“Peki, ne oldu da savaş başladı” diye soruyorum. Cevap net, “Sizin yüzünüzden! Siz eğer sınırları iki gün kapatırsanız Suriye’de muhalif diye bir şey kalmaz!” diyor
“Peki, ne oldu da savaş başladı” diye soruyorum. Cevap net “Sizin yüzünüzden!” Yani Türkiye yüzünden… “Siz eğer sınırları iki gün kapatırsanız Suriye’de muhalif diye bir şey kalmaz!” diyor
Biliyorum gündem yoğun, cumhurbaşkanlığı seçimleri konuşuluyor her yerde. Suriye de önemini koruyor tabi… IŞİD’in Musul’a girişi, Esad’ın Keseb’i geri alması, YPG’nin açıklamaları… Suriye’ye dair yazılan çizilen çok ama yeterince tartışılmayan önemli bir konu var; Türkiye’deki Suriyeliler. Angelina Jolie’nin hepimizin hatırladığı Kilis Öncüpınar kampına yaptığı ziyaretle beraber bütün dünyanın gözüne sokulan Suriyeli sığınmacılar sorunu Suriye’deki olaylarla beraber biçim değiştirdi sürekli. Önce sığınmacı sayısı kalacak yer ve para vaadiyle arttırılmaya çalışıldı. AKP hükümeti bunu Suriye’ye müdahale için kullanmaya çalıştı. Ahmet Davutoğlu Hürriyet’ten İsmet Berkan ile yaptığı söyleşide(1) sığınmacı sayısının yüz bini geçmesi halinde Suriye içerisinde güvenli bölge kurulması gerektiğini söylüyordu. Suriye’de tampon bölge hayali için Davutoğlu birçok bahane daha üretecekti tabii. Batıdan ve Körfez ülkelerinden maddi yardımların arttırılması için de sığınmacı sayısı dillendiriliyordu sürekli. Ve sığınmacı sayısı yüz bini geçti. Sonra iki yüz bin sonra üç yüz bin… Güvenli bölge kurulmadı. AKP ve beslediği çeteler Suriye’de çuvalladıkça sığınmacı sayısından bahsedilmez oldu. Kamplar taştı. Adana, Antakya ve Mersin’in sokakları hatta İstanbul ve Ankara Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerler haline geldi. Önce kamplarda sorunlar baş gösterdi. Onlara verilen vaatlerin yerine getirilmediği zamanlarda Suriyeliler onları “çok seven” Türkiye’ye gayet sert tepki göstermeye başladılar. 2012’de Islahiye’de Lazkiye’den kaçan Türkmenlerin de kampa getirilmesine sinirlenen Suriyeliler içerdeki güvenlik görevlilerini ve polisleri rehin aldı, silahlarına el koydu.(2) Ve Diyarbakır’da kim olduğu belli olmayan biri tarafından indirilince kıyametler koparılan bayrak indirilerek yerine ÖSO bayrağı çekildi (Sormadan edemeyeceğim Musul’daki bayrağa ne oldu?). Bu kamplarda yaşanan olaylardan sadece bir tanesi. Tabi kamplar yetersiz kaldıkça şehirlere yerleşen ya da yerleştirilen Suriyelilerin sayısı arttı. Bu konuda değerlendirme yapmak ise çok zor hale geldi. Çünkü Türkiye’deki Suriyelilerin hepsini bir tutmak mümkün değil. Antakya ve Gaziantep’te cihatçıların Türkiye eliyle yerleştirildiği, bu şehirleri Suriye’ye geçip saldırılar düzenlemek için üs olarak kullandıkları bir gerçek. Bunların yanında savaştan kaçıp gelen ve tek derdi kendi sözleriyle “ekmek” olanlar çoğunlukta. Bunların da bir tutulması mümkün değil çünkü görüş, etnik köken, din, mezhep ve en önemlisi maddi durumları çok farklı.
