Batı emperyalizminin Ortadoğu’ya yönelik politikaları, dünya çapında yürüttüğü politikalarla aynı niteliktedir. Her tarafı “sürekli savaşın” coğrafyası haline getirmeye çalışmaktadır ABD Başkanı Obama geçtiğimiz pazartesi günü bir grup eski ABD hükümet yetkilisi ve dış ilişkiler uzmanıyla bir akşam yemeğinde buluşmuş. Geçtiğimiz çarşamba günü ise bir grup gazeteci ve köşe yazarını ağırlamış ve Ortadoğu politikaları, IŞİD üzerine […]
Batı emperyalizminin Ortadoğu’ya yönelik politikaları, dünya çapında yürüttüğü politikalarla aynı niteliktedir. Her tarafı “sürekli savaşın” coğrafyası haline getirmeye çalışmaktadır
ABD Başkanı Obama geçtiğimiz pazartesi günü bir grup eski ABD hükümet yetkilisi ve dış ilişkiler uzmanıyla bir akşam yemeğinde buluşmuş. Geçtiğimiz çarşamba günü ise bir grup gazeteci ve köşe yazarını ağırlamış ve Ortadoğu politikaları, IŞİD üzerine görüş alış verişinde bulunmuş.
Obama geçtiğimiz hafta IŞİD’e karşı yeni planını açıkladığı toplantıdan önce de yine bir grup insanla bir araya gelmiş. Bu toplantılarda yer alan bazı kişiler, toplantıda konuşulanların kamuoyuna açıklanabilecek bölümlerini, gözlem ve düşüncelerini Peter Baker’la paylaşmışlar. Baker, elde ettiği bu bilgileri New York Times’ta yayınlanan (Paths to war, then and now, haunt Obama; September 13) yazısında aktarıyor.
Obama, bu toplantılarda IŞİD’e karşı oluşturacağı yeni planının Suriye ayağına ilişkin bilgiler verirken öncelikle, Esad yönetiminin düşürülmesinin gerekliliği ve bunun için “ılımlı muhalefet”in güçlendirilmesi zorunluluğunu dile getirmiş.
Obama, Suriye sınırları içinde gerçekleştirilecek hava operasyonlarında, eğer Suriye tarafından ABD uçaklarına ateş açılmaya kalkışılırsa, ABD güçlerine Suriye hava savunma sistemini tümden silip süpürme emrini vereceğini söylemiş.
Obama, Suriye hava savunma sistemine saldırmanın IŞİD hedeflerine saldırmaktan hedeflerin yerini belirleme bakımından daha kolay olduğunu da belirtmiş, Esad’ın olası eylemleri onun gidişini güçlendirecek demiş.
Beyaz Saray’daki ilk toplantıya katılanlardan birisine göre, eğer Suriye güçleri ABD uçaklarına ateş açacak olursa, Obama onlardan öç almak için yemin etmiş.
Suriye yönetimi üç yıldır ABD, AB, Türkiye, Körfez Monarşileri, Ürdün tarafından açık ve örtülü çok çeşitli yollarla beslenen gruplarla savaşıyor. Obama’nın yeni planı Suriye’de IŞİD hedeflerine yönelik hava saldırıları ve “ılımlı” olarak tanımladığı gruplara finansal ve askeri desteği arttırarak yönetime karşı savaşı yükseltme öğelerinden oluşuyor.
Yani Obama planı, Suriye yönetiminden kendi hava sahasını düşmanına açması çağrısını içeriyor. Suriye hava sahasını ABD savaş ve istihbarat uçaklarına neden açsın? Düşmanı ABD, Suriye askeri hedefleri hakkında daha sağlam bilgilere ulaşsın ve Suriye hedeflerini daha isabetli vursun diye mi?
Emperyalist Batı gücün getirdiği kibirle böylesi planlar yapabiliyor, şımarıklık onları insan aklıyla alay eder hale getiriyor. Eğer böyle olmasa, IŞİD’in militan kaynakları arasında önemli bir yer kaplayan Balkan coğrafyasında faaliyetleri ayyuka çıkmış olan Suudi Arabistan, IŞİD karşıtı koalisyonun önemli bir unsuru olabilir mi?
