptallığı savunabilir! Ve silah yardımı ret mi edilmeliydi? Bu aptallık olmaz mıydı?
Aydemir beyin atasözündeki gibi: “Koyun can, kasap et derdinde!”
Evet, uzlaşmadır. Ama Lenin, “uzlaşma vardır, uzlaşmacık vardır” deyip devam etmiştir: “Diyelim ki, otomobiliniz silahlı haydutlar tarafından durdurulmuştur. Haydutlara, paranızı, pasaportunuzu, tabancanızı, otomobilinizi veriyorsunuz ve böylelikle haydutların o hoş refakatinden kurtulmuş oluyorsunuz. Bu bir uzlaşmadır, bunda kuşku yok. Sana paramı, silahlarımı, arabamı ‘veriyorum’, bana canımı ‘veresin diye’. Deli olmadıkça hiç kimse böyle bir uzlaşmanın ‘ilkelere aykırı’ olduğunu öne süremez ya da uzlaşmayı yapanın haydutların suç ortağı olduğunu ileri süremez (haydutlar otomobili ve silahları yeni haydutluklar için kullanmış olsalar bile, bu böyledir).”
Onca ölüye saygı göstermeye bile tenezzül etmeyen Aydemir Bey, yoksa sen Kürtlerin ABD ile Ortadoğu’yu paylaşmak üzere anlaştığını mı sanıyorsun?