1977 Türkiye’de kapitalizmin kriz yaşadığı yıllardır. Çünkü kapitalizm geliştirilmeye çalışılsa da toplumsal kültür kapitalizme elverişli değildir. Türkiye’de hala toplumcu kültür hakimdir. Bu da işçilerin, köylülerin, gençlerin, memurların örgütlenmeye yatkınlığı anlamına gelmektedir. Nitekim bu toplumsal kültür 1970’li yıllarda solun örgütlenmesine zemin sunmuştur. Deniz’lerin, Mahir’lerin ve İbrahim Kaypakkaya’ların toplumda yarattığı etkiyle birlikte sol güçler her yerde örgütlenmeye […]
1977 Türkiye’de kapitalizmin kriz yaşadığı yıllardır. Çünkü kapitalizm geliştirilmeye çalışılsa da toplumsal kültür kapitalizme elverişli değildir. Türkiye’de hala toplumcu kültür hakimdir. Bu da işçilerin, köylülerin, gençlerin, memurların örgütlenmeye yatkınlığı anlamına gelmektedir. Nitekim bu toplumsal kültür 1970’li yıllarda solun örgütlenmesine zemin sunmuştur. Deniz’lerin, Mahir’lerin ve İbrahim Kaypakkaya’ların toplumda yarattığı etkiyle birlikte sol güçler her yerde örgütlenmeye başladı. Kısa sürede solun yükselişi durdurulamaz hale geldi. Bu ortamda solun yükselişini durdurmak için faşist ve kontrgerilla örgütlenmeler devreye konuldu. İşte daha sonra sağ-sol çatışması olarak anılan şey budur.
1977 1 Mayıs’ı Türkiye’de solun yükselişe geçtiği ve her alanda etkisini artırdığı yıllardır. 1 Mayıs Katliamı sol içindeki parçalanmaları derinleştirmek ve solun imajını toplumda olumsuz hale getirmek ve toplumun ürkütülmek istendiği bir dönemde gerçekleştirilmiştir.
1 Mayıs öncesi ortamı bilen, Beşiktaş kortejinde saatlerce bekleyen, 1977 Katliamı’nın yapıldığı saatlerde tam da Taksim heykelinin yanında bulunan, 1 Mayıs alanında polis ve jandarmayla taşlı sopalı kavganın içinde olan, Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye kadar polis ve jandarma saldırısını yakından gören biri olarak şunu söyleyebilirim ki, 1 Mayıs saldırısıyla sol güçlere ve halka gözdağı verilmiştir. 1 Mayıs kesinlikle devletin derinliklerinde planlanmış bir olaydır. 6 Haziran 1977 seçimlerine yakın günlerde bu katliamın yapılması bu tezgahın seçimle de bağını göstermektedir.
1977 1 Mayıs’ından sonra sola yönelik her türlü saldırı arttırılmasına rağmen sol dağınık ve politik öngörüden yoksun olsa da gelişmesini sürdürmüştür. 1977 yılı ve sonrası Kürt Özgürlük Hareketi’nin de yükselişe geçtiği yıllardır.
1977 1 Mayıs’ında beş yüz bin insan meydana toplanmıştı. Eğer 1 Mayıs öncesi yürütülen psikolojik savaş olmasaydı bu rakam bir milyonu bulabilirdi. Tabii ki psikolojik savaşa yol açan o zamanki kimi sol grupların karşılıklı tutumlarıydı. Bu ciddi bir biçimde eleştirilen ve değerlendirilen bir konudur. Ancak katliam tamamen sol güçlere ve emekçilere yönelik bir komplodur. Arkasında o dönemin sermaye güçleri de vardır. Solun gelişmesi, işçi sınıfının örgütlü hale gelmesi ve yaygın grevler, Türkiye’de gelişen kapitalizme sıkıntı yaşatmaktadır. 1 Mayıs katliamı bu sıkıntı içinde olan sermaye çevrelerinin de arkasında olduğu bir katliam olarak gerçekleşmiştir. Ancak o yıllarda ne yapsalar da solun yükselişi durdurulamazdı. Kapitalizm sıkıntı yaşamaya mahkumdu. Çünkü toplumsal yapı ve kültür kapitalizme uygun değildi. Sosyalizm ve ulusal kurtuluş hareketlerinin hala itibarlı olduğu bu dönemde Kürt Özgürlük Hareketi de yükselişe geçince, sadece gelişen kapitalizm değil, bizzat devletin kendisi de ciddi bir kriz içine girmiştir. Bu nedenle hem kapitalizmi krize sokan toplumsal kültürü başkalaşıma uğratmak ve solun gelişimini kırmak hem de devletin temel politikasına meydan okumak olan Kürt Özgürlük Hareketi’nin yükselişini bastırmak için 12 Eylül askeri darbesi gerçekleştirilmiştir. Bu darbenin ilk hamlesi 1 Mayıs saldırısıdır, ikincisiyse Maraş Katliamı’dır. Nitekim Maraş Katliamı’ndan sonra Kürt Halk Önderi yaptığı değerlendirmede bir askeri faşist darbenin yakın olduğunu ortaya koymuştur. Eğer sol güçler birleşmezse bu darbenin kaçınılmazlığını vurgulamıştır.
