Sosyal medyada kim nedir ne değildir anlamak pek zor. Aforizmaları herkes paylaşabiliyor. Özne ortada yoksa direkt söylenmemişse kimse üstüne alınmıyor. Yazdığım eleştirinin öznesini onu paylaşırken görebiliyorum çoğu zaman. . Halkın mezarları öyle ya da böyle seneler sonrasında ortadan kaldırılıyor. 4. neslini görebilen insanların sayısı pek az. Doğal olarak, bağ koğuyor, kimin mezarı neredeydi bilmek pek […]
Sosyal medyada kim nedir ne değildir anlamak pek zor.
Aforizmaları herkes paylaşabiliyor.
Özne ortada yoksa direkt söylenmemişse kimse üstüne alınmıyor.
Yazdığım eleştirinin öznesini onu paylaşırken görebiliyorum çoğu zaman.
.
Halkın mezarları öyle ya da böyle seneler sonrasında ortadan kaldırılıyor.
4. neslini görebilen insanların sayısı pek az. Doğal olarak, bağ koğuyor, kimin mezarı neredeydi bilmek pek mümkün olmuyor. Tanıyıp göremediğiniz birisiyle kurduğunuz bağında zayıflığından olsa gerek unutulup gidiyor sanırım. Soy ağacı tutsanız dahi duygusal bir anlam ifade etmeyebilir insana.
Diyeceğim, itiraz edecek kuşaklarınızın bağı zayıfladığında o mezarlarda ortadan bu rahatlıkta ortadan kaldırılıyor.
500 sene öncesinden kalmış olan mezarlar ancak kudretli ya da türbe olanlarındır, halkın mezarları değil.
Sanırım mezarlıklar müdürlüğünün savunusu da “böyle yapmasak tüm dünya mezarlığa döner” olabilir?
Eh bir yandan da satın alıyorsunuz mezarınızı. Tapunun da bir ömrü var demek ki.
Mezarlıklar eşitlenme yerleri.
İyi ya da kötü insan olsanız da kötü şeyler yazılmaz taşınıza.
Hakikati kim yazacak taşlarımıza?
Guy de Maupassant’ın hikayesinde; sevgilisini unutamayan adamcağız, geceyi onun mezarında geçirmeye karar verir. Nihayet el ayak çekilince, ölüler çıkarlar mezarlarından ve hakikati yazarlar mezar taşlarına…
Sevgilisinin mezar taşına “sevdi, sevildi ve öldü” diye yazdırmıştır
Mezarından kalkan sevgilisi, siler bu yazıyı ve “Sevgilisini aldatmaya giderken yağmura yakalanıp üşüttü ve öldü yazar.”
Nerden durup baktığınıza göre hakikat değişir mi?
Hakikat size göre bükülür mü?
Ya da onu öyle ya da böyle bükme gücüne sahip olanlar kudretini kaybettiğinde hakikat tekrardan ortaya çıkar mı?
Dün Marmaray’ın test sürüşlerine katılmış Başbakan
En çarpıcı kısmı ise söylediklerinin “Bir başka yönüyle de Marmaray aynı zamanda İstanbul’un 1500 yıllık tarihini ortaya çıkaran bir proje” dediği yer.
Çanak çömlekten tarihe giden yolculuk kısa sürdü.
Buna sevinmeli miyiz?
Bizzat sözün sahibinin dün niye öyle dedim bugün niye böyle dedim üzerine konuşması gerekmez mi?
İnsan kendi sözüne değer veriyorsa onun hak ettiği davranışları da yapması gerekmez mi?
Dün Roger Waters konserinde Hrant ve Gezi’de katledilenleri andı.
31 Mayıs’ta Gezi’de polis saldırısından kaçmaya çalışırken üzerimize devrilen ama aslında muktedirin kendi zulüm duvarının üstüne yıkılmasıyla başlayan süreç şimdi Roger Waters’in yıkılan duvarıyla devam ediyordu.
Sanırım artık o da ‘Roger baba’ kategorisindedir. En azından benim için öyledir. İki gözümdür artık.
Nihayet ona bile söylenen oldu direnişi desteklediği halde. Sürekli sorun arayanlar yine bulmuştu! Biletlerin pahalılığını söyleyerek bir para kazanma çabası olarak gören de vardı, bunun bir halkla ilişkiler ve pazar çalışması olduğunu düşünen de…
Doğrudur pahalıdır biletler. Direnişin yanında olan esnaf da direnişe destek işinden iyi para yaptı deyin de teori tamamlansın böylece.
İlk önce uzay gemisi projemiz var ve onu kıskanıyorlar ile başlamıştı her şey. Gezi eylemlerini batının kıskançlık projesi olarak tanımlamışlardı. Nihayet dün Burhan Kuzu; Almanya’nın İstanbul’a yeni yapılacak havaalanını kıskanma projesi olarak izah etti.
Hayatı sürekli bizi kıskanıyorlar diye izah edenlerin Libya’da, Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta neyi kıskandıklarını da izah etmeleri gerekmez miydi?
Elbette bu yollu açıklamalar bizzat protesto edenleri nesneleştiren, kendi akıllarıyla fikirleriyle hareket edemedikleri propagandasının zeminini yapıyor onlar açısından.
Oğuz Atay “Batı değerlendirir, doğu ise sever” demişti.
Bu haliyle muktedirde bizi değerlendirip duruyor. Biz ise sevmiştik sadece.
Hep bizi kıskanıyorlar.
Korkarım Roger Waters’ı da, İsmail Türüt’ü kıskanıyor diye izah ederler.
Nasılsa hakikat bizzat ölenlerin kendi elleri tarafından yazılacak mezar taşlarına.
İyi bakın ne yazıyor oralarda.
Ama halkın mezarları seneler sonrasında dahi yıkılıyorken ‘hakikat’ yine ve yine sadece kudretlilerin hiç bir zaman yıkılmayacak mezarlarında kalıyor.
Madem mezar taşlarımıza yazamayacağız hakikati, yaşarken yazalım öyleyse.