IMF-Dünya Bankası (DB) yıllık toplantısı geride bıraktığımız hafta sonu Washington’da gerçekleştirildi. Her yıl bu dönemde uluslararası mali kurumlar periyodik raporlarını yayınlar, The Economist, Financial Times gibi küresel sermayenin yayın organları da dünya ekonomisini değerlendiren özel araştırmalara yer verirler. Bir anlamda ekim, küresel kapitalizmin bilanço ayıdır. 2013 IMF-DB zirvesinde, bu tür toplantılarda hem savcı, hem yargıç […]
IMF-Dünya Bankası (DB) yıllık toplantısı geride bıraktığımız hafta sonu Washington’da gerçekleştirildi. Her yıl bu dönemde uluslararası mali kurumlar periyodik raporlarını yayınlar, The Economist, Financial Times gibi küresel sermayenin yayın organları da dünya ekonomisini değerlendiren özel araştırmalara yer verirler. Bir anlamda ekim, küresel kapitalizmin bilanço ayıdır.
2013 IMF-DB zirvesinde, bu tür toplantılarda hem savcı, hem yargıç rolüne soyunmasına alıştığımız ABD adeta sanık sandalyesindeydi. “Hükümetin kapanması” ve “borç tavanı” tartışmasıyla, Obama yönetimi har vurup harman savuran bir mirasyedi gibi sunuldu. Halbuki gerçek, GSMH’nin yüzde 1,75’ini tıraşlayan aşırı bir mali kemer sıkma politikasıyla büyümenin aşağı çekilmesiydi. Özellikle sosyal programların budanması en fazla yoksul kesimleri vurmuştu.
IMF’nin yılda iki kez yayınladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu 2013 ve 2014 küresel büyüme tahminini sırasıyla yüzde 2,9 ila yüzde 3,6 olarak aşağı çekti. Ama asıl fırtınayı Mali İzleme Raporunda, gittikçe derinleşen gelir dağılımı bozukluklarını ve bütçe harcaması kısıntılarını meşrulaştırmak için, zenginlerin vergilendirmesi önerisi kopardı. Aslında çok mantıklı, kolay uygulanabilir, etkileri de oldukça sınırlı bir teklifti bu. Hepi topu zenginlere uygulanan vergi oranlarının 1980’ler düzeyine çekilmesi öneriliyordu. Böylelikle gelişmiş ülkeler üretiminin yüzde 0,25’i kadar bir hasılat elde edilecekti.
Bu tarih, arz yönlü ekonomi politikalarıyla gelirin fakirlerden zenginlere aktarılacağı; “zenginde pişer fakire de düşer” yollu reçetelerin zorla dayatılacağı neoliberalizmin miladıydı. Ekonomiye tavizsiz “sermaye gözlüğüyle” bakan IMF’nin bir noktada dahi makule yaklaşmasını önemsemekte yarar var. Bundan böyle %1’e karşı %99’un taleplerini yükseltirken bir tutamak noktası daha yakalamış olacağız. Bu arada raporun IMF’nin Mali İşler Departmanı şefi Carlo Cottarelli tarafından hazırlandığını not düşelim. Hani bir zamanlar Türkiye’nin IMF Masası Şefi sıfatıyla bizim emekçilere acı bedeller ödeten, iskender kebap sevgisinden Cimbom sempatisine kadar günlük yaşamımıza giren Cottarelli…
KAPİTALİST KÜRESELLEŞMEYE AĞIT
İngiliz The Economist dergisinin “Dünya Ekonomi Raporu” adeta küreselleşme ve neoliberalizmin parlak günlerine bir ağıt niteliğindeydi. Kapitalist küreselleşme tüm insani faaliyetleri kâr mantığına, uluslararası sermaye birikim sürecinin gereklerine teslim eden doğal, geri dönülmez bir düzen olarak sunulmuştu. Küresel krizle taşlar yerinden oynadı, bir ölçüde parlak günler geride kaldı. The Economist’e göre finansal kriz daha müdahaleci, seçici, ulusalcı bir modelin önünü açtı. Tekrar titreyip kendine dönmenin, piyasa düzenini ihya etmenin, liberalleşmeyi derinleştirmenin zamanı geldi.
