ABD’de yaşanan bütçe, borç sınırı tartışmalarıyla, Fransa’da Marine Le Pen’in partisinin Brignol kasabası belediye seçimlerinde oyların yüzde 54’ünü alması arasında bir ilişki kurmak zor, ama olanaksız değil! ABD’ de ‘muhafazakârların hezimeti’ Geçen hafta, federal hükümeti durdurduktan, ABD ile birlikte dünya ekonomisini bir mali uçurumun kenarına getirdikten, ABD ekonomisine 24 milyar maliyet yarattıktan sonra, GOP’nin (Cumhuriyetçi Parti) meclis, […]
ABD’de yaşanan bütçe, borç sınırı tartışmalarıyla, Fransa’da Marine Le Pen’in partisinin Brignol kasabası belediye seçimlerinde oyların yüzde 54’ünü alması arasında bir ilişki kurmak zor, ama olanaksız değil! ABD’ de ‘muhafazakârların hezimeti’ Geçen hafta, federal hükümeti durdurduktan, ABD ile birlikte dünya ekonomisini bir mali uçurumun kenarına getirdikten, ABD ekonomisine 24 milyar maliyet yarattıktan sonra, GOP’nin (Cumhuriyetçi Parti) meclis, senato temsilcileri, bütçe pazarlıklarını iki ay ertelemeyi, borç sınırını da üç ay için uzatmayı, Demokrat Parti’den hemen hiç taviz koparamadan, kabul ettiler. Basında “Cumhuriyetçiler teslim oldu”, “Cumhuriyetçilerin çöküşü” başlıklı yorumlara yol açan bu uzlaşma paketi senatodan 18’e karşı 81, meclisten 144’e karşı 285 oyla geçti. Senatör McCain’in (Cumhuriyetçi) “Haftalar önceden, olmayacak bir şey istediğimizi söylemiştim. Uyardığım gibi oldu, bu savaşı kaybettik”, senatörLindsay Graham’ın (Cumhuriyetçi) “Çok ileri gittik. Bo.unu çıkarttık” sözlerine (New York Times, 16/10) karşın senatör Ted Cruz (Cumhuriyetçi) ve senatör Mike Lee’nin “Washington’da egemen statükoyu”, “kapalı kapılar ardında iş bitiren.. halkın arzularına ters seçkinleri” suçlayan demeçleri GOP içinde, yenilgiden öte önemli bir bölünmeye işaret ediyor(The Times 17/10). GOP senato grubunun yüzde 40’ı, meclis grubunun yüzde 70’i pakete ret oyu verdi (Financial Times 17/10/2013). Bu bölünmenin bir tarafında uluslararasılaşmış sermayeden, Wall Street bankalarının temsilcilerinden oluşan geleneksel finans kapital kanadı var. Amerikan Ticaret Odası’nın uzlaşmadan yana tutumu, Wall Street Journal’ın, Çay Partisi’nin direnişi için “felsefi nedenlere dayanıyor” ama “çabalara değmedi” saptaması (17/10/2013) da geleneksel tarafı tanımlamaya yardımcı oluyor. Karşı taraftaysa “Çay Partisi” olarak tanımlanan akım var. Her fırsatta Demokratlar kadar GOP’nin geleneksel kanadını da eleştiren Texas Senatörü Ted Cruz, bütçe, “borçlanma sınırı” tartışmalarında bu kesimin“ilkelerine sadık”, uzlaşmaz temsilcisi olarak öne çıktı. Cruz senatoda daha bir yılını doldurmadı, ama Washington’da 11-13 Ekim arasında toplanan“Values Voter Summit” (değerlere oy verenler zirvesi) sırasında yapılan bir deneme oylamasında, tüm diğer adaylardan daha fazla oy alarak GOP’nin 2016 yılında yeni başkan adayı olabileceğini gösterdi. Cruz’un kampanya kasasına giren fonların bir önceki üç aylık döneme kıyasla iki kat atarak 1.19 milyon dolara ulaşması adaylık olasılığının güçleneceğini, GOP içindeki bölünmenin daha da derinleşeceğini düşündürüyor (Washington Post17/10). New American Foundation’ın kurucusu Michael Lind’in ayrıntılı çalışmasının gösterdiği gibi Çay Partisi, daha çok güney eyaletlerinin seçmeninin, beyaz Hıristiyan işçi sınıfının desteğini almakla birlikte salt bir “ırkçılar ve cahiller sürüsü” değil (Salon.com, 06/10). Ted Cruz’un Harvard Hukuk Fakültesi mezunu olması bir yana Lind, kamu araştırmalarının Çay Partisi taraftarlarının eğitim düzeylerinin ortalamanın üstünde olduğunu gösterdiğine