“Ben ekmeğime bakarım”
Berberimde işe başlayan Adnan ile sohbet etme imkanım oldu. Halep’ten kaçıp gelmiş, ailesi Adana’da. “Muhalif misin Esadçı mı?” diye sorduğumda ise “Ben ekmeğime bakarım ben hiçbir taraftan değilim” diyor hemen. Kendi ülkemdekilerden tanıdığım bir cevap olduğu için gülmeden edemiyorum. Ama yanında çalıştığı arkadaşımdan Soma eylemleri sırasında bizler dükkanın önünden geçerken nasıl korktuğunu dinliyorum. Yaşadıklarından kaynaklı eylem gördü mü korkuya kapılıyormuş. Sadece bu değil korkusunun sebebi, bizim Tayyip Erdoğan’a karşı olduğumuzu fark etmesi de etkili. “Peki, o gidince biz ne olacağız” diye sormuş titreyerek.
Her savaşta olduğu gibi burada da en ağır bedeli ödeyenler kadınlar ve çocuklar. Mersin Karaduvar Mahallesi’nde benim de gönüllü eğitmenlik yaptığım Halkevi’nin yaz okulunda Türkiye’ye geldiğinden beri ilk defa dışarı çıkıp bizim derslerimize gelen bir kız çocuğu ile tanıştım. Normal okula gidememiş, uyum sağlayamamış oraya. Hiç kimse ile konuşmuyor. Onu yaz okuluna getiren 10 yaşlarındaki ablası anlatıyor bana bunları, “Hiç evden çıkmıyor. Lütfen sizin yanınıza gelsin” diyor yalvarır gibi. Bir de Cudi var… O da Suriyeli, kuaförde çalışan annesi getirmişti onu da. “Çok yalnız lütfen sizin derslerinize gelsin” demişti o da. Tabi ikisi şanslı örnekler. Çünkü yaşıtları Antakya’da, Adana’da, Gaziantep’te ve daha birçok yerde tezek parasına satılıyorlar. Erkekler arasında Suriyeli genç bir kadın ile ikinci evlilik yapmak bu aralar yaygın. Antakya’da şehrin ortasında Halep çarşısının arkasındaki evlerde Suriyeli kadınların fuhuş yaptığını bilmeyen yoktur herhalde. Yine en savunmasızlar, en çok acı çekenler!
Halep’te okurken Toroslar’a kaçıp çoban olmak
Örnekleri sayfalarca çoğaltabilirim ama bir tanesinden mutlaka bahsetmem gerekiyor. Toroslar’ın zirvesinde tanıştığım Ömer’den. Koyun sürüsünün başında yanımıza geldiğinde çevremizdekilerden öğreniyorum Suriyeli olduğunu. Her Suriyeli ile tanıştığımda yaptığım gibi önce Arap olduğumu belli etmeden izliyorum biraz onu. Sonra da yanına gidip konuşmaya başlıyorum. Ben konuşur konuşmaz gözleri doluyor “Bu dağ başında Arapça konuşmayı o kadar özledim ki bilemezsin. Şimdi seninle konuştuğum için çok mutluyum” diyor. Halep’te öğrenciymiş. Olaylar başlayınca annesi ölmüş, babası ve kardeşleri ile Adana’ya kaçmışlar. Oradan da işe başlayıp Toroslar’ın tepesine gelmiş. Amacım sizlere Ömer’in acıklı hikayesini anlatmak değil. Bu hikayelerden çok var zaten. Anlatmam gereken savaşa dair Ömer’in söyledikleri.
