Britanya üniversite sisteminin kaynama noktası oldukça yakın görünüyor. Karşı karşıya olunan sorunlar gani: Harçlar, kesintiler, özelleştirme ve istihdam edilebilirlik düşüncesini daha da daraltmak adına yapılan müfredat değişiklikleri. 570 milyon Sterlin’e ulaşan öğrenci kredi bütçesinin büyük ölçüde (kötü) yönetimi söz konusu ve Kasım ayının son haftasında, 890 milyon Sterlin’lik öğrenci kredi kayıt defteri sadece 160 milyon […]
Britanya üniversite sisteminin kaynama noktası oldukça yakın görünüyor. Karşı karşıya olunan sorunlar gani: Harçlar, kesintiler, özelleştirme ve istihdam edilebilirlik düşüncesini daha da daraltmak adına yapılan müfredat değişiklikleri. 570 milyon Sterlin’e ulaşan öğrenci kredi bütçesinin büyük ölçüde (kötü) yönetimi söz konusu ve Kasım ayının son haftasında, 890 milyon Sterlin’lik öğrenci kredi kayıt defteri sadece 160 milyon Sterlin’e satılarak özelleştirildi. İş yükü artarken, sıfır-saat sözleşmeleri yoluyla personelin güvencesizleştirilmesi de yaygınlaşıyor ve kıdemli ve yeni personel arasındaki ücret eşitsizliği büyüyor.
Kötü haberler silsilesine karşı duran girişimlerden biri, ulusal ödeneklerin Unite and Unison (UCU) tarafından devralınmasına yol açan son eylemdi. Bu eylemi alkışlamakla ve personel ile öğrenciler arasındaki desteği güçlü bulmakla birlikte, grevin ikinci günü, bu sektör dahilinde genel yorgunluk ve umursamazlık işaretlerinin ortaya çıkmasının üstesinden gelemedi. Daha da kötüsü, reformların kayda değer sayıda personel tarafından kabul görmesi ve bazı üst düzey personelin ücret tablosuna karşı daha iyi bir ücret mücadelesine uygun olmayan tepkiler vermesi, bireyselliğe ilişkin kötü bir izlenim ve sektöre hakim olabilecek dayanışma eksikliğini açığa çıkardı.
Ancak taze ve cesaret verici, geniş öğrenci hareketinin yenilgilerinden çıkarılan dersle daha yerel temelde örgütlenmeye başlayan bir öğrenci aktivizmi de ortaya çıktı. “Kesintileri durdurun!” kampanyaları ve 2010 yılındaki işgaller, Sussex, Warwick, Birmingham, Edinburgh ve yine Sussex’in gösterilerle sallandığı son vakalarla birlikte, öğrenci direnişinin gidişatı ve şekli belirginleşti.
Bu öğrenciler, hükümet politikalarıyla kendilerine dayatılan tüketici rolünü reddediyor, birliği vurguluyor ve eğitimin bir meta değil bir kamu yararı olduğu bilinciyle şirketlerin istihdam edilebilirlik kriterlerine bağlı olmayan, dayanışmaya, eğitime eşit erişime dayanan bir eğitim talep ediyorlardı. Bu yeni nesil, Britanya’nın eğitim manzarasını yıkıp geçen bu trenin kontrolünü eline alabilir mi?
Öğrenci Protestoları: Bir Rönesans
2010’dan ama kuşkusuz “Sussex’i işgal et!” eylemiyle sesinin daha fazla duyulmasından bu yana, bir kısmımız “öğrenci siyasetinden yana yeni bir rüzgarın esmesini” tartışıyoruz. “Sussex’i işgal et!” eylemi, 235 hizmetli personelin taşeron şirkete kaydırılmasına karşı kampanya dahilinde, 2013 yılı Şubat ayında gerçekleşti. Kampanya Mayıs 2012’de başlamıştı ve pek çok kilit önemde gelişmeye yol açtı: İki haftalık tarihi bir işgal, bütün üniversite personeli için tek bir meseleyle ilgilenen bir tür pop-up sendikanın kurulması, küresel ile yerel dayanışma ağlarının bir araya getirilmesi ve ülkenin dört bir yanındaki kampanyalarca dolaşıma sokulan bir logo olarak, Quebec’in meşhur “kızıl meydan”ına atıfla “sarı meydan” rozetleri.
