Çok şaşırmıştım, çocukluk yıllarımda kitapları yeni yeni incelemeye başladığımda. Kitabın sırtına yazmışlardı: “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” Hayatım boyunca unutmadım bu sözü. Sonra şarkı sözü oldu. İyice pekişti belleğimde Bir insanı sevmek birden bire her şeyin anahtarı oluvermişti, düşünce dünyamda. Annemi, babamı, ağabeylerimi, ablamı; hatta komşularımı, onların çocuklarını seviyordum. O zaman bende bir şeyler […]
Çok şaşırmıştım, çocukluk yıllarımda kitapları yeni yeni incelemeye başladığımda. Kitabın sırtına yazmışlardı: “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Hayatım boyunca unutmadım bu sözü. Sonra şarkı sözü oldu. İyice pekişti belleğimde
Bir insanı sevmek birden bire her şeyin anahtarı oluvermişti, düşünce dünyamda. Annemi, babamı, ağabeylerimi, ablamı; hatta komşularımı, onların çocuklarını seviyordum. O zaman bende bir şeyler başlamalıydı ama başlayacak olan ne ki diye soruyordum kendi kendime.
Şimdi şöyle düşünüyorum da ben farkına varmadan hayatıma yön vermiş sevgi. Nasıl mı? Haksızlığa pek gelemiyorum, göz yumamıyorum. Aman bana ne, bana dokunmayan yılan bin yaşasın da, diyemiyorum. Ne hali varsa görsünler de diyemiyorum. Gördüğüm yanlışa göz yumup kendi işime de bakamıyorum.
Bu yüzden beni seven de var sevmeyen de. Fakat çoğunlukla takdir de ediliyorum hani, kendime hiç kimsenin dert etmediğini dert edindiğim için.
Modern çağın şövalyesiyim sanki. Don Kişot’um ben, saldırırken geçmiş zamanın alametlerine yeninin kuruluşunu getirmek gayesiyle. Eski düzen otorite tutkunlarına karşı demokrasiyi yaşama gayesiyle suya, copa, gaza bile kafa tutmam ondandır. Ben severim insanı. İnsanı sevdiğim içindir ki havayı, suyu, ağacı da severim. Bu sevdiklerime ulaştığım sürece de kendimi özgür ve mutlu duyumsarım.
Bilirim ben havanın, suyun, ağacın varlığım için ne derece önemli olduğunu. Varlığım için önemli olması da gerekmez bir canlının yaşaması için; çünkü bilirim o da bu doğanın bir parçasıdır ve onun da bu dünya üzerinde yaşama hakkı vardır.
Bilmek, bilmek dediğim zaman da aklıma hep, öğrencilik yıllarımda okuduğum bir kitabın-Erich From, Sevme Sanatı- arka kapağında yazan cümleler gelir.o zamanlar bu cümleleri okuduğumda çocukluğumdan gelen cümlenin eksik kalan yanlarını tamamladığını hissettim ve kendimden umutlandım. Beni umutlandıran cümleler şunlardı:
“Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlamaz. Hiçbir şey anlamayan değersizdir.Oysa anlayan kişi farkına varır, görür… Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır.”
Kimi insanlar doğayı tanır, bilir ve sever. Varlığını güzelleştiren, varlığına anlam katandır çünkü o. Bu yüzden de onlar sevdikleri için bir şeyler yaparlar. Onlara karşı kendisini sorumlu hissederler, onları sayarlar. Değişmelerinin ve gelişmelerinin önünü açar. Onu kendisi gibi olmaya zorlamaz, belki de kendisi ona benzer ya da ikisi de birbirini değiştirir farklılıkta bir benzerlik yaratırlar. Yarattıklarının özünde ortak emekleri vardır. Anıları vardır. Bilinçleri vardır. Kimlikleri vardır… Kendileridir kısacası. Kendilerini de her zaman korumak isterler, her ne pahasına olursa olsun korumak.
Ya sevmeyenler? Onlar mı? Onlara şu söylenenebilir:
Vurun ulan vurun?
Siz alışıksınızdır vurmaya…
Ben de kolay kolay ölmemeye…