işaret ediyor. Lind bu kesimin temsilcilerinin, liderlerinin, destekçilerinin sınıfsal özelliklerine de dikkat çekiyor: Bunlar federal hükümete karşı yerel ekonomik ve siyasi iktidarlarını korumayı amaçlayan, bölgesel yaşamın seçkinlerinden, yukarı orta sınıftan, yerel kapitalistlerden oluşuyor. Bunların siyasi tercihleri, geleneksel muhafazakâr kanadın, Demokratların seçkinlerinin temsil ettiği uluslararası sermayeden, hazine kâğıtlarının faizinden, FED’in para politikalarından beslenen finans kapitalin tercihleriyle çelişiyor. Lind’in çalışması, Çay Partisi’nin, federal hükümetten, “yukarıdakilerden” nefret eden, “işçi sınıfından”, “yoksullardan” korkan klasik orta sınıfın, potansiyel faşist kesimin seçkinlerinin örgütü olduğunu düşündürüyor. Irkçı, faşist partiler işbirliği arayışında Avrupa’da henüz federal bir hükümet yok. Ancak ülke düzeyinde AB sürecinin federalizme, Brüksel’in bir federal hükümete evrimleşmesinden korkan, Avrupa Birliği sürecine karşı, ırkçı, hatta faşist akımlar, “Çay Partisi”benzeri partiler var. Financial Times’ın aktardığına göre, bunlar, en azından Fransa’dan Marine Le Pen, Hollanda’dan Geert Wilders gibi, gelecek AB seçimlerinde birlikte davranmanın yollarını arıyorlarmış. FT, diğer AB üyesi ülkelerdeki benzer partilerin de Avrupa çapında işbirliği düşüncesine giderek yakınlaştığını düşünüyor. Danimarka Halk Partisi lideriFinlandiya ve Litvanya’daki benzer, AB karşıtı ırkçı partilerin konferanslarına katılıyormuş. Marine Le Pen, Avusturya Özgürlük Partisi, İsveç Demokratlar adlı partilerle Belçika’nın Vlaams Blang Partisi’yle ilişkilerini geliştirmeye çalışıyormuş. İngiltere’de UKIP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) lideri Nigel Farage, Le Pen’in partisini antisemit bulduğu için uzak durmaya çalışırken diğer gruplarla işbirliğine karşı değilmiş. Özellikle Ortadoğu ve Afrika’dan gelen göçmenlere, Müslüman kültüre düşman, ırkçı, hatta Yahudi düşmanlığı da içeren partiler yalnızca işbirliği yolları aramakla kalmıyorlar, hem oy tabanlarını güçlendiriyorlar hem de Farage’ın vurguladığı gibi “kendi ülkelerinde tartışmaları etkiliyor”,muhafazakâr partileri daha da sağa çekiyorlar. Avrupa Birliği üyesi ülkeler, kriz içinde AB yönetiminin ve Avrupa mali sermayesinin (“Yuvarlak Masa”nın) iradesinin, hatta Almanya’nın hegemonya projesinin ifadesi Avro kurallarının baskısı altında yerel ekonomi politikaları geliştiremiyorlar. Bu sırada işsizlik, yoksulluk artarken göçmenler gelmeye devam ediyor. Bu zeminde, AB karşıtı, yabancı düşmanı, milliyetçi akımlar taraftar kazanmaya devam ediyor. Başka etkenler de var. Merkez partilerin politikaları birbirine benziyor, muhalefet “uç partilere” kalıyor. Le Pen’in örneğinde olduğu gibi bu partiler,küreselleşme ve serbest piyasa karşıtı, kadın ve gay hakları bağlamındakimlik politikası, ekonomiye devlet müdahalesi, korumacılık vb. gibi genelde sol hareketlere ait talepleri programlarına ekliyorlar. Bu siyasi manevra ırkçı, yabancı düşmanı partilere, ulusal düzeyde, geleneksel işçi sınıfının, yerel pazara çalışan sermaye gruplarının, küçük işletmelerin, cinsel tercihi yüzünden ezilen grupların çıkarlarını savunma olanağı veriyor. Ancak, bu meşru taleplerin oluşturduğu karmaşık söylem,“yabancı düşmanlığı” gibi ırkçı bir “ana gösterge” (master signifier) altındabirleşince karşımıza, 20. yüzyıldan tanıdığımız faşist hareketin ideolojisi çıkıyor. “Tarih kendini tekrarlamaz derler” ama, en iyisi Mark Twain’in “tekrarlamaz ama, kafiyeli konuşur” uyarısını anımsamak…