ABD ve Avrupa medyasında özellikle “Gezi olayı”ndan ve ABD-Rusya-Suriyeİran diyaloğundan sonra AKP’ye yönelik eleştiriler gittikçe yoğunlaşıyordu. Bu eleştiriler önceki hafta yayımlanan “From Rhetoric to Reality-Reframing U.S. Turkey Policy” başlıklı 72 sayfalık raporla resmi bir biçim aldı. AKP yönetiminin dış ve iç politikalarına yönelik sert eleştiriler içeren raporu, Demokratik ve Cumhuriyetçi Parti’den uzmanlar, eski Türkiye büyükelçileri Morton Abramowitz ile Eric Edelman’ın liderliğinde hazırlamışlar. Abramowitz’in Erdoğan’ın yükselmesinde oynadığı kritik rolü de anımsayarak ABD […]
ABD ve Avrupa medyasında özellikle
“Gezi olayı”ndan ve ABD-Rusya-Suriyeİran diyaloğundan sonra AKP’ye yönelik eleştiriler gittikçe yoğunlaşıyordu. Bu eleştiriler önceki hafta yayımlanan “From Rhetoric to Reality-Reframing U.S. Turkey Policy” başlıklı 72 sayfalık raporla
resmi bir biçim aldı.
AKP yönetiminin dış ve iç politikalarına yönelik sert eleştiriler içeren raporu, Demokratik ve Cumhuriyetçi Parti’den uzmanlar, eski Türkiye büyükelçileri Morton Abramowitz ile Eric Edelman’ın liderliğinde hazırlamışlar. Abramowitz’in Erdoğan’ın yükselmesinde oynadığı kritik rolü de anımsayarak ABD yönetiminin bu rapora büyük önem vereceğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
Geçen hafta Cengiz Çandar köşesinde raporu, önemini vurgulayarak, AKP hükümetini uyararak hatta, tehdit ederek yorumladı. Raporu okuduktan sonra Çandar’ın raporun önemini abartmadığını düşündüm. Bu yüzden onun yorumunu kısaca aktarıp, bazı ek notlar düşmekle yetineceğim.
Çandar, “Rapor, Türkiye’nin ve daha da spesifik olarak Türkiye’deki iktidarın, dahası bizzat Başbakan’ın değerlendirildiği ve buna
dayanılarak ABD-Türkiye arasındaki ilişkilerin gelecekte nasıl düzenlenmesi gerektiğine dair bir metin” saptamasını yaptıktan sonra, ABD’nin AKP hükümetine bakışının nasıl değiştiğini göstermek amacıyla kimi örnekler aktarıyor.
Rapor, “… Türkiye’nin dış politikasının mezhepçiliğe dönüşerek bölgedeki etkisini daha da azalttığına… Türkiye’nin önümüzdeki 18 ay içinde üç seçim geçirecek olmasından ötürü, içeride, Suriye’deki iç savaştan çok kötü etkilenen azınlıklarının da dahil olacağı daha da artan siyasi karışıklıklarla kırılgan bir ekonomiyle karşı karşıya kalacağına işaret ediyor”.
“… AKP artık yenilmez ve kaçınılmaz görünmüyor.” Rapora göre “Türkiye bir dönüm noktasına yakınlaşıyor.” Rapor “AKP
yetkilileri, uzlaşma ve işbirliği yerine hemen her fırsatta otoriterleşmeyi ve mezhepçiliği tercih etmişlerdir” diyor. “Amerika’nın tam
da güçlü ve işbirliği halinde olacağı bir Türkiye’den en büyük yararı sağlayacağı bir dönemde, Türkiye’nin böyle bir rol sahibi
olabilme yeteneği azalmış…”
Ek notlar
Rapor, Türkiye’nin “bölgedeki kargaşalardan (‘Arap Baharı’ yerine bu kavramın kullanılmış olması da önemli) etkilenmiş ülkelerden siyasi, ekonomik olarak daha güçlü olduğunu, ancak farklı olmadığını” vurguladıktan sonra, AKP dış politikasındaki “sıfır sorun” politikasının ve mezhepçi politikalarla Ortadoğu’da nüfuz alanı oluşturma girişiminin başarısızlığının, yarattığı sonuçların faturasını Davutoğlu’na çıkarıyor. Türkiye’nin elinde kalan tek olumlu ilişkinin, Kuzey Irak Kürt Yönetimi olduğuna işaret eden rapor, bu konuda da, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması konusunda ABD ile Türkiye’nin yaklaşımlarının farkı vurgulanıyor.
Rapor “AKP liderlerinin, demokrasiye, sekülerizme, Batı ittifakına bağlılıklarına ilişkin açıklamalarının giderek gerçeklikten
uzaklaştığını” yazıyor. Çandar’ın yorumundaki tehdit tonu da aklıma, gazetecilik ve yazarlıktaki duruşundan dolayı halen tutuklu olan,
değerli dostum Merdan Yanardağ’ı getirdi: Çandar, “Eğer, Ak Parti iktidarı, iktidara gelmelerini ve iktidarlarını sürdürmelerini
sadece Türkiye’deki ‘sandık’ zannediyorlar ve Washington’daki ‘Beyaz Saray unsuru’nu dışlıyorlarsa somut ve kronolojik olarak kendilerine hatırlatacağımız şeyler olur. Umarız, böyle anlamsız bir polemiğegirişmezler” diyor.
Merdan, “Bir ABD projesi olarak AKP” başlıklı çalışmasında, Çandar’ın da yakından bildiği hatta belki de parçası olduğu, doğrudan katkı yaptığı bu iktidara geliş sürecini ayrıntılı biçimde, Abramowitz bağlantısına da değinerek anlatıyordu. Şimdi Çandar AKP kurmaylarına adeta “bir kralın en büyük hatasının kendini gerçekten kral sanması”, “sen kralsın diyen güçleri unutması” olduğunu, “krala sen kralsın diyenler sustuğunda kralın da kral olarak kalamayacağını” anımsatıyor.
Ben de bitirirken,, ABD’li uzmanların o çok sevdikleri, demokratikti, reformcuydu dedikleri I. dönemi Başbakan’ın, “çıraklık dönemi” olarak tanımladığını anımsatarak bitirmek istiyorum. Birinci dönemde AKP reformcu, demokrat izlenimi veriyordu; çünkü devlet henüz tamamen ele geçirilmemişti; denetleme, dengeleme kurumları, “güçler ayrılığı”, “yetmez ama evet” zırvalığıyla henüz yok edilmemişti…