Ortada ne göz kamaştırıcı ne de karamsarlığa gark olunacak bir şey var. AKP’nin olanakları çok güçlü. Ama kendini güçlü hissetmiyor ve bocalıyor AKP’nin Diyarbakır’da oyuna koyduğu tiyatro son bir haftadır en çok konuşulan konu. Daha öğrenci evleri konusunu sonuca bağlamamışken kendimizi bir anda Kürdistan’da bulduk. Daha doğrusu ‘Kürdistan’ buraya geldi. Gösteri sanatları konusunda bu kadar […]
Ortada ne göz kamaştırıcı ne de karamsarlığa gark olunacak bir şey var. AKP’nin olanakları çok güçlü. Ama kendini güçlü hissetmiyor ve bocalıyor
AKP’nin Diyarbakır’da oyuna koyduğu tiyatro son bir haftadır en çok konuşulan konu. Daha öğrenci evleri konusunu sonuca bağlamamışken kendimizi bir anda Kürdistan’da bulduk. Daha doğrusu ‘Kürdistan’ buraya geldi. Gösteri sanatları konusunda bu kadar başarılı bir iktidar kimilerinin yine gözünü kamaştıracak, kimileri de iyice karamsarlaşacak. “Siyasal hayatımız” da bu ahvalde sürüp gidecek.
Nedense bu gösterileri daha sık izlemeye başladık. Demokratikleşme paketi, başörtüsü gündemli meclis oturumu, kızlı erkekli evler, ardından da “çözüm süreci”. Aslında AKP en iyi bildiği şeyi yapıyor; seçim kampanyası yürütüyor. Gezi günlerinde demişti de pek ciddiye almamıştık. İktidar, Gezi Direnişi sırasında seçim sürecini başlattı. Bunun en büyük nedeni alışılmışın dışında bir şey olan “sokak siyasetini” kendi düzlemine çekmek istemesi. Sandığa yüklenen kutsiyet de o günler de başladı. Bu elbette ki bir sistem tepkisiydi. CHP ve MHP’nin direnişin sertleşmesi üzerine geriye çekilmeleri hatırlandığında tek mesulün AKP olmadığı ve bunun bir “sistem refleksi” olarak geliştiği görülür.
Diğer bir neden de AKP’nin Gezi Direnişi’ni hala kendisine dönük çok ince hesaplanmış bir komplo olarak değerlendirmesi. Çok daha profesyonel mitingler tertiplemesinin ve”kontra-komploları” zorlamasının dürtüsü bu.
Son neden ise, Gezi’den sonra gireceği ilk seçimin hayatiyetiyle ilgili. AKP seçimleri çok önemsiyor. Onun için varlık yokluk meselesi haline geldi. Ringde yediği sol kroşe ile sersemlemiş bir boksörün yeniden kendine gelip maçı almasına öykünmeleri, seçimleri, onlar açısından bir “dava” haline getiriyor.
AKP’nin “siyaset teknikleri” muhalefetin kullanımında
Ortada ne göz kamaştırıcı ne de karamsarlığa gark olunacak bir şey var. Dikkat edilirse, AKP hamlelerini, hep bir önceki hamlenin başarısızlığını perdelemek için yapıyor. Demokratikleşme paketinden “devrim” çıkaramayınca hemen başörtüsü oyununu sahneye koydu. Hesapladığı rantı “ılımlı CHP” ile paylaşmak zorunda kalınca, kızlı-erkekli öğrenci evlerini mesele etti. Ardından son işte oluşan Arınç çatlağını unutmak istercesine Diyarbakır’a gitti. AKP’nin olanakları çok güçlü. Ama kendini güçlü hissetmiyor ve bocalıyor.
