1) Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçtiği söylenen telefon konuşmaları gerçek mi, yoksa montaj mı? Her vatandaşın bu konuda kişisel değerlendirmeleri olması doğal ancak kayıtların gerçek ya da kurmaca olduğunun kararını ancak, konunun uzmanlarının da fikrini alacak olan bağımsız mahkemeler verebilir ki ülkemizde yargı bağımsızlığı başlıbaşına bir sorun olduğu için bağlayıcı ve herkesin riayet […]
1) Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal arasında geçtiği söylenen telefon konuşmaları gerçek mi, yoksa montaj mı?
Her vatandaşın bu konuda kişisel değerlendirmeleri olması doğal ancak kayıtların gerçek ya da kurmaca olduğunun kararını ancak, konunun uzmanlarının da fikrini alacak olan bağımsız mahkemeler verebilir ki ülkemizde yargı bağımsızlığı başlıbaşına bir sorun olduğu için bağlayıcı ve herkesin riayet edeceği bir kararın oluşmasını beklemek hayal olur.
Bununla birlikte bu kayıtları dolaşıma sokan ve muhtemelen Fethullah Gülen cemaatiyle irtibatlı kişilerin yeni kayıtları (ki görüntülü olanlar da gelebilir) devreye sokmaları durumunda durum daha da netleşebilir.
Öte yandan Bilal Erdoğan’ın 25 Aralık soruşturmasının zanlılarından olduğunu ve bir süredir teknik takip altında bulunduğunu; 17 ve özellikle 25 Aralık soruşturmalarının hedefinde aile fertleri, yakın arkadaşları ve bakanları üzerinden bizzat Başbakan Erdoğan’ın olduğunu akılda tutmak gerekir. Yani önceki akşam internete düşen kayıtlar, ister sahici, ister sahte olsun, 17-25 Aralık sürecinin doğal bir uzantısıdır.
2) Neden şimdi?
17 Aralık sürecinde tarafların attığı her adımın zamanlamasının manidar olduğu söyleniyor ancak bütüne baktığımızda Cemaat’in aksiyoner, hükümetin de daha çok reaksiyoner olduğunu görüyoruz. Diğer bir deyişle inisiyatif büyük ölçüde Cemaat’te. Fakat en son olarak 7 bini aşkın birbiriyle alakasız kişinin Cemaat ile irtibatlı savcılar aracılığıyla sahte bir örgüt bahanesiyle dinlendiği iddiası hükümetin elini epey güçlendirmişti ki aynı günün akşamı bu kayıtlar çıktı. Yani Cemaat burada inisiyatifi kaptırmamak istemiş olabilir. Öte yandan internet yayınının Salı günkü TBMM grup toplantılarının arifesine denk gelmesine dikkat edilmiş de olabilir.
3) Cemaat neyi hedefliyor?
Değişik vesilelerle de yazmış olduğumuz gibi Cemaat’in ana hedefi AKP’den ziyade Erdoğan; yani “Erdoğansız bir AKP” amaçlanıyor. Bunun ilk akla gelen yolu Erdoğanlı AKP’nin yerel seçimlerde ağır bir yenilgi alması. Fakat AKP liderinin sandık konusunda kendisine aşırı güvenli olması nedeniyle strateji değişikliğine gidildiğini, iktidar partisinin 30 Mart seçimlerine onun liderliğiyle girmesinin engellenmesi için yoğun gayret sarf ediliğini düşünebiliriz.
4) Hükümetin cevabı ne olur?
Erdoğan mahkemelere güvenmiyor ve yoğun yolsuzluk iddialarının karar mercii olarak sandığı gösteriyor. Sandığı iyice garantiye almak için de Cemaat ile savaşı hep belli bir noktada tutmak istiyor. Fakat Cemaat de çok ağır darbeler indirerek onu hızla ve sert bir şekilde karşılık vermeye kışkırtıyor. Eğer Cemaat son hamlesine benzer (ve muhtemelen daha yıpratıcı) çıkışları peşpeşe sıralarsa, Erdoğan “önce sandık, sonra yargı” ısrarından vazgeçmek ve Cemaat’e yönelik “çete” soruşturmasını hemen başlatmak zorunda kalabilir ki bu da kontrolü kaybedip daha vahim hatalar yapmasına kapı aralayacaktır.
5) CHP ne yapmak istiyor?
Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu iki haftadır grup toplantılarında Cemaat tarafından temin edildiği aşikâr telefon kayıtlarını tüm Türkiye ile paylaşarak hükümeti ve Başbakan’ı çok ciddi biçimde rahatsız ediyor. Buna bağlı olarak da ortaya CHP ile Cemaat’in ittifak yaptığı görüntüsü ortaya çıkıyor. Yayınlanan son kayıtlara bakıp, bundan sonra daha çarpıcı kayıtların dolaşıma sokulma ihtimalini göz önüne alınca, bu ittifakın başarılı olma şansının yüksek olduğunu düşünebiliriz.
İyi de, ya sonra? Unutmayalım ki dün de CHP’den çok daha güçlü olan AKP Cemaat ile ittifak yapmıştı. Birlikte nice başarılara imza attıktan sonra bugün geldikleri nokta ortada. Sonuçta, CHP’nin Cemaat ile ilişki kurarken, AKP’nin hatalarından ders çıkartmış olmasını ummaktan başka yapacak pek bir şey yok.
Not: MİT yasa teklifi üzerine eleştirilerimi ertelemek zorunda kaldım. Türkiye’de neredeyse saat başı gündem değiştiği için biz gazeteciler de sözlerimizi yerine getirmekte zorlanıyoruz. Özür diliyorum.