Meselenin özü hangi sistemin daha demokratik olduğu değil, başbakanın gerçek ve nihai hedefinin daha fazla demokrasi olmamasıdır Gündemdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi ile bu konuda yapılmaya başlanan açıklamalar başkanlık sistemi/yarı başkanlık sistemi tartışmalarının yeniden alevleneceğinin göstergesi. Hangi tip demokratik hükümet sisteminin Türkiye koşullarına daha uygun olduğu hususunda yapılacak tartışmalara uzak ve mesafeli durmak mümkün gözükmüyor. Tartışmayı seçeneklere […]
Meselenin özü hangi sistemin daha demokratik olduğu değil, başbakanın gerçek ve nihai hedefinin daha fazla demokrasi olmamasıdır
Gündemdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi ile bu konuda yapılmaya başlanan açıklamalar başkanlık sistemi/yarı başkanlık sistemi tartışmalarının yeniden alevleneceğinin göstergesi. Hangi tip demokratik hükümet sisteminin Türkiye koşullarına daha uygun olduğu hususunda yapılacak tartışmalara uzak ve mesafeli durmak mümkün gözükmüyor. Tartışmayı seçeneklere yönelik önyargılardan arınarak ve meselenin özüne inerek yapmak faydalı olabilir.
Başbakanın geçtiğimiz günlerde yaptığı beyan edilen “Bu seçimden sonra sorumluluklar daha da farklı olacak. Protokol cumhurbaşkanı değil, terleyen, koşan, koşturan cumhurbaşkanı…” şeklindeki açıklaması iki türlü yorumlanabilir.
Başbakan, Cumhurbaşkanı olması halinde ya Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetki alanını tanımlayan ve Anayasa’nın 104’üncü maddesinde düzenlenen “Gerekli gördüğü hallerde, Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak” yetkisini etkili bir şekilde kullanmayı planlıyor ya da başkanlık/yarı başkanlık sistemine giden yasal değişiklikleri yapma hevesini ortaya koyuyor.
Başkanlarının sözünden çıkmayan bir çoğunluk partisi ve bu nedenle yasamanın yürütmeyi denetlemediği bir parlamenter sistem elbette ki demokrasiyi işlevsizleştirmektedir.
Ama bu işlevsizliğin ana nedeni demokratik kültürden uzak ve ne yazık ki esasen demokrat olmayan bir zihniyetin meclis sandalyelerinin çoğunluğunu işgal ediyor olmasıdır.
Yarı başkanlık sistemi ile sistem daha otoriter bir sisteme dönüşür mü sorusunu sormadan evvel, zaten dönüşmemiş midir sorusuna cevap vermek gerekir.
Otoriter bir sisteme giden yolda, parlamentoda AKP’nin başbakanının çok güçlenmesi nedeniyle yaşadığımız despotizmin ismi zaten yarı başkanlık sistemidir. Memlekette yarı başkanlık sistemini getirebilecek bir başbakan varsa bu sistem çoktan gelmiş demek değil midir?
Yürütme gücünü başbakanla paylaşacağını şimdiden açıklayan bir cumhuru reis adayı seçildiği vakit, neden parlamentonun yaptığı yasaları veto edemiyorum, neden kanun hükmünde kararname yapamıyorum, neden daha geniş yetkilerim yok demeyecek ya da bu yetkileri zorlamayacak mıdır?
Bu sorunun cevabı nettir. Zorlayacaktır.
Bu nedenle meselenin özü hangi sistemin daha demokratik olduğu değil, başbakanın gerçek ve nihai hedefinin daha fazla demokrasi olmamasıdır. Tüm kuvvetleri kendinde toplama çabasının adı ne parlamenter sistem, ne yarı başkanlık sistemi, ne de başkanlık sistemidir. Demokrasi kültürünün, hak ve özgürlükler anlayışının karar ve davranışları üzerinde etkisini bu kadar az hissettirdiği bir başbakanın, elbette ki daha yetkili bir cumhuru reis olmasının karşısında durmak gerekir.