Dünya ekonomisinde önümüzdeki süreci küresel güç dengeleri ve haliyle sınıf mücadeleleri belirleyecek. Uluslararası sermayenin ABD kökenli önemli bir yayın organı Wall Street Journal’da 12 Eylül 2013 tarihli, James Sterngold ve Matt Wirtz imzalı bir makale ise, krizden yeterince ders alınmadığını açıkça ortaya koyuyordu. 8,8 milyon istihdam kaybı ve 19,2 trilyon dolar hane halkı refahı gerilemesinin ardından bankacılık sisteminin sermaye yapısı güçlendirilmişti. Artık konut kredilerinde eskisi kadar hovardaca para saçılmıyordu. Diğer taraftan 2007’den beri şirket borçları yüzde 59 artarak 6 trilyon dolara dayanmıştı. Öğrenci borçları tam yüzde 71 zıplamış, 1,2 trilyon doları bulmuştu. Düşük faiz ve bol likidite farklı segmentlerde borçlanmayı katlayarak yeni bir krizin tohumlarını atmıştı.
DEGLOBALİZASYON
Kapitalizmin kendi dinamiklerine bırakılırsa iflah olmaz bir sistem olduğunu biliyor veya yaşayarak öğreniyoruz. Filipinli araştırmacı, aktivist ve parlamenter Walden Bello’ya göre artık “süreci tersine çevirmenin” yani deglobizasyonun zamanı geldi. Bello 2013 tarihli “Kapitalizmin Son Çırpınışı” başlıklı çalışmasında deglobizasyonun 14 temel ilkesini şöyle sıralıyor :
1) Ekonominin ağırlık merkezi ihracat pazarlarından iç pazara kaydırılmalıdır.
2) Üretimin mümkün olan en küçük birimlerde o birimin gereksinimlerine göre belirlenmesi ve gerçekleştirilmesi teşvik edilmelidir.
3) Kotalar ve gümrük tarifeleriyle ticaret politikaları, yerel ekonomiyi büyük şirketlerin sübvansiyonlarla suni olarak aşağı çekilmiş fiyatlarına karşı korumalıdır.
4) Sanayi politikaları imalat sanayini yeniden canlandırmak ve güçlendirmek için kullanılmalıdır.
5) Uzun süredir ertelenen adil gelir ve arazi dağılımı önlemleri yürürlüğe sokulmalıdır.
6) Büyümeyi öncelemek yerine yaşam kalitesinin artırılması ve adaletin yerleştirilmesinin vurgulanması ekolojik dengesizlikleri de azaltacaktır.
7) Enerji ve ulaşım, yenilenebilir kaynaklara dayanan merkeziyetçi olmayan sistemlere dönüşmelidir.
8) Ülkenin taşıma kapasitesi ve nüfusu arasında sağlıklı bir denge gözetilmelidir.
9) Çevre dostu teknoloji geliştirilmeli, tarım ve sanayide yaygınlaştırılmalıdır.
10) Toplumsal cinsiyet adaletini gerçekleştirmek için toplumsal cinsiyet merceği tüm ekonomik kararlara uygulanmalıdır.
11) Stratejik ekonomik kararlar piyasalara veya teknokratlara terk edilmemelidir. Temel kararlar demokratik tartışma ve tercihler doğrultusunda alınmalıdır.
12) Sivil toplum kurumsal bir biçimde özel sektör ve devleti izleyebilmeli ve denetleyebilmelidir.
13) Mülkiyet yapısı çok uluslu şirketleri dışlayarak yerel kooperatifler, özel girişimler ve devlet işletmeleri arasında “karma ekonomiye” göre şekillendirilmelidir.
14) Kapitalist mantık aşılarak, serbest ticaret ve sermaye akışkanlığına dayalı IMF-DB gibi küresel kuruluşlar yerine işbirliği temelinde bölgesel kurumlar geliştirilmelidir.
İsterseniz tatilde ekonomiye fazla kafayı takmayalım. Nasıl olsa biraz sadeleştirerek verdiğimiz bu 14 madde üzerinde düşünmek ve tartışmak için bol zamanımız olacak. Herkese iyi bayramlar.