Düşünmeye değer şeylerden biri de AKP’nin yerleştirdiği “siyaset tekniklerini” artık rakip güçlerin de kullanmaya başlaması. Mağduriyet neredeyse CHP’nin resmi söylemi haline geldi. Sarıgül ve ABD ziyaretleri gibi “yukarıdan” kotarılan operasyonların beraberindeki bu söylem aynı zamanda “aşağıdan” görünmeyi sağlıyor. İktidarın çıktığı Diyarbakır seferine MHP’nin yurt dışındaki Türklerle dertleşmesi eşlik ediyor. Şartları AKP için zorlaştıran etkenlerden biri de bu. Gelişimi ve tarzı rakiplerine örnek oldu. Aslında mevcut siyaset düzlemi YETENEK SİZSİNİZ sahnesine dönüşmüş, yarışmacılar da çıkıp hünerlerini sergiliyorlar, desek yeridir.
AKP son organizasyonunda kullanmak üzere, yerli kaynaklarının pahalı olması nedeniyle dışardan daha ucuza ‘Kürt siyasetçiler’ buldu ve ithal etti. Barzani ve Şivan Perwer, Diyarbakır’a geldiler ve Erdoğan’la ele ele verdiler. Barzani-Erdoğan açısından baktığınızda bu bir kazan-kazan iletişimi. Ama Kuzey Kürt siyaseti için “sürecin sonu”. AKP amacına ulaştı, görüşme süreci maharetiyle Kürt ulusal birliğini engelledi, şimdi dönüp Türkleri hoşnut etmeye çalışacak. Üstelik bu, geçmişten gelen KDP-PKK farklılığıdır deyip geçiştirilecek bir ayrım değil. Tüm Kürt coğrafyasına yayılan sınıfsal bir kırılma. Nasıl ki Arınç çıkışı iktidar cephesinde bir ikiliği resmettiyse, Zana da Kürt hareketinde bir yol ayrımını temsil ediyor.
Kürt siyaseti bölündü ve bu normal karşılanması gereken bir durum. Çünkü silahların sustuğu bir dönemde artık ‘siyaset’ konuşuyor. Buna Kürt hareketinin burjuva siyasal düzenekle imtihanı demekte mümkün. Egemenlerle onların sahasında ve onların kurallarıyla baş edebileceğini düşünen siyasal mücadele anlayışının geldiği yerle ilgili muazzam bir deneyim. Nazire yaparcasına “geçmiş olsun” demenin alemi yok. Kendim ettim kendim buldum dövünmelerinin de faydası olmaz. Bu, sol açısından da Kürt siyasal hareketiyle yakınlaşmak veya uzaklaşmak adına bir karar anı. Elbette ki yakınlaşılacaklar da olacak uzaklaşılması gerekenler de. Ama şurası kesin; sosyalistlerin yakın duracağı adres henüz kararını vermemiş olan, koalisyon yapıları olmayacak.
Siyasal alanın yeniden yapılandığı bir dönemde nasıl bir siyasal mücadele sorusu sosyalistler için kritik önemde. Mevcut siyasal yapıların çözülmesinden neşet eden liberal uzlaşma fikirlerinin ağırlığı hem sol hareketin hem de Kürt hareketinin yönelimleri üzerinde bir basınç oluşturuyor. Bu vakum etkisinin dışında kalabilen güçlerle beraber, Gezi Direnişi’nde işaretlerini gördüğümüz sistem dışı bir siyaset düzleminin temellerini atabilmek yeni bir siyasal gücün de inşası anlamına gelecek. Önemli olan şu, böyle bir inşa faaliyetinin basit siyasal ittifaklar olarak değil aşağıdan gelişen yeni bir kaynaşma şeklinde yürütülmesidir. Bu başarıldığı oranda “sosyalizmde devrimi” merkeziyetçi-ademi merkeziyetçi, otoriter-özgürlükçü gibi liberal dikotomiler çerçevesinde aramak yerine 20. yy şartlarından miras kalan ulusal bağlamın aşılmasında gören bir çizginin gelişmesi mümkün olacak ve alternatif toplumsal varoluş yolunda önemli bir adım atılacaktır.