Son yıllarda yeni teknolojilerle giydirilen polisler bu son maden faciasında acaba hiç düşündüler mi, madene giren işçiyle, kendilerinin “korunma araçlarının” aynı olduğunu ama kullanım amaçlarının farklı olduğunu? Haziran İsyanı’ndan bu yana bir yıldır halk olarak direnişte bir ülkeyiz. Artık hiçbir şeyin aynı olmadığı, değiştiği aşikardır. İnsanlar yıllardır bu iktidarın uyguladığı baskı ve zulümden kurtulmanın isyanıyla […]
Son yıllarda yeni teknolojilerle giydirilen polisler bu son maden faciasında acaba hiç düşündüler mi, madene giren işçiyle, kendilerinin “korunma araçlarının” aynı olduğunu ama kullanım amaçlarının farklı olduğunu?
Haziran İsyanı’ndan bu yana bir yıldır halk olarak direnişte bir ülkeyiz. Artık hiçbir şeyin aynı olmadığı, değiştiği aşikardır.
İnsanlar yıllardır bu iktidarın uyguladığı baskı ve zulümden kurtulmanın isyanıyla direnmeyi öğrendi. Şimdi ülke olarak sürekli bu isyanın direnişindeyiz. Halk olarak haksızlığa, adaletsizliğe karşı gelmeyi ve korku imparatorluğunun karşısına dikilmeyi biliyoruz artık. Bu direniş onurumuzdur.
Direnişler boyunca polis saldırılarından korunmak zorunda kaldık. Korunmak için birtakım araçları kullanmamız gerekti.
Önce sağlık amaçlı kullanılan maskeleri keşfettik yeniden. İçine kadın petleri koyarak sağlamlaştırdık. Sonra su havuzlarında kullanılan deniz gözlüklerini keşfettik. Ama polisin vahşice nişan almasından dolayı gördük ki ölen canlarımız hep başlarından vuruldu. Bu da işçilerin kullandıkları baretleri keşfetmemizi sağladı.
Ve gördük ki biz direnen halkın, biz emekçilerin, yani biz ötekilerin “korunmak amaçlı” kullandıkları araçlar aynı.
Soma’da yitirdiğimiz işçilerin insanlık dışı ölümlerini öğrendikten sonra bu katliamı protesto etmek amacıyla bir araya geldiğimiz alanlarda, meydanlarda polisin müdahalesine karşı korunmak için yine baretlerimizi taktık. Ancak taktığımız baretlerin anlamı bu kez farklıydı. Çünkü bizim için başımızdaki baretler Soma’da ölen yüzlerce maden işçisinin baretleriydi. Onları katledenlerden korunmak için başımıza geçirmiştik bu defa.
Son yıllarda yeni teknolojilerle giydirilen polisler bu son maden faciasında acaba hiç düşündüler mi, madene giren işçiyle, kendilerinin “korunma araçlarının” aynı olduğunu ama kullanım amaçlarının farklı olduğunu?
Bizler maden işçisiyle ortaklaştırdığımız “korunma araçlarından” onur duyduk onlar aynı araçlarla karşımızda durmaktan onur duydular mı acaba?
Maden işçisi korunmak için bir başlık takar. Adı barettir. Maden ocağında başına düşebilecek bir taş kömürü, kalas vb. darbeden veya göçük anında başını korumak ve önünü görmek için lambasını taşımak için kullanır. Başının ense, kulak ve yüz kısmı korunmasızdır.
Polis de korunmak için bir başlık takar. Adı kasktır. Baş bölgesinde açık hiçbir alan yoktur, dış etkilerden zarar görmez. Şimdiye kadar hiç yara almayan başını korumak; halka karşı yapılan müdahalelerde, saldırılarda kendi silahından zarar görmemek için takar. Yeni teknolojilerle üretilmiştir.
İşçiler madende her an olabilecek gaz sızıntısına karşı maske takar. Çoğu tamir görmüş, yıllardır kullanıldığı için küflü maskeleri vardır onların. Açığa çıkacak metan, karbonmonoksit, karbondioksit gibi zehirli gazlardan korunmak, ölmemek için kullanır.
Polis de gaz maskesi kullanır. Yenidir ve sızdırmazlık özelliği yüksektir. Halka saldırırken kullandıkları gazlardan ve kendi TOMA’larının yaydığı dehşetten korur onları…
Aynı ‘korunma araçları, ancak farklı kullanımlar… Biri oluşabilecek kazalardan korunmak diğeriyse saldırı için… Fark bu kadar nettir.
Gaz ve TOMA icat olunduğundan beri de bu iki işkolu çalışanları aynı korunma araçlarıyla farklı uygulamalarda karşı karşıya da geliyor. İşçiler hak ve adalet arayışlarını meydanlara taşıdığında, polisler, işçilerin korunmak için kullandığı araçları bir saldırı aracına dönüştürüyor.
Maden işçisi ekmeğini maden ocağındaki kömürü çıkarırken kullandığı kazma, kürekle kazanırken polis ise gaz bombası, TOMA ve cop gibi saldırı araçlarıyla…
Maden işçisi özelleştirilmiş, güvencesi olmayan ocaklarda emeği en ucuz değer gören patronların yanında, sosyal güvenceden uzak üç kuruşa çalışır. Polis ise arkasına devleti alır sosyal güvencesi, hakları ve işçilerden çok daha yüksek maaşlarıyla saldırır onlara. İşte bu adaletsizlik halk arasındaki uçurumu da açıkça göstermektedir.
Polisliği meslek edinmiş insanların bu ‘korunma araçlarını’ nasıl farklı amaçlarla kullandıklarını görmeleri bu ülkenin uyanışı olacaktır belki de. Ancak güç ve üniforma aşkı ne yazık onları halkından, bizden koparıyor.
Bizler değişik meslek gruplarından insanlar, ortaklaştırdığımız ‘korunma araçlarımızı’ çoğalttıkça adaletsizliğe, haksızlığa, yolsuzluğa karşı çoğalıyoruz. Ödediğimiz bedeller, acılar ağır olsa da özgürlük, barış, eşitlik ve adalet arayışımızın kazanılma umudu bizleri her zaman yan yana getirecek ve büyütecektir.
Hepimiz aynı gökyüzünün altında birbirine benzeyen, ortak geçmişi, ortak geleceği, ortak acıları olan insanlarız aslında.
Ancak aynı ‘korunma araçlarını’ kullanarak karşımızda duranlar ‘korunma araçları’ eskidiğinde görecekler ki, güvendikleri, kullandıkları, ardına saklandıkları o güç, git gide çoğalan, adalet, özgürlük arayışındaki halkın ayakları altında kalacaklardır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.