PKK’nin “geri çekilmesi” sıradan bir olay değildir. PKK, öyle zar zor bulduğu mağaralardan, derme çatma sığınaklardan, “külli verimsiz” bozkırlardan ya da nefessiz kaldığı yer altından geri çekilmemiştir. Yayılarak konuşlandığı, alan tuttuğu ve tuttuğu alanda halkla birlikte yeni bir toplumsal model/yaşayış (devlet değil) oluşturmaya çalıştığı bir coğrafyadan geri çekilmiştir. Bu “çekilmenin” 30 yıllık tarihi yolculuğu, sosyal […]
PKK’nin “geri çekilmesi” sıradan bir olay değildir. PKK, öyle zar zor bulduğu mağaralardan, derme çatma sığınaklardan, “külli verimsiz” bozkırlardan ya da nefessiz kaldığı yer altından geri çekilmemiştir. Yayılarak konuşlandığı, alan tuttuğu ve tuttuğu alanda halkla birlikte yeni bir toplumsal model/yaşayış (devlet değil) oluşturmaya çalıştığı bir coğrafyadan geri çekilmiştir. Bu “çekilmenin” 30 yıllık tarihi yolculuğu, sosyal kültürel şekillenişi, moral manevi getirileri, toplumsal hukuku, yaşayışı ve ahlaki normları vardır.
***
PKK çekilmiştir. Ancak bu çekilme çözümü kolaylaştıran “askeri bir çekilmedir.” Kültürel değil, fizikseldir. Fiziksel olan, geri çekilmekte olandır. Kültürel olan; toplumsallaşmış olan, yani geride kalan, “taşınmaz”olandır. Değişen halk ve toplum gerçeğidir.
Bunun için “gidenin” “kim” “kalanın” “ne” olduğunu iyi bilmek sonrasını da buna göre belirlemek, adımları buna göre atmak gerekir.
Yoksa müstemleke mantığıyla olmaz.
Tediple hiç olmaz.
İstense de başarılmaz.
İktidar eğer “kötü niyetli” ise (umarım değildir) fiziksel boşluğu doldurabilir. Dağ-bayır asker yürütebilir. Dağları ovaları tutabilir.
Ancak kültürel olarak dolduramaz. Dolduramaz çünkü halk kolektifinin ürünü olan demokratik kültür, demokratik yaşam, yaratı ve alışkanlıklar, hukuk ve ahlak “taşınmazlar” arasındadır. İçseldir. Halkın koruması altındadır. Tediple geriletilmeyecek, yozlaştırılmayacak kadar güçlüdür.
***
Bundandır ki halk Şemzinan’da, Dersim’de ve daha birçok yerde yeni karakol yapımlarına, kontrol noktalarına karşı çıkmakta, tepki vermektedir. Yeni bir tedip ve onu müteakip asimilasyon harekatının fiziksel koşullarını, bir tür alt yapısını oluşturan uygulamaların durdurulmasını; bunu besleyen politikalardan vazgeçilmesini istemektedir.
Haklı demokratik bir taleptir bu…
Demokrasi hareketine, bu hareketin yarattığı kültüre, yaratılarına, geleceğine sahip çıkmaktır. Ayrıca Kürt halkının yönü de yüzü de çözüme dönüktür. İktidar da bu iddiadadır.
O halde hiç kimse böyle bir süreçte; halkın sosyal hayatını, üretim, ulaşım gibi etkinliklerini doğrudan etkileyen ve “savaş hali” içinde tutan askeri kuşatmayı doğal karşılayamaz. Çözüm, yeni karakolları, yeni arama tarama noktalarını reddeder. Müstemlekeci mantığa karşı çıkar. “Savaş hali”ne son verdirir. “Savaş durumunun” gerekli kıldığı tüm organizasyonları, paramiliter güçleri dağıtır. Yayla, köy, mıntıka yasağını bitirir. “Askeri bölge”, “yasak alan”, “güvenlik bölgesi” altında yürütülen “insansızlaştırma” politikalarına son verir.
Hak ve özgürlüklerin önünü açar. Halk inisiyatifi’ne halkın kendi kendini idare etmesine olanak tanır.
* * *
Kürt çoğunluğunun iktidardan beklediği de budur.
Olmuyorsa; çoğunluğun beklentileri yükselen yeni karakol ve güvenlik merkezleri arasında kaybolup gidiyorsa “karakollaşma” gibi özel uygulamalar devam ettiriliyorsa, halkın demokratik barişçıl tepki vermesi doğaldır.
İktidar da bastırmak yerine anlam vermeyi, dikkate almayı tercih etmelidir.
Kürt coğrafyası “savaş coğrafyası” olarak kaldıkça “güvenlik bölgesi” statüsünde tutuldukça “normalleşme” denen şeyin “toplumsal anlamı” olmayacak, iktidar açısından sadece “yakın tehdidin kalkması” anlamına gelecektir. Dolayısıyla iktidar, “teşvik politikalarına” değil, coğrafyayı savaşın ve şiddetin fiili, fiziki, askeri, ekonomik, sosyal ve idari kalıntılarından arındırmaya öncelik vermelidir.