“IŞİD karşıtı” yeni koalisyonun bölgesel ortaklarından Suudi gericiliğinin, IŞİD’e çok sayıda insanın katıldığı Balkan ülkelerindeki faaliyetlerine ilişkin şu bilgiler ortada duruyor:
“Soğuk Savaşın ve Yugoslavya savaşının bitiminin ardından Arnavutluk, Kosova, Makedonya ve Bulgaristan’ın küçük bir kısmı Suudi’lerin finanse ettiği cami ve medreselerle kaplandı…
Resmi Suudi verilerine göre, Kral Fahd ülke dışında 1359 cami, 210 İslami merkez ve 2000 okul yaptırdı.” (Saudis have lost the right to take Suudi leadership, David Gardner, August 7, Financial Times)
Gardner, Balkan ülkelerindeki gençler arasında cihatçı ideolojinin yaygınlaşmasında Yugoslavya savaşı sonrasındaki Suudi faaliyetlerinin payını özellikle vurguluyor. Kuşkusuz ki Suudi gericiliğinin faaliyetleri çok daha geniş bir coğrafi alana yayılıyor, ancak IŞİD söz konusu olduğunda özellikle Balkan ülkelerindeki faaliyetlerine dikkat çekmek gerekiyor.
Körfez Monarşileri, ABD işi biraz sıkı tutunca tam da bekleneceği gibi hizaya geldiler. Yeni savaş koalisyonunun en ön saflarında yer aldılar. Suudiler Suriye’deki “ılımlı muhalefet” mensupları için askeri kamp açma ve eğitim işini üstlendi. Körfez Monarşileri bu faaliyetlerin finansmanına da ciddi katkı sunacaklar.
Diğer bir vekalet savaşı yıldızı, emperyalizm taşeronu AKP ve Tayyip Erdoğan ise bu yeni gelişmelerle sıkışmış durumda, olabildiğince ayak sürümeye çalışıyor. AKP sözcüsü yandaş basının ağır topu Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül, bu konuda devrimci-sosyalistlerin yıllardır dile getirdiği bir temel gerçeği, AKP’nin emperyalizmin taşeronu olduğunu geçtiğimiz günlerde köşesinde şu sözlerle teyit etti:
“IŞİD’den önce Suriye meselesi vardı. Orada hiçbir şey yapmadılar. Bir adım bile atmadılar. Verdikleri sözlerin hiçbirini yerine getirmediler.” Karagül bunu ABD ve AB’nin tutumuna yönelik ifade ediyor. Suriye’nin düşmemesi, efendilerle taşeronlar arasındaki ilişkileri geriyor.
IŞİD’in işlevi giderek daha da berraklaşıyor
Dayandığı toplumsal-sınıfsal güçler bileşimi, kurucu kadroları, ideolojik temelleri ve beslendiği sosyo-psikolojik ortam üzerinde doğru ve yanlış pek çok söylendi; gerçekliğin üstünün örtülmesi için pek çok “efsane” tedavüle sokuldu ve manipülasyonlar yapıldı, ancak “IŞİD tehdidi”nin güncel varlığının yarattığı kimi sonuçlara baktığımızda, onun işlevselliğine dair sağlam bir yargıya ulaşabiliyoruz.
İşbirlikçileri dışında, Ortadoğu halklarının neredeyse tümünün derin bir nefret beslediği ABD emperyalist iktidarı ve savaş aygıtı “terk ettiği” coğrafyaya adeta davul zurna eşliğinde karşılanarak bir “kurtarıcı” rolüyle “IŞİD tehdidi” sayesinde geri dönüyor. Boyundan büyük işlere girmeye kalkışan vekillerini “IŞİD tehdidi” sayesinde terbiye ediyor. “IŞİD tehdidi” ABD’nin gerçek düşmanlarını meşgul ediyor. Bütün propaganda dalgasının aksine, IŞİD’in Batılı merkezler ve İsrail için kısa vadede hiçbir ciddi tehdit içermediği herkes tarafından çok iyi biliniyor.
ABD’nin vekillerini “terbiye etme” süreci de kuşkusuz ki otomatik olarak yürümüyor, kozlar ortaya seriliyor, pazarlıklar yapılıyor; birleştirici optimum denge noktasının Suriye yönetiminin düşürülmesi olduğu giderek daha fazla ağırlık kazanıyor
ABD, 2013 Ağustos’unda vurmak için harekete geçtiği, ancak Rusya ve İran’ın ağırlıklarını ciddi biçimde koyması sonucu vuramadığı Suriye’den, hava savunma sistemini kendisine açmasını isteme cüretini “IŞİD tehdidi” sayesinde bulabiliyor.