Türkiye solu bu durumu göremediği için 12 Eylül’e hazırlıksız yakalanmıştır. Sadece Kürt Özgürlük Hareketi bu durumu net gördüğü için yetersiz de olsa tedbirli ve hazırlıklı olmuştur. Kürt Özgürlük Hareketi’nin ayakta kalması ve 12 Eylül’den sonra kısa sürede yeniden mücadele eder hale gelmesi faşist askeri darbenin ayak seslerini erken hissetmesinden dolayıdır.
Bugün 1 Mayıs’larda solun zayıflığı ve yetersizlikleri tabii ki sorgulanmalıdır. 12 Eylül sola ve toplumcu tüm siyasal yapılara en büyük darbeyi 12 Eylül’den sonra bireyciliği geliştirip toplumu dağıtmayla vurmuştur. 12 Eylül en başta da toplum karşıtı bir darbedir. Toplumsal kültürü kapitalizme uygun hale getirme darbesidir. Bugün sol güçler neden örgütlenemiyor denebilir. Bu gerçek iyi görülmelidir. Bu aynı zamanda işe nereden başlanacağını da gösterir. Toplum gerçekten de atomize edilmiş ve örgütlenmeye yatkınlığı dağıtılmıştır. Zaten kapitalist sistem esas olarak da varlığını böyle ayakta tutmaktadır. Kapitalizmin toplumu dağıtarak geliştiği açıktır. Kapitalizmin gelişme kanunu budur. Tüketim toplumunu derinleştirmek için de bireyciliği derinleştirmek zorundadır.
Eğer sol ve tüm demokratik toplumcular gelişmek ve güçlenmek istiyorlarsa her şeyden önce kendilerinden başlamak üzere bireyciliğe karşı mücadele etmek durumundadırlar. Toplumcu zihniyet ve toplumsal yaşam kültürünü geliştirmeden solu, dolayısıyla mücadeleyi geliştirmek zordur. Bu nedenle Kürt Halk Önderi herkesin bir komünü olmalı, herkes bir komün içinde yer almalı çağrısında bulunmuştur. Bu konuyu o kadar ciddi görmektedir ki, komünü olmayana selam vermem demiştir.
Sosyalistler ilk önce kendilerini bireyci yaşamdan kurtarmalıdır. Bir taraftan solculuk yapılıyor, sosyalizmden söz ediliyor, ama diğer yandan bireyci bir yaşam yaşanıyor; kapitalizmin tüketim toplumuna dayalı yaşamın parçası olunuyor.
Kürt Özgürlük Hareketi açısından da özellikle toplumsal alanda bu yönlü sorunlar bulunmaktadır. Yüzbinler, milyonlar sokaklara dökülüyor, serhildanlara katılıyor, ama o düzeyde örgütlenme gelişmiyor. Çünkü bireyci kültürün gelişmesi insanları örgütlemeye yatkın olmayan duruma getiriyor. Belki fedakarlık yapıyor, bedel ödüyor, ama bireyci kültürün etkisinde olduğundan aynı düzeyde örgütlenmeye gelemiyor. Tüm sol güçlerin ve demokratik toplumcuların bunu aşması gerekiyor. 1 Mayıs gibi birlik, dayanışma ve mücadele gününde toplumcu kültürün, toplumcu yaşam anlayışının mücadelenin temel zihniyeti olduğu görülmeli; kapitalist modernist zihniyete karşı bir mücadele seferberliği başlatılmalıdır. Toplumu ve insanlığı ayakta tutma günü olan 1 Mayıs tüm emekçilere, halklara ve insanlığa kutlu olsun!