Kürt Halk Önderi Amed Newrozu’nda Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözüm manifestosunu duyurdu. Türk devletinin geçmişte ve bugün uyguladığı tekçi zihniyetin aşılarak farklı etnik ve dinsel toplulukların bir arada yaşadığı demokratik bir Türkiye’nin kurulması çağrısı yaptı. Tüm toplumsal kesimleri ve demokrasi güçlerini böyle bir Türkiye’yi yaratmak için çalışmaya çağırdı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin de demokratik mücadele […]
Kürt Halk Önderi Amed Newrozu’nda Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözüm manifestosunu duyurdu. Türk devletinin geçmişte ve bugün uyguladığı tekçi zihniyetin aşılarak farklı etnik ve dinsel toplulukların bir arada yaşadığı demokratik bir Türkiye’nin kurulması çağrısı yaptı. Tüm toplumsal kesimleri ve demokrasi güçlerini böyle bir Türkiye’yi yaratmak için çalışmaya çağırdı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin de demokratik mücadele döneminin geldiğini, bunun mücadeleyi bırakmak değil yeni koşullarda geliştirmek olduğunu vurguladı. Bu çağrıya çeşitli kesimlerden farklı tepkiler geldi. Bu çağrıyı destekleyenlerin yanında karşı çıkanlar da oldu. Bir kesim de kaygı ve kuşkularını belirten konumda bulunuyor. Biz Türkiye’nin bu önemli konusunda kaygı ve kuşkuyla hareket edenler üzerinde durmak istiyoruz.
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin en temel sorunudur. Türkiye’nin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel başta olmak üzere tüm politikalarını etkileyen en temel sorun Kürt sorunudur. Türkiye’de demokratikleşmenin gelişmemesi de bu konuyla bağlantılıdır. Şimdiye kadar Kürtler faydalanır diye demokratikleşme adımlarının atılmasından kaçınılıyordu. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümünde belli bir gelişmenin sağlanması demokratikleşmenin önünü de sonuna kadar açacaktı. Eğer Kürt sorununun çözümünde bazı gelişmeler olursa bu gelişmeler Türkiye tarihinde ve demokrasi tarihinde kesinlikle yeni bir dönem başlatacaktır.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin merkezinde PKK vardır. Bu açıdan Kürt sorununun çözümünde temel aktör PKK’dir. PKK’nin Lideri de Abdullah Öcalan’dır. Bu Liderlik 1988 yılından beri Kürt sorununun demokratik çözümünden yanadır. 1993 yılında ilk ateşkes gerçekleşmiştir. Şimdiye kadar da 8 defa ateşkes ilan ederek Kürt sorununun çözümü için zemin yaratmak ve adım attırmak istemiştir. Bu açıdan demokratik çözüm arayışı yeni değildir. Özellikle 2000’li yıllardan sonra devlet dışı toplumu özgürlük ve demokrasinin temeli sayan paradigma ile çözümü demokratikleşme çerçevesinde ele alan yaklaşımdan sonra bu eğilim ve çabası daha da artmıştır. Ancak buna fırsat ve imkan bulunamadığı için silahlı mücadelenin öne çıkması kaçınılmaz duruma gelmişti.
Türk devleti ve AKP hükümeti bir taraftan psikolojik savaş, diğer taraftan askeri ve siyasi saldırıları artırarak sonuç almak istedi. Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişi bu saldırıları kırdı. Ancak kendi çözümünü gerçekleştirecek kadar da sonuç alıcı olamadı. Aslında Kürt Özgürlük Hareketi demokrasi güçleriyle birlikte mücadele ederek devlete radikal adımlar attırmayı amaçladı. Bu çerçevede bir mücadele yürütüldü. Önemli düzeyde etkili olduysa da Türk devletine radikal adımlar attıramadı. İşte bu ortamda AKP hükümeti İmralı’ya heyet gönderince, Kürt Halk Önderi bu durumda demokratik çözüm hamlesi yapmanın ve AKP’ye adım attırmanın mümkün olacağını görerek silahlı güçlerin geri çekilmesi gibi radikal bir yöntemi de araç yaparak AKP’ye adım attırmak istedi. Devleti ve AKP’yi bir çözüm kulvarına sokarak Türkiye’de önemli gelişmelerin olacağı bir siyasi durum ortaya çıkarmayı hedefledi. Bu süreci böyle okumak doğrudur. Bu süreçte esas inisiyatif alan ve kendi projesini gündeme koyan Kürt Halk Önderi’dir.
PKK ve Kürt Halk Önderi devlete karşı en fazla mücadele eden güçtür. AKP’nin de bugünkü devletin karakterini de en iyi bilen konumdalar. Ama AKP hükümetinin bulunduğu ortamda demokratik çözüm arayışında olan da bu aktörlerdir. Neden AKP sorusunun cevabı açıktır. Çünkü AKP iktidardadır. Zaten Türkiye siyasi tarihi gerçeği tek partili dönem bir tarafa bırakılırsa hep sağ ve muhaliflerin iktidarda olduğu bir tarihtir. Radikal bir değişiklik olmadığı takdirde önümüzdeki dönemlerde de bu gerçek değişmeyecektir. Bu açıdan demokratik çