Gezi direnişinin birinci yıldönümünde ‘ileri demokrasi’ sahibi Türkiye’nin muktedirleri istedikleri kadar ‘kimseyi sokturtmadım’ diyerek böbürlensinler. Taksim’de sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmaları korkularının derinliğini âleme gösterdi. Gazlı, coplu, plastik kurşunlu polis gücünü üzerine sürdükleri sıradan insanların sabrını ve inadını da… Gezi’nin ilk yıldönümünden akıllara kazınacak olan malum şahsın kısa süre önce sarfettiği “Ben diktatör olsaydım meydanlarda […]
Gezi direnişinin birinci yıldönümünde ‘ileri demokrasi’ sahibi Türkiye’nin muktedirleri istedikleri kadar ‘kimseyi sokturtmadım’ diyerek böbürlensinler. Taksim’de sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmaları korkularının derinliğini âleme gösterdi. Gazlı, coplu, plastik kurşunlu polis gücünü üzerine sürdükleri sıradan insanların sabrını ve inadını da…
Gezi’nin ilk yıldönümünden akıllara kazınacak olan malum şahsın kısa süre önce sarfettiği “Ben diktatör olsaydım meydanlarda dolaşamazdınız” sözleridir… Bir de yüreklerine Gezi ruhu kazınmış insanların devlet terörüne aldırmadan yollara dökülmeleri…
Manga manga polisler, bir alana insan sokmamayı becerdi. Büyük başarı! Gündüz vakti onları zorlayan evlerine gidemeyen öfkeli orta yaşlılar, bir de otellerine dönmeleri mümkün olmayan turistlerdi.
Türk insanının sakinliği ve sabrı takdire şayan. Atıştığı bir polisin “O göstericiler taş atıyorlar” klişelerine (ki Harbiye tarafında hiç görmedim) aldırmayan orta yaşlı bir hanım “Yahu insanları çileden çıkartıyorsunuz. Sen halkına kurşun sıkarsan onlar da kendilerini savunmak durumunda kalırlar” diyerek dert anlatmaya çalışıyordu.
Gençler ise bu tuhaf durumda dalga geçmeyi seçiyorlardı. Elmadağ’da rastladığım gruptaki genç kadın, “Evim Tophane tarafında, geçmeme izin vermiyorlar. İstesem de eve giremeyeceğim. Hem şimdi gaz falan da atarlar, mis” diyordu.
Taksim’deki otellerde konaklayan yabancı turistler de bir hayli mağdur oldu. Rastladığım Malezyalı bir karı koca The Marmara Oteli’ne niye gidemediklerini anlayamadı. Pasaport gösterdiler olmadı, oda kartını gösterdiler olmadı. İngilizce bilmeyen polis şefinin sonunda “Aşağıya inin, (Dolmabahçe’ye inen yokuşu kast ediyor) biraz Boğaz turu yapın” sözlerini İngilizce’ye çevirip çifte aktarmayı görev bildim. Çiftin bakışlarındaki şaşkınlığı unutamayacağım. Aynı akıbete Mete Caddesi’ndeki Gezi Otel’de konaklayan ve odada çocuklarının bulunduğunu söylemesine rağmen birkaç yüz metre öteye bırakılmayan Kuveytli bir başka turist uğrayıverdi.
Bu sıkıyönetim halkın her yerde eylem koymasına mani olamadı elbette. Özellikle Teşvikiye’de Beşiktaş’tan gelenlerin katılımıyla polis barikatını aşıp eylem koyanlar izlenmeye değerdi. Geri çekilmek zorunda kalan polis Rumeli Caddesi’ne çıkmayı başaran grubu ancak gazla dağıtabildi.
Eylemi ‘mahalle halk korosu’ tencere, tava, düdük sesleriyle devralırken, bir grup Çevik hala Marmara Üniversitesi’ni bulmaya çalışıyordu. Sordukları cafe sahibi önce müşterilerden “Yardım etmeyin, gitsin kendileri bulsunlar!” tepkisi aldı. Durumu idare etmek için polise bilgi verirken, bu kez “Yanlış tarif ver” sesleri yükseliyordu… Burası özgür mahalle, polis TOMA’sıyla gazıyla geldi mi kapılar açılır. Göstericiler korunur. Burası yeni Türkiye’nin özgür mahallesi, benim mahallem! Her yer Taksim, her yer direniş… Halk korosu her yerde!