Herhalde IŞİD yöneticileri Suriye’de ya da Irak’ta ele geçirdikleri Batılı gazeteci, yardım kuruluşu görevlilerinin boğazları kesilerek vahşice infaz edilmelerinin ve bu görüntülerin yayınlanmasının emperyalist merkezlerde ne tür tepkilere yol açacağını, Batı kamuoyunun bu görüntüler sayesinde egemenleri tarafından nasıl manipüle edileceğini biliyordur. Bu konuda yeterince deneyim var.
IŞİD yöneticileri muhtemelen üzerlerine çektikleri “haçlı güçlerine” karşı İslam aleminin en diri güçlerini kendi çevrelerinde toplama “parlak taktiği”nin gereği olarak bu eylemleri yapıyor. Ancak bu eylemler sadece Batılı merkezlerde İslamofobinin güçlenmesi, Batı-merkezli emperyalist “Medeniyetler çatışması” ideolojisinin güçlü dayanak noktaları ve daha fazla toplumsal meşruiyet kazanması sonuçlarını doğuruyor. Bir de hemen her coğrafyada farklı nedenlerle farklı derecelerde var olan fanatizmin İslami gruplar arasındaki üyelerinin kendine katılması sonucunu doğuruyor.
Dünyanın en yıkıcı silahlarına ve en güçlü savunma sistemlerine sahip olan Batılı merkezler “IŞİD tehdidi” ile yatıyor, “IŞİD tehdidi” ile kalkıyor. Batılı devletlerin çoğu zaman ismi verilemeyen istihbarat yetkilileri gazetelere “IŞİD tehdidi”ni anlatırken, hangi ülkeden kaç tane savaşçı olduğuna dair bilgiler de vermekten geri kalmıyorlar. Yani sayısını bilecek kadar derin ve kapsamlı bilgilere sahipler ülkelerinden Suriye’ye, Irak’a giden cihatçılar hakkında. Ortadoğu’ya müdahale ve kendi iç kamuoyunu düzenlemenin meşrulaştırılma aracına dönüşmüş olan “IŞİD tehdidi” Batılı merkezlerdeki polis devletleri açısından oldukça işlevsel.
Bugün (16/9/2014) Paris’te 30 ülkenin katılımı ile gerçekleşen Irak Konferansı’nın açılışını yapan Fransa devlet başkanı Hollande’de “IŞİD tehdidi”nin bertaraf edilmesinin yolunun Suriye’de “ılımlı muhalefet”in desteklenmesi ve mevcut yönetimin dışlanmasından geçtiğini belirtmiş. Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin de yer aldığı konferansta; Ortadoğu’daki korkunç tablonun asli yaratıcıları timsah gözyaşları dökerek bölgede yeni yıkımların planlarını yapıyorlar.
Batı emperyalizminin Suriye meselesindeki gerçek tasavvurunu görmek isteyenler, bu tabloyu Afganistan, Irak ve Libya örneklerinden izleyebilirler. Savaş ağaları ve aşiretler arasında parsellenmiş şiddetle sarmalanmış birimlerden oluşan, enerji kaynaklarının emperyalist merkezlerin şirketleri tarafından kontrol edildiği ülkeler…
Obama’nın aktarılan konuşmaları, özellikle son haftalarda oluşan atmosfer, Suriye’de IŞİD hedeflerine yönelik olarak düzenlenecek hava operasyonlarının, Libya’da Kaddafi yönetiminin düşürülmesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Libya’da “uçuşa yasak” bölge oluşturulmasını öneren 1973 sayılı kararına dayanarak sahnelenen oyun benzeri bir taktiğe dönüşebileceği yönünde işaretler veriyor.
Suriye’de üç yıl içinde ortaya çıkan büyük yıkımın asli sorumluları bellidir; bu tip bir taktikle Suriye’nin vurulması, sadece bölgesel bir kapsam kazanma olasılığı yüksek bir savaşın fitilinin ateşlenmesi anlamına gelir. Her durumda sorumlular açıktır…
Fransız televizyonuna konuşan eski Fransa Dışişleri Bakanı Roland Dumas şunları söyledi:
“Britanya Suriye’ye yönelik örtülü operasyonları 2009’da planlamıştı. Suriye’deki şiddet başlamazdan önce başka bir iş için İngiltere’de idim. Üst düzey İngiliz yetkililerle yaptığım görüşmelerde Suriye’de bir şeyler planladıklarını söylediler. Suriye’ye saldıracak silahlı unsurlar hazırlıyorlardı.”
