Ülker grubunun el attığı “ucuzcu market” sektörü, yoğun emek sömürüsüyle büyürken, sunduğu ucuz mallarla emeğin yeniden üretim maliyetini de “ucuzlatıyor” İki yıl önce Şok marketlerini Koç grubundan alan Ülker’in çatı şirketi Yıldız Holding, şimdi de Diasa market zincirini Sabancılardan satın aldı. Ülker, bin 200’ün üzerinde marketi olan Dia’yı alınca 2 bin 500 market sayısına ulaşacak. […]
Ülker grubunun el attığı “ucuzcu market” sektörü, yoğun emek sömürüsüyle büyürken, sunduğu ucuz mallarla emeğin yeniden üretim maliyetini de “ucuzlatıyor”
İki yıl önce Şok marketlerini Koç grubundan alan Ülker’in çatı şirketi Yıldız Holding, şimdi de Diasa market zincirini Sabancılardan satın aldı. Ülker, bin 200’ün üzerinde marketi olan Dia’yı alınca 2 bin 500 market sayısına ulaşacak. Böylece Ülker ucuzcu marketler sektöründe (discount market) ikinciliğe yükselecek. Sektörün lideri BİM’in 3 binin üzerine marketi bulunuyor.
Konu basının gündemine Murat Ülker’in marketlerde içki satışına son vereceklerine dair sözleriyle girebildi ancak bunun ötesinde ucuzcu marketlerdeki tekelleşme dikkat çekici boyutlara ulaşıyor. Bu tekelleşme en çok yerel dükkanları tehdit ediyor. Murat Ülker “Ben bakkal dükkanı açmıyorum, satılan bir market zincirini bünyemize katıyoruz” diyor ancak gerçek pek de onun göstermek istediği gibi değil. Türkiye’ye özgü olarak mahalle aralarına dek uzanan ucuzcu marketler, düşük fiyatlarıyla bakkalları yok ediyor.
Ucuz ürün=Ucuz emek
Ucuzcu marketlerin en önemli sırrı emek gücünü oldukça ucuza getirmeleri. Marketlerde çalışma saatleri çok uzun. Haftanın bazı günleri çalışma süreleri fiilen 12 saati dahi aşabiliyor. Sektörde part-time çalışma da çok yaygın. Ancak birçok markette part-time çalışanlar ise 5 saat diye işe alınıp, asgari ücretin altında para alıyorlar ancak çeşitli gerekçelerle çalışma süreleri 7-8 saate kadar çıkarılıyor. Böylece neredeyse tam gün çalışıp part-time ücreti alıyorlar.
Uzun çalışma saatleri çoğunlukla fazla mesai olarak işçiye geri dönmüyor. Birçok markette öğle tatili bile yok ve çalışanlar dönüşümlü olarak yemeğe çıkıyorlar, bazen bunu bile yapamayarak market ürünlerini atıştırıyorlar. İzin günleri genellikle hafta içi, kimi marketlerde iki haftada bir olabiliyor. Tatil günlerinde telefonla aranıp işe çağırılmak da çok sık rastlanan bir durum. Sektörün lider marketlerinde aynı işçiyi kasada, depoda, temizlik yaparken ya da rafları düzenlerken görebiliyorsunuz. Üstelik işçilerin tüm bunları yaparken müşterilere güler yüzlü davranıp davranmadıkları kameralarla kontrol altında tutuluyor.
Marketlerde çalışan işçiler, ürünlerin satışından da sorumlular. Örneğin son kullanma tarihi geçmiş ürünlerin bedeli bir çok markette işçilerin ücretlerinden düşülüyor. Böylece son kullanma tarihi geçmeden ürünü satmakla, raf düzenini buna göre ayarlamakla, ömrünün sonuna yaklaşmış ürünleri ön sıralara dizmekle görevli işçiler, bunu “gereği gibi yapmadıklarında” cezalandırılmış oluyor. Çalınan ürünlerin bedeli de birçok markette işçilerden düşülüyor ve bunun nedeni “işçilerin hırsızlık yapmasının önlenmesi” olarak meşrulaştırmak isteniyor.
Yoğun emek sömürüsünün olduğu ucuzcu market sektöründe üst sıralara oynamak için işyerlerinde sendikalaşmanın engellenmesi gerekiyor. Nitekim Ülker grubu, Şok marketlerini satın alır almaz ilk iş olarak işçileri Tez-Koop-İş sendikasından istifa etmeye zorladı. BİM ise İslami kimliği kullanarak sömürünün üstünü örtmeye çalışıyor.
