Kobanê’de savaş devam ediyor. Irak Şam İslam Devleti-IŞİD adlı örgüt Kobanê halkına yönelik vahşi saldırılarını tüm gücüyle sürdürüyor. Kobanê halkı ise, tüm Kürt halkının ve demokratik insanlığın desteğiyle direniş destanı yazmaya devam ediyor. 15 Eylül’de başlattığı saldırı ile IŞİD’in Kobanê’yi bugüne kadar ele geçirememiş olması, yaşanan savaşta yeni arayış ve stratejileri gündeme getiriyor. ABD yönetimi […]
Kobanê’de savaş devam ediyor. Irak Şam İslam Devleti-IŞİD adlı örgüt Kobanê halkına yönelik vahşi saldırılarını tüm gücüyle sürdürüyor. Kobanê halkı ise, tüm Kürt halkının ve demokratik insanlığın desteğiyle direniş destanı yazmaya devam ediyor.
15 Eylül’de başlattığı saldırı ile IŞİD’in Kobanê’yi bugüne kadar ele geçirememiş olması, yaşanan savaşta yeni arayış ve stratejileri gündeme getiriyor. ABD yönetimi bir süredir IŞİD’e karşı küresel koalisyon oluşturmaya çalışıyor ve birkaç gündür Rakka çevresindeki IŞİD hedeflerini havadan bombalarken, AKP Hükümeti de Suriye sınırında “Tampon Bölge” oluşturma projesi temelinde yaşanan savaşta yeni bir inisiyatif geliştirmeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmak için gittiği Amerika’da bu doğrultuda görüşme ve pazarlıklar yaptığı anlaşılıyor. Söz konusu görüşme ve pazarlıklar herhangi bir sonuç verdi mi, vermedi mi; bunu henüz bilemiyoruz. Ama haziran başından beri yaşanan IŞİD saldırganlığının arkasında çok çeşitli oyunların olduğunu netçe görüyoruz.
Oyun içinde oyun var demek daha doğru oluyor. Birçok güç IŞİD denen faşist provokasyon gücünün saldırılarından siyasal ve askeri fayda görüyor. Bunların başında ise, kuşkusuz ABD-İsrail birliği ile AKP hükümeti geliyor. ABD ile AKP arasında bu temelde çok yoğun bir mücadelenin yaşandığı anlaşılıyor. New York pazarlıkları işte bu mücadeleyi ittifaka dönüştürmeyi hedefliyor.
IŞİD adı altında haziran ve ağustos aylarında Irak’ta yürütülen saldırıların ortaya çıkardığı siyasal sonuçlara bir bakalım: Maliki yönetimi düştü, yeni bir Irak yönetimi oluştu, İran’ın Irak üzerindeki ve bölgedeki etkinliği kısmen geriledi, ayrı devlet ilan edeceğim diyen KDP şimdilik sesini kesti, KDP-AKP ilişkileri belli bir sarsıntı yaşadı, İsrail Yönetimi Gazze’ye yönelik etkili bir askeri operasyon düzenledi, Şengal’de yaşanan Êzidî Kürt katliamına karşı herkes sessiz kalırken PKK’nin müdahalede bulunması Kürt gerillalarının gücünü ve meşruiyetini güçlendirdi.
Bunlar gibi daha birçok sonuç sıralanabilir. Peki söz konusu bu sonuçlardan siyaseten kim yararlanmıştır? Çok açık ki esas olarak ABD-İsrail ittifakı yararlanmıştır. Maliki’nin düşmesi ve KDP’nin gerilemesi AKP’nin de yararına olmuştur. Oyunun çok önemli bir aktörü olan KDP’nin durumu ise adeta şamar oğlanı gibidir.
Diğer yandan, IŞİD adı altında temmuz ve eylül aylarında Suriye ve Rojava Kürdistan’a yöneltilen ve Kobanê’de odaklaştırılmış olan saldırıların sonuçlarına da bir bakalım: Esat Yönetimi geriletilmiş, ABD-Esat Yönetimi arasında diyaloğun önü açılmış, Kobanê tehdit edilerek Kürt Özgürlük Hareketi zorlanmış, ABD-AKP ittifakı için yeni bir zemin oluşmuştur.
Peki bütün bunlardan yararlanan kimdir? Besbelli ki ABD-İsrail ittifakı en çok yararlanan güç olmaktadır. Bu nedenle ABD ve müttefiklerinin IŞİD’e yönelik hava saldırılarında neden bu kadar ketum davrandığı anlaşılırdır. Bu satırların yazıldığı zaman dilimi haliyle de IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarından ABD siyasal fayda görmektedir. O halde IŞİD’e yönelik saldırıda acele etmemesi ve ağırdan alması anlaşılır bir durumdur.
IŞİD’in Kobanê saldırısı ABD’ye üç önemli sonuç kazandırmıştır. Birincisi, IŞİD’e karşı savaş adı altında küresel bir koalisyon oluşturma imkanı bulmuştur. İkincisi savaşta zorlanan Kürtleri, üçüncüsü ise tehlike altına giren AKP yönetimini kendisinden destek arar duruma getirmiştir. Bir zaman Suriye politikasında tıkanmış olan ABD Yönetimi, şimdi çeşitli alternatife sahip bir aktivite kazanmıştır.