Henüz ortada ne “Arap Baharı” vardı. Ne de “Suriye Devrimi”… Ancak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da halkların enerji ve öfkesinin birikmekte olduğu biliniyordu. Olası halk hareketlerinin manipüle edilmesi, içerilmesi yönünde çalışmalar hiç hız kesmemişti.
New York Times editoryası, 13 Eylül tarihli yazısında (A risky bet on Syrian rebels), Selim İdris komutasındaki “Özgür Suriye Ordusu”nun üç yıllık pratiğini anımsatıyor, CIA tarafından Obama’nın özel emriyle silahlandırılan ve eğitilen bu grubun nasıl çöktüğünü, silah ve mühimmatlarının “aşırılıkçı İslamcıların” eline nasıl geçtiğini hikaye ediyor.
Aktarılan hikayenin ardından, editorya şu soruları soruyor:
“Esad yönetimi ve bağlaşıkları Rusya ve İran, Obama planını mahkum etti, askeri kampanya başladığında nasıl bir reaksiyon olacak? Silahlar isyancılara IŞİD’in eline geçmeden nasıl ulaştırılacak?”
Bu soruların yanıtları, daha önce ifade ettiğimiz gibi Batı emperyalist merkezlerinin Suriye tasavvuru ile yakından bağlantılıdır. Bu konuda ise, eski CIA ve NSA başkanı Hayden’ın Newsmax’taki söyleşisi ipuçları içeriyor.
Hayden, bu yılın sonuna kadar Suriye’de sahada 5000 civarı ABD askerinin olacağını. Bunların savaşmayacağını, istihbarat, koordinasyon, danışmanlık ve komuta hizmetleri vereceğini söylüyor. Hava saldırılarının çok etkili olmayacağını savunan Hayden, ABD başarılı olduğu takdirde dahi Suriye’de savaşın üç ile beş yıl arasında süreceğini iddia ediyor.
Hava saldırılarının ardından üç ile beş yıl daha sürecek bir savaşın yaratacağı sonuçları geçen üç yılın yarattığı sonuçlardan yola çıkarak tahmin etmek hiç de zor değil.
ABD emperyalizminin ekonomik gücü aşınmakta olsa da, ekonomik, askeri ve politik kapasitesi onu emperyalist-kapitalist sistemin mevcut lideri kılmaya devam ediyor. ABD hala NATO bütçesinin yarısını tek başına karşılıyor, ABD askeri üsleri dünya çapında bir yayılıma sahip; IMF, Dünya Bankası ve FED’in merkezleri hala Vaşington’da bulunuyor.
ABD hegemonyasını sürdürmek amacıyla Ortadoğu’da, Asya Pasifik’te ve Doğu Avrupa’da agresif politikalar izliyor. Ukrayna sürecinde somut olarak gözler önüne serildiği gibi, Avrupa’nın iri ülkelerini ekonomik olarak kendi çıkarlarına olmamasına rağmen peşine takıp savaş atmosferinin içine çekebiliyor. Alman finans-kapitalinin şikayetleri bu durumdan hoşnutsuzluklarını açık biçimde dile getiriyor. Ancak bu homurtular pratik karşılık bulamıyor, ekonomik krizin derin etkileri ile boğuşan Avrupa ekonomileri Rusya’ya yönelik yaptırımlar nedeniyle yeni sıkıntılarla yüz yüze geliyor.
Batı emperyalizminin Ortadoğu’ya yönelik politikaları, dünya çapında yürüttüğü politikalarla aynı niteliktedir. Her tarafı “sürekli savaşın” coğrafyası haline getirmeye çalışmaktadır. Bugün Suriye, Irak ve Ukrayna’yı yakan bu savaş politikaları, bir süre sonra Asya’ya da sıçrayacaktır. Emperyalist-kapitalizmin halklara “sürekli savaş” dışında verebileceği yeni bir armağan yoktur. Dünya Halklarının tek çıkış yolu, işçi sınıfının dil, din, renk farklarını silen Enternasyonal karakterli Sosyalist mücadelesini büyütmektir. Bunun bugünkü konjonktürde en somut karşılığı hem IŞİD vahşetine, hem Ortadoğu’ya ABD ve Batı müdahalesine aynı anda karşı çıkan politik pozisyondur.
16 Eylül 2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.