Kasım ayının son haftasında, başta Birmingham, York, Warwick, Edinburgh, Brighton, Londra ve Manchester olmak üzere Britanya’nın dört bir yanında, eğitimi savunmak adına öğrenci protestoları patlak verdi. Sürekli işten atılmalar, popüler ve itibarlı ancak mali açıdan sürdürülemez görülen fakültelerin ve araştırma merkezlerinin kapatılması haberlerinin harekete geçirmesiyle, zeminini genişleten neoliberal programa karşı direnmek üzere yeni taktikler ve söylemler devreye sokuldu. Öğrenci kredi kayıt defterinin özelleştirilmesine karşı ulusal eylem gününün hemen ardından, pankartlar yeniden asıldı, bilgilendirme etkinlikleri ve işgaller yeniden başladı. Bu satırların yazıldığı 3 Aralık gecesi, UCU greviyle birlikte Goldsmiths, Sheffield, Ulster ve Exeter öğrencileri de grevdeki öğretim görevlileriyle dayanışmak için işgaller gerçekleştiriyordu.
Birmingham’da öğrenciler Senato Odası’nı 20-28 Kasım tarihleri arasında işgal altında tuttu. “İşgal tarzı protestoları” yasaklayan ve iki öğrenciden yasal bedelleri –başarısız biçimde– tahsil etmeye çalışan bir girişim olarak 25 Kasım’da bir mahkeme emri çıkarıldı. Ancak işgal, öğrencilerin ve personelin işgalin önünde daha iyi çalışma koşulları için gösteri yapmasıyla birlikte devam etti. Leeds gibi diğer şehirlerdeki öğrenciler destek gösterileri yaptı, NCAFC ve Sheffield ise geçtiğimiz yıl “Sussex’i işgal et!”tarafından örgütlenene benzer bir ulusal eylem çağrısında bulundular. “Sussex’i işgal et!” vakasında, üniversite yönetimi, bir mahkeme kararıyla tehdit etmek için iki ay kadar beklemişti ki bu süre üniversite personeli ile dünya çapında tanınan kişiler, öğrenciler ve akademisyenlerin göz alıcı destekleri sayesinde kazanılmıştı. Ancak hem Sussex hem de Birmingham vakalarında mahkeme kararları, oldukça endişe verici bir gelişme olarak mevzubahis eylemin çok ötesinde bir tür genel protesto yasağını hayata geçirmek için kullanıldı.
“Sussex’i işgal et!” eylemi, Nisan ayında zorla atıldıkları alanı yeniden işgal etmişti. 2013 yılının Aralık ayında Konferans Merkezi, personelin devredildiği taşeron şirketlerden biri olan Chartwells’in merkezi haline getirilmişti. 26 Kasım akşamında, binaya giren 50 kişilik bir öğrenci grubu, eğitimin taşeronlaştırılmasına ve piyasalaştırılmasına karşı protestolara devam etmek ve üniversite personelinin 3 Aralık’taki grevine destek vererek greve ilişkin farkındalığı arttırmak için bu alanı yeniden talep etmiş oldu.
Yeni dayanışmalar, açık öngörüler
Hareketin gücü, bileşiminden gelmektedir öğrencilerden, yeni akademisyenlerden ve geleneksel akademinin sayıca az fakat inatçı orta yaşlı öğretim görevlilerinin yanı sıra idari ve hizmetli personelin de dahil olduğu karışık bir gruptan oluşan bir bileşimdir söz konusu olan. Öğrencilerin mağdur olduklarına inandıkları personel adına yürüttüğü bu mücadeleler, sınıfsal ve idari yapıların sınırlarını aşan yeni dayanışmaların oluştuğuna ilişkin olumlu bir işarettir.