Daha ben sormadan bu kez o soruyor bana “Alevi misin Sünni misin?” diye. Yalan söylemiyorum “Ben Aleviyim” diyorum. Gülüyoruz ikimiz de, kendisi Sünni. “Okulda çok Alevi arkadaşım vardı” diyor. Buradaki “Benim de Alevi arkadaşım var gardaş” samimiyetsizliği ile değil. “Alevi’nin de Sünni’nin de iyisi kötüsü var, beş parmağın beşi bir değil” diyor. “Biz onlarla mutlu yaşıyorduk” diye anlatıyor. “Peki, ne oldu da savaş başladı” diye soruyorum. Cevap net “Sizin yüzünüzden!” Yani Türkiye yüzünden… “Siz eğer sınırları iki gün kapatırsanız Suriye’de muhalif diye bir şey kalmaz!” diyor. Bunları ben de söylüyorum, birçok kişi de biliyor. Ama benim Alevi olduğumu bildiği halde samimi şekilde Esad’a dair eleştirilerini esirgemeyen Ömer de bunu söylüyorsa tekrar düşünmeliyiz.
Nereden geliyor bu paralar
Geliyoruz benim kafamdaki esas soruya “Ömer sen burada çobanlık yapıyorsun, Mersin’deki Suriyeliler ise evlerde oturuyor, çoğunun dükkanı, arabası var, nasıl oluyor?” diye soruyorum. “Dedim ya beş parmağın beşi bir değil. Zenginlerle fakirler aynı çileyi çekmiyor” diyor. “Ama dikkat et”’ diye uyarıyor. “Mersin’dekilere para nerden geliyor” diyorum. “Nusra Cephesi’nden. Onlara evleri arabaları kim alıyor, dükkanları kim açıyor bir düşün. Ben şu koyunu yatırıp kesemem çünkü cesaret edemem ama onlar insan kesiyor gözünü kırpmadan dikkat et” diyor. İyice dehşete kapılıyor insan bunları bir Suriyeliden de duyunca. “Peki para Nusra’ya nerden geliyor?” dediğimde ise gülümsüyor. “Ben öğrenciyim bak biliyorum Türkiye’de petrol yok peki size petrol nereden geliyor?” diye soruyor. Bir anda gözümün önüne babamın atölyesinde tanker yaptıran sakallı bıyıksız tipler geliyor, ağzıma da bir küfür… Mecbur ayrılıyoruz Ömer’in yanından…
Ama Toroslar’ın tepesinde bir Suriyeli bir daha öğrenmemi sağlıyor kapitalizmi. Demokrasi diye savaşa sebep olan AKP, Körfezden yağan paralar, cihat diye petrol kaçakçılığı ve kadın ticareti, mülteciler arasında bile göze batan zengin yoksul farkı… En son sorum Ömer’e şuydu: “Suriye’ye dönmek istiyor musun?” “Ben ailemle oturmayı çok özlüyorum ama annem öldü babam hasta yani artık mümkün değil. Belli mi olur? Belki başka ülkeye kaçmam gerekir daha, sen burada kalabileceğimden emin misin?” dedi.
Evet, esas mesele bu zaten, Suriye’den kaçanlar için artık eskiye dönmek imkansız. Ne vatanlarına ne eski hayatlarına. Burada ise kimlikleri bile yok. Bu savaş ne şekilde biterse bitsin onlar için belirsizlikten başka bir şey yok bu yolun sonunda. Hepimiz biliyoruz kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan özellikle gençler Türkiye’de en pis işlerin uygulayıcısı haline gelecek. Kadınlar emekleri ve bedenleri en çok sömürülenler olarak kalacaklar. İnanmayanlar şimdi unutulan Filistin’e ve Filistinlilere baksın!
Bu savaş bitmeli, ama bitmesi yetmez, Ortadoğu özgürleşmeli. Ya emperyalizmden kurtulacak bu topraklar, ya daha çok mülteci göreceğiz bu topraklarda. Ya da biz başka toprakta mülteci olacağız.
* Samet Uslu
Mersin Halkevi Üyesi
1-http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21261884.asp
2-http://www.milliyet.com.tr/islahiye-de-olaylar-cikti/gundem/gundemdetay/22.07.2012/1570391/default.htm