Geçtiğimiz günlerde TRT1’ de hamile kadınların sokakta dolaşmasının ‘terbiyesizlik’ olduğu söylenerek devlet kanalı eliyle alenen kadın düşmanlığının yapılması dikkat çekiciydi. İftar saatindeki bir programa konuk olarak katılan Av. Ömer Tuğrul İnançer’in Şeyh Vefa’nın menkıbelerinden bahsederek bu sözleri bu denli pervasızca ve pişkinlikle dillendirmesini AKP Hükümetinin iktidarı boyunca kadın düşmanlığında sınır tanımayan söylemleri ve uygulamalarından kopuk […]
Geçtiğimiz günlerde TRT1’ de hamile kadınların sokakta dolaşmasının ‘terbiyesizlik’ olduğu söylenerek devlet kanalı eliyle alenen kadın düşmanlığının yapılması dikkat çekiciydi. İftar saatindeki bir programa konuk olarak katılan Av. Ömer Tuğrul İnançer’in Şeyh Vefa’nın menkıbelerinden bahsederek bu sözleri bu denli pervasızca ve pişkinlikle dillendirmesini AKP Hükümetinin iktidarı boyunca kadın düşmanlığında sınır tanımayan söylemleri ve uygulamalarından kopuk ele almak mümkün değil. Görünen o ki, AKP zihniyeti her türlü zehirli ve şiddete teşvik eden fikrin üzerinde boy verdiği verimli bir toprağa dönüşmüştür.
AKP’nin ataerkil, muhafazakar bir parti olduğunu, tüm topluma yansıyan gerici ve faşizan politikalarının kadında somutlaşmış halinin kadın bedeninin kontrolünde ve kamusal alana özgürce katılımını ortadan kaldırmada billurlaştığını, daha da ötesi kadın kıyımına yol açtığını bilmeyenimiz yok artık. Erkek egemen zihniyetin kadına biçtiği geleneksel ‘çocuk doğurma’ ve ‘ev hanımı’ olma rolü AKP’nin bu politikalarıyla daha da pekişirken, kadına yönelik şiddet ise artış göstermiş, her alanda her türden tecavüz, işkence, baskı ve tutuklamalar zirve yapmıştır. Dini argümanlarla ‘kadınlarla erkeklerin eşit olmadığının’ defalarca dile getirildiği bu ülke siyasetinde cinsiyet ayrımcılığı azaltılmadığı gibi cinsiyetçilik ve cinayet üreten bir dil ülkenin başbakanı tarafından bizzat üretilmiştir. Yine tecavüz mağdurlarının bile kürtaj hakkının elinden alınmasının tartışıldığı, mahkemelerin bu tip davalardaki skandal açıklamaları ve kararlarıyla tecavüzü neredeyse meşrulaştırdığı ve tecavüzcüleri koruduğu zamanlardayız maalesef. Bu vicdan yaralayıcı durumun en son örneğini ise Balıkesir’in Edremit ilçesinde 16 yaşındaki zihinsel engelli bir kızın 44 gün boyunca 3 erkek tarafından cinsel istismara uğradığı olayın kararında yaşadık, zira tecavüzcüler benzer örneklerden bildiğimiz gibi serbest bırakıldı. Yine kimi verilere göre son 15 yılda 241 polis, 91 asker, 17 özel timci, 15 korucu ve 45 gardiyan tecavüzden yargılanmış ve hiçbiri ceza almamıştır.
Ortada bir gerçek var; ataerkil toplumsal düzenin temeli ailedir. Aile ataerkil zihniyetin ideolojik aracı olurken erkek ise aile içinde devletin temsilcisi olmuştur. Kadın her şeyden önce annedir ve soy sürdürücüsüdür bu tabloda. Devlet aile ve erkek üçlüsünün kıskacında yok sayılan kadındır her zaman. İşte AKP tam da böylesi bir altyapıyla politikalarını belirlemiş, erkeğin kadın adına konuştuğu ve kadının ikinci sınıf olduğu bir parti olmuştur. Bu zeminde kadın itaatkar, terbiye edilmiş bir metafordur artık. Sadık, fedakar eş ya da anne imgesidir. Kadını aile dışında yok sayan, toplumun yarısını temsil eden kadının yaşam hakkını ailenin, dolayısıyla devletin bekasına kurban eden ve bundan rahatsızlık duymayan bir bakış açısıdır bu. Öyle ki hükümet programında; ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine dönük kanun ‘Aile içi şiddetin önlenerek, aile bütünlüğünün korunmasını amaçlanmaktadır’ diye ifade ediliyor. Yani kadına yönelik şiddeti önleme çalışması bile kadının özgür yaşam hakkı için değil, ailenin bekası içindir. Doğal olarak bu düşünce yapısı, kadınların kaç çocuk yapacağı, kürtaj olup olmayacağına, nerede ve nasıl bulunacağına karar vermek isteyen, kadını koca evine, baba evine ve ceza evine hapseden, kadının şiddet görmesinin nedenini yine kadında arayan, kadınlar açık giyinirse elbette tecavüze uğrar, diyen bir zihniyettir ve toplumun her alanına dikte edilmeye çalışılmaktadır.
Bu bakımdan Tuğrul İnançer’ in hamile kadınların sokakta dolaşmalarına ilişkin cinsel şiddet ve kadın düşmanlığı içeren yorumlarıyla, hamilelerin sosyal hayatının kısıtlanması gerektiğine ilişkin düşünceleri dayanaksız değildir, gıdasını bu arka planda boy veren zehirli, öldürücü zeminden almaktadır. Hal böyle olunca bizzat erkek devleti tarafından korunan tecavüzcüler, katiller, tacizciler ve işkencecilerin sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşması ‘terbiyesizlik’ olmamakta ama baba evi, koca evi ve ceza evinden çıkıp sokaklarda en doğal insani hakkı olan dolaşma hakkını kullanmak isteyen kadınların, ya da hamile kadınların durumu ‘terbiyesizlik’ olmaktadır.
Sanırım erkek aklının uydurduğu ve bir realiteye dönüştürmek istediği dehşet verici atmosfer bu olsa gerek!