Burada ABD’nin politik hesaplarını herkesin çok iyi anlaması gerekir. Kobanê’yi zorlayarak Kürtleri zayıf düşürüp kendine daha çok yakınlaştırmak isterken, AKP Yönetimini de sınırın Suriye tarafına çekerek hem Suriye savaşına doğrudan dahil etmek istemekte ve hem de yeni bir Türk-Kürt savaşı başlatmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla Kürtlere ve Türkiye’ye yönelik tezgahlanmış yeni bir oyun söz konusudur.
Halbuki böyle tehlikeli bir oyunun oynanmasına fırsat verilmeyebilirdi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği “Demokratik Çözüm Süreci” temelinde Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme yönünde ciddi adımlar atılsaydı, şimdi ABD’nin geliştirmeye çalıştığı tehlikeli oyunlara düşülmezdi. Fakat AKP böyle yapmadı. Kürtlerin sunduğu çözüm imkanlarını kendi iktidarını güçlendirme yönünde kullanmayı esas aldı. Bunun sonucu da ülkeyi ABD kuyruğunda yeni tehlikelere atmak oluyor.
Aslında AKP Yönetimi IŞİD saldırıları altında Kobanê’nin kolayca düşeceğini hesap ediyordu. Böylece Kürtler zayıflayacaktı. Bir de çözüm süreci çerçevesinde gerillanın geri çekilmesini başarırsa, o zaman iyice zayıf düşmüş olan Kürtleri dize getirmek zor olmayacaktı. Bu temelde ABD ve diğer güçlerle de istediği gibi ilişki geliştirebilecekti.
Fakat gelişmeler tam AKP’nin planladığı gibi olmadı. Kobanê halkı ve Kürtler direnerek IŞİD’in kısa sürede ve kolay başarı kazanmasına imkan vermediler. Dahası özellikle Rojava Kürtlerinin ABD ve Avrupa Birliği devletleriyle ilişki geliştirmesinin koşulları oluştu. İşte bu durum AKP’yi harekete geçirdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Amerika’da görüşmeler yaparak destek bulmaya çalıştığı “Tampon Bölge Planı” böyle ortaya çıktı.
Burada dikkat edilirse, AKP politikaları hala esas olarak Kürt karşıtıdır. Suriye ve Türkiye’de Kürtlerin siyasal hak elde etmesini engellemeye yöneliktir. Tayyip Erdoğan’ın “Durum değişti” diyerek harekete geçmesi bu nedenledir. Rojava Kürtlerinin verdikleri direniş temelinde ABD ve Avrupa ile ilişki geliştirerek siyasal statü elde etmelerinin önüne geçmek içindir. Sözü edilen “Tampon Bölge Planının” içeriği de budur.
AKP Suriye sınırının güneyinde 20 km.lik tampon bölgeyi nereye ve nasıl kuracaktır? Söz konusu alan Rojava Kürt bölgelerini hemen tümüyle içine almaktadır. Bu durumda AKP öngördüğü bölgeyi Rojava Demokratik Özerklik Yönetimiyle birlikte mi oluşturacaktır? Böyle olmayacaksa, o zaman söz konusu bölgeyi Kürtlerden alacak, işgal edecek ve belki de IŞİD’i buraya yerleştirecektir.
Tampon bölgenin adını “Uçuşa Yasak Bölge” ya da “Güvenlikli Bölge” koyması da bunu çağrıştırmaktadır. AKP’nin Kürtler için güvenlikli bölge oluşturmayacağı açıktır. Güvenlikli bölge oluştursa oluştursa IŞİD için oluşturur. Yine kendisi dışında alanda hava gücü bulunduran Esat Yönetimi ile ABD var. Esat Yönetimi havadan alanı tehdit edemeyeceğine göre, o halde hava koruması ABD ve müttefiklerinin saldırılarına karşı öngörülmektedir. Bunlar da IŞİD’i vurmaktadır. Demek ki AKP Yönetimi IŞİD için hava güvenliği peşine düşmüştür. Herhalde Musul’da rehin alınan elçilik personelinin IŞİD tarafından bırakılmış olmasının karşılığıdır.
Suriye ve Rojava politikasında bir kez daha yenilen AKP, “Tampon Bölge Projesi” temelinde ABD ile yeniden ittifak kurmaya çalışmaktadır. Şimdilik AKP’yi işin içine çekebilmek için ABD ilgili davranıyor görünse de, aslında bu bir tuzaktır ve AKP kaybedecektir. Suriye savaşının içine çekilerek yapılacaktır bu.
Tampon Bölge Projesi Kürt karşıtı bir projedir. Kaldı ki yeni bir proje de değildir. PKK ile savaşan tüm özel savaş hükümetleri söz konusu projeyi gündeme getirmiş, ancak uygulayamamıştır. Dolayısıyla AKP de uygulayamaz. Çünkü bu proje Kürtlerle savaş projesidir, bir iç savaş projesidir.
Dikkat edilirse, Tayyip Erdoğan’ın yeni girişim olarak ilan ettiği “Tampon Bölge Planı” hem dışarıda ve hem de içerde savaşı öngörmektedir. Aslında yeni bir savaş projesi olmaktadır. Bu da Türkiye’yi ateşin içine atmak demektir. Herkes uyanık olmalı, AKP’nin bu tehlikeli planlarına asla geçit vermemelidir.