İşçiler için kalitesiz ürün
Ucuz emek ile büyüyen ucuzcu market sektörünün en önemli işlevlerinden biri, ülkedeki ücretler genel seviyesinin baskılanmasını sağlamak. Bilindiği gibi emeğin değişim değeri, yani ücreti emeğin yeniden üretim maliyeti ile belirlenir. Buna göre emeğin asgari geçim maliyetlerinin düşürülmesi, emeğin ucuzlatılmasını da kolaylaştırır. Türkiye’de emek hızla değersizleştirilirken, ucuzcu marketler “yeniden üretim” sorununa da bir çözüm olarak öne çıkıyor. Bu marketlerin ucuzluğu az sayıda işçiyi düşük ücretle çok çalıştırmak dışında başka yöntemler de sağlanıyor. Mağaza içi düzenlemeler ve raflar sınırlı oluyor. Düşük gelir gruplarından müşteriler hedeflenerek bunlara düşük kaliteli ürünler satılıyor.
Kalitesiz ürünlerin önemli bir bölümünü, yine ucuz emekle üretilmiş kendi markaları olan ürünler oluşturuyor. Ayrıca raf ömürleri uzun (katkı maddesi bol) sağlıksız gıda ürünleri satılıyor.
Market patronlarının rol modeli: Wal-mart
Ucuz emeğe dayanan ve emek gücünü ucuzlatan bu sektörün sembolü ABD tekeli Wal-Mart. Dünyanın 2011’deki en büyük, 2012’de üçüncü büyük şirketi bir otomobil veya bilişim firması değil, ucuzcu marketlerin en büyüğü Wal-Mart idi. Sektördeki en yakın rakibinden dört kat büyük geliriyle Wal-Mart’ın cirosu en yakın dört takipçisinin cirosunun toplamından fazla.
2 milyonun üzerinde işçi çalıştırmasıyla övünen Wal-Mart, güvencesiz çalıştırmanın ve proleterleştirmenin kalelerinden biri. Wal-Mart gittiği yerlerdeki daha küçük marketleri ve dükkanları bitirmek için çok ucuz bir fiyat stratejisi izliyor, bu rakipler elenince de fiyatları yükseltiyor. Wal-Mart’ın bu yolla istihdam ettiği her iki kişiye karşılık üç kişilik işi yok ettiği ifade ediliyor. Bu nedenle Wal-Mart “ucuz fiyat”ın, yüksek toplumsal maliyetlerle sağlanmasının simgesi haline gelmiş durumda.
Ucuzluğu nedeniyle, ABD işçi sınıfının geçim maliyetlerinin düşürülmesinde büyük etkisi olduğu ifade edilen Wal-Mart, işçilerinin çalışma koşulları nedeniyle de kötü bir şöhrete sahip. ABD’de ve Wal-Mart’ın faaliyet gösterdiği diğer ülkelerde, istihdamda “kuralsızlaştırma” yerine“Wal-Martlaşma” kavramı yaygın olarak kullanılıyor. Joseph Contreras’ın Sendika.Org’da yayımlanan bir yazısında Meksika’da 150 bin işçiyi istihdam eden Wal-Mart’ın bu ülkeye sadakayla işçi çalıştırma sistemini getirdiği anlatılıyor. Wal-Mart yaşları 14-16 arasında değişen yaklaşık 19 bin çocuğu, okul çıkışlarında, özellikle sebze reyonlarındaki paketleme gibi işlerde çalıştırırken, bu çocuklara beş kuruş bile ücret ödemiyor! Bu çocukların “gönüllü” oldukları iddia ediliyor ve paketleme karşılığı müşterilerin bahşiş vermesi rica ediliyor. Wal-Mart bu konudaki eleştiriler karşısında bu çocukları ücret karşılığı çalıştırmadığı için suç işlemediğini iddia ediyor.
Wal-martlaşmaya karşı direniş
Wal-Mart’ın çalışanlarının arasında göçmenler ve kadınlar ağırlığı oluşturuyor. 2004’te kadın işçilerin açtığı toplu bir davayı kaybeden Wal-Mart’ın kadın işçilere ayrımcılık yaptığı tescillenmişti.
Wal-Mart işçileri sadece davalarla değil fiili mücadelelerle ve grevlerle de vahşi emek sömürüsüne direnmeye başladı. Ekim 2012’de önce Kaliforniya’da sonra da İllionis’de mücadele bayrağı açtı. “Daima ucuz fiyat” sloganını “Daima düşük ücret” olarak değiştirerek dövizlere yazan binlerce işçi işlerine gitmediler. Direnişlerin ardından şirketin çalışma koşullarında kısmi iyileşmelere gidildi..
Böylece güvencesiz, esnek çalıştırılan, çoğunlukla göçmen ve kadınlardan oluşan Wal-Mart işçileri, örgütlenmesi imkansız gibi gösterilen “yeni işçi sınıfının” mücadele olanaklarının da simgelerinden oldu. Wal-Mart işçileri ABD’de yeni bir işçi hareketinin doğumunun işaretlerinden birini verdi.
Ülker grubunun Wal-Mart’tan öğreneceği çok şey olduğu gibi, Türkiye emek hareketinin de Wal-Mart işçilerinin direnişinden ilham alacağı çok şey var. Evet güvencesizler örgütlenebilir ve güvencesizliğe karşı mücadele işçi sınıf hareketinin temel gelişme kanalı olmaktadır.