Kampanya, yatay olarak örgütlenmiş, gözle görünür biçimde yaratıcı ve mücadeleyi temel çalışma koşullarının savunulmasının ötesine taşıyacak birbirine bağlı pratikleri kullanan bir kampanyadır. Belirli bir siyasi gruba bağlı değildir ve çok geniş bir destek havuzu oluşturabilmiştir. Güçlü görsel sembollerin üretimi ve kullanımı ve sosyal ağların yaygınlaşmasının da yardımıyla, artan ölçüde olumlu bir rol oynayacaktı. 25 Mart 2013’te Sussex’teki ulusal gösteri, yerel inisiyatifler arasında dayanışma ağları inşa etmeye dönük güçlü bir arzuya sahip 20 üniversiteden öğrencilerin desteğini aldı.
Rönesans’ın odağı, kapsamı açısından, pek çok NUS (okul harçları, refah ve öğrenci hakları, maluliyet ve tazminat ispatları) kampanyasında baskın gelen mezunlara özgü kaygılarınkinden daha geniştir. Bu kapsam genişliğinin ortaya koyan üç kritik kampanya mevcut: Kasım ayının son haftasında tarihi bir zafer kazanan, Londra Üniversitesi’ndeki taşeron temizlikçilerin hastalık ödenekleri, tatil ödenekleri ve emekli aylıklarının kaldırılmasını engellemek için başlatılan, çığır açıcı “3 talep kampanyası”; “Sussex’i işgal et!” eylemi ve daha geniş olarak kampüs hizmetlerinin taşeronlaştırılmasına karşı verilen 19 aylık mücadele ve Londra Üniversitesi’nde kıdemli yöneticiler hariç bütün personelin taşeron şirkete devredilmesi planına karşı yaşanan protestolar.
Bu yeni dalga aktivizmin vizyonu, çeşitli ideallere dayanmaktadır. Bu ideallerden ilki, akademik ve akademik olmayan personelin, sayıları ve ücretleri sürekli artan idari gruplar eliyle hayata geçirilen tasarruf reformlarına karşı savunulması zorunluluğudur. İkincisi, radikal bir üniversite eğitimi düşüncesini savunur ve kendi kimliğini hükümetin politikaları ve tavsiyelerinin parametreleri dışında kurar.
Ancak “Sussex’i işgal et!” eylemi, üniversitelerin ne olduğu ve ne olması gerektiği konusunda farklı kavramsallaştırmalar da içermektedir. Kampanyanın eski üyelerinden bir öğrencinin bana açıkladığı gibi “Bende ‘kamu üniversitesi’ nostaljisine kapılma eğilimi yok. Bana göre ‘kamu üniversiteleri’ halen yalnızca emek gücü üretmeyi dert edinen ve tahakküm ve elitizme dayanan toplumsal ilişkilerle dolu birer toplumsal fabrikadır. Bence ütopik üniversitenin, eğitimle bir özgürleşme ve yırtıcı şekilde sorgulama üzerinden ilgilenecek biçimde herkese açık ve tamamen parasız olması gerektiği aşikar.” “Sussex’i işgal et!” eylemiyle ve ona benzer kampanyalarla ilgili önemli olan, bu düşüncelerin de tartışılabildiği bir alan açabilmiş olmasıdır.
Eğitim: Hizmet mi, iş mi, yoksa suç mu?
Daha radikal ve daha az radikal bakış açılarını birbirine bağlayan şey, ulusu, sınıfı, cinsiyeti, dini, engeli ya da kültür ne olursa olsun herkese açık ve herkesin erişebileceği bir alan yaratılması ideali savunusudur. “kamuyu savunmak” söyleminin temel sorunu, üniversitelerin aslında çok uzun zamandır kamusal kurumlar olmamalarıdır. Aslında Andrew McGettigan ve diğerleri, üniversitelerin melez statülerinin karmaşıklığını, “hayırsever konuma sahip bağımsız tüzel kurumlar” olarak açıklamaya çabalamaktadırlar.
Yüksek öğretim okullarının giderek daha fazla kâr amaçlı konsorsiyumlar tarafından satın alınması ve üniversitelerin yönetimleri tarafından gece gündüz faaliyet gösterir hale getirilmeleriyle, bütün sektör yakında doğrudan artık değer üretme ve şirket hissedarlarının yatırım yapmasını teşvik etme becerisine göre yönetilir hale gelecektir. Bu ise araştırma konularının yanı sıra müfredata dahil ve müfredat dışı faaliyetlerinin, tamamen kredi borçlarını ödeyebilen ve bu sayede üniversitelerinin imajını güçlendiren mezunlar yetiştirme becerisi tarafından belirleneceği anlamına gelmektedir.
Bir başka deyişle, özel şirketler üniversiteleri ya “eğitim işi”nden kar elde etmek ya da üniversitelerin daha az ücrete daha fazla iş yapacak çalışanlar yetiştirmesini garanti altına almak adına satın almaktadırlar. Stephan Collini, LRB’de yayınlanan son makalesinde Avam Kamarası Kamu Maliyesi Komitesi’nin Aralık 2012’de yayınladığı endişe verici rakamlara dikkat çekmektedir: “Özel üniversitelere ödenen para bir yılda üçe katlandı ve şu anda 100 milyon Sterlin’e ulaşmış durumda; özel üniversitelerde ya da kaçak sertifika kurslarında okuyan öğrencilerin sayısı bir yılda ikiye katlandı.” Dahası Sussex Üniversitesi, Guardian Üniversite Sıralaması’nda kesinlikle bu nedenle 27.’likten 50.’liğe geriledi. Bu mesele, eğitim fabrikalarının çavuşlarına dönüşen üniversite idarecileri açısından hayat memat meselesidir.
Bu reformlara direnmenin pahalıya patladığı da kanıtlandı. 2013 yılı Nisan ayında alınan mahkeme kararı gereğince, Sussex Üniversitesi tarafından işgalci eylemcilerden 81,812 Sterlin talep ettiği henüz ortaya çıktı. Üniversite içindeki ve dışındaki işgale verilen yaygın desteği ve mahkeme kararının kampus içinde protesto yapılmasını engelleme hedefinin başarısız olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda, ödenen bu bedellerin pek bir önemi yokmuş gibi görünmektedir.
Ancak kişisel bedeller oldukça endişe vericidir. İşgalin zorla tahliye edildiği gün, “Sussex’i işgal et!” eyleminde yer alan dört öğrenci tutuklandı ve pek çok suçlamaya maruz kaldı. Öğrencilerden biri 2 Mayıs’taki mahkemede suçlamalardan aklanırken, diğer öğrenciler ise tutuklanmalarının üzerinden 8 ay geçmesine rağmen halen polise görevini yaptırmamak suçlamasıyla içerideler. Öğrencilere dönük polis takibi, gözetleme ve suçlulaştırma –başta Londra Üniversitesi sendika başkanı Michael Chessum’un yakın zamanda tutuklanması gibi– faaliyetlerindeki artış, güçlü yasal ağların ve hukuki yardımı da içerecek biçimde “Protesto hakkını savun!” tarzı kampanyaların geliştirilmesi ihtiyacını gösteriyor.
“Sussex’i işgal et!”in mirası
Ne yazık ki Sussex’teki taşeronlaştırma henüz durmuş değil. Chartwells şirketi Eylül 2013’te yemek hizmetini devralırken, Interserve şirketi ise Ocak 2014’te Varlıklar ve Tesisler Yönetimi’ni devralmaya hazırlanıyor
Ancak kampanya yine de kayda değer kazanımlar sağladı. Kampanyanın sendikalar ve idare üzerindeki baskısı nedeniyle, müzakere sürecinde daha iyi emeklilik aylığı düzenlemeleri ve personel için kıdem tazminatı başarıyla kazanıldı. Kampanya, üniversite yapılarına ve idari birimlerine hakim olan bazı derinden sorunlu ve demokratik olmayan işleyişleri de teşhir etmiş oldu. Dahası kampanya, personel ile öğrenciler arasında aynı topluluğa ait olma hissi yarattı ve yüksek öğretimde ne türden değişimler olabileceğine ve bu değişimlere karşı nasıl örgütlenilebileceğine ilişkin pek çok insana ilham da verdi.
Kampanya, bir tür vasiyet olarak etkin ve canlı kalmaya devam ediyor. Haftalık kampanya toplantıları Eylül 2013’ten bu yana aksamadan ve herkese açık olarak devam ediyor ve yeni bir öğrenci grubu temel örgütlenme sorumluluklarını üstlenerek kampanyayı bir başka aşamaya taşımış durumda. Aşama olarak adlandırdığımız durum, gösterileri, taşeronlaştırma ve özelleştirme üzerine dersleri, taşeron işletmeli kafeler önünde grev gözcülüğünü, bilgilendirme stantlarını, güvenli yerler ve kampanya politikalarını, sosyal etkinlikleri, muazzam kürsü konuşmalarını ve nihayet bu yazının yazıldığı hafta da yeni bir işgali içermektedir. Bu ani işgal, adil ücret için ilan edilen üç günlük ulusal sendikal grevin ilk gününün hemen öncesinde örgütlendi. Öğrenciler, öncesinde şarkılar söyledikleri ve sandviçler dağıttıkları bir yürüyüşle grevcilerin yanına gelerek öğretim görevlileri ve okutmanlara desteklerini gösterdiler, ardından bir öğlen ve bir gece boyunca okulun amfilerinden birini işgal ettiler.
Kasım ayının son haftasındaki son işgalde birkaç saat geçirdikten sonra, bu işgalde olanlarla Şubat-Nisan 2013’te olanlar arasında bir karşılaştırma yapmak kaçınılmaz görünüyor. Bu işgalde eskilerin yanı sıra pek çok yeni yüz de vardı. Kuşkusuz mekânın kendisinin ve elverişliliğinin edinilmiş bilgisi sayesinde, bu sefer daha sakin bir atmosfer mevcuttu. İnsanlara bir işgal kampanyasından diğerine, düşüncelerinin ne olduğunu sordum. Hoşnutsuzluk ve hayal kırıklığından heyecanlılığa ve tamamen adanmışlığa kadar değişen yanıtlar aldım. Her halükarda “Sussex’i işgal et!” eylemi halen sayısız beklenti ve arzuyu, stratejiyi ve taktiği bir araya getirmeyi başarmış ve kritik olarak da direnişin bitip tekrar başlayabileceğini ispatlamış görünüyor.
Bütün bunların ötesinde, kampanyanın diğer özerk inisiyatiflere sıçraması ise mirasının bir diğer belirtisidir. Özerk Öğrenci Ağı (Autonomous Student Network-ASN) ve Sussex Demokrasi Projesi (Sussex Democracy Project), kampüste alternatif ve daha demokratik temsilci meclislerinin nasıl kurulacağına ilişkin tartışma yürüten gruplardan ikisi. Kasım ayının son haftasında Brighton’da eğitimde yeniden yapılanmaya karşı direnme üzerine yoğun katılımlı bir konferans, farklı yerel kurumlardan ve hatta Sheffield ve Manchester’daki üniversite protestolarından öğrencileri ve üniversite personelini bir araya getirmişti.
Kampanya inanılmaz bir kartopu etkisi yaratmış oldu. Farklı şehirlerden gelen öğrencilerin ve işçilerin direnişin nasıl ortaya çıktığı ve bundan sonra ne yapılacağına ilişkin tartışma yürütmeleri olgusu, bu etkinin en sağlıklı işaretlerinden biridir. Bu durum aynı zamanda muhtemelen Britanya yüksek öğretiminin geleceği adına en büyük umutların da kaynağıdır.
Devrimci Gençlik çevirisi – Maïa Pal / Sussex Üniversitesi Sosyoloji Kürsüsü Öğretim Görevlisi