Bir kişi devlete taş atıyorsa bu basit bir suç olabilir. Ama bir toplum taş atıyorsa bu politik bir eylemdir.” – Ulrike Meinhof Gezi Parkı Direnişi veya belki de ileride anılacak olan adıyla Haziran Direnişi’nin Türkiye ve dünya gündemi ve tarihindeki hak ettiği yeri, kendisi hakkında yazılabilecek uzun, süslü ve karmaşık analizlerin aksine sade. Direniş, hiçbir […]
Bir kişi devlete taş atıyorsa bu basit bir suç olabilir. Ama bir toplum taş atıyorsa bu politik bir eylemdir.” – Ulrike Meinhof
Gezi Parkı Direnişi veya belki de ileride anılacak olan adıyla Haziran Direnişi’nin Türkiye ve dünya gündemi ve tarihindeki hak ettiği yeri, kendisi hakkında yazılabilecek uzun, süslü ve karmaşık analizlerin aksine sade. Direniş, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı kadar kökten değişimlere yol açarak kazandı. Bu direnişi, toplumun apolitik görülen “çiçek çocuklarının” bir gece sabaha karşı polis şiddetine maruz kalması sonucu, sıradan vatandaşın(!) barikatlarda politize olduğu ve isyan-ayaklanma halini alan bir hareket olarak görebiliriz.
Nasıl barikat kurulacağından tutun da, marjinalin ne olduğu, provokatörün kime dendiği, medyanın kime ve neye hizmet ettiği, sermaye ve devletin ne kadar saldırganlaşabileceği gibi daha uzatabileceğimiz toplumca bilinmeyen birçok soruya bu direniş cevap verdi. Bunun gibi daha milyonlarca kelime kullanılacak ve derinlemesine analizler yapılacaktır. Artık önemli olan bundan sonrası konuşmaktır.
Taksim’in polisi tarafından “işgal” edilmesi sonrasındaki süreçte başlatılan mahalle forumları toplumun tüm kesimlerini kucaklamalıdır. Bu forumlar geçmişin tüm yanlışlarını kabullenmeli ve özeleştiri vermelidir. Tarihsel bir olgu olan sınıf kavgasını ve yeni toplumsal mücadeleleri ifade edebilecek bir kurguya sahip olmalıdır. Tarihimizde önemli bir yeri olan 1908 devrimi (ya da 2. Meşrutiyet), halkıyla, basınıyla, çalışkan meclisiyle, partileri ve cemiyetleri ile bu topraklara çok şeyler katmış ve bu devrimde çoğulculuğun renkliliğinin ilk örnekleri verilmiştir. Zengin, düzeyli, toplumu dahi meşgul eden ve en önemlisi Cumhuriyete öncülük eden ideolojik tartışmalar bu dönemde temellenmiştir. Fakat ne yazık ki İttihat ve Terraki Cemiyeti, önce dinci katmanlarla Ermenileri, Süryanileri vs “temizlemiş” Cumhuriyetle dindarları, Kürtleri, komünistleri, kısacası beraber yola çıktığı kesimleri baskı altına almış, sürgüne yollamış, katletmiştir. Bir kez daha bu oyuna gelmemek adına dikkat etmeli ve bu forumlarından doğabilecek halk meclislerini bu kurguyla örgütlemeliyiz.
Hakikatleri araştırma komisyonlarına halkın da katılımıyla şeffaflaştırılması ve bu komisyonların yeniden yapılandırılmasının kanalları, tarihimizle ve en önemlisi de kendimizle barışmamız için açılmalıdır. Sermayenin doğaya olan saldırılarının engellenmesini ve tüm dünyanın ortak kullanımında olan kıyıların, ormanların, denizlerin, nehirlerin, derelerin, meraların ticarileştirilmesinin önünün kesilmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması için baskı oluşturulmalıdır. Bütün bunlardan önce, Gezi Parkı Direnişi’nin en önemli karakteri olduğunu düşündüğüm ezen–ezilen kavgasının bir sonucu olarak devlet kavramının her yerde, her koşulda ve her an tartış(tır)ılması gerektiği kanaatindeyim. “Devlet baba” kavramının yıkılarak sermaye–devlet ilişkisinin deşifre edilmesiyle geleceği çok daha rahat örgütleyebileceğimizi düşünüyorum. Devletin toplumun örgütlendiği en üst kademe olduğu gerçeği hatırlatılmalı ve gittikçe kendini açığa vuran “Suni Denge” ve onu meydana getiren devletin tüm ideolojik aygıtları parçalanmalıdır. Ancak bu şekilde toplumun her kesiminin kendisini ifade edebildiği, kimsenin kimseyi ötekileştirmediği ve yalnızca tüketimde değil üretimde de komün bir hayatı örgütleyebildiğimiz, tekrar doğaya ve kendimize dönerek insan olabildiğimiz bir hayatın olduğu kolektif bir toplumu örgütleyebiliriz.
Kaynakça:
Aykut Kansu, 108 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009
Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımları -I- (1908-1925), İletişim Yayınları, İstanbul, 2009
Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımları -I- (1925-1936), İletişim Yayınları, İstanbul, 2009
Mahir Çayan, Bütün Yazılar, Boran Yayınevi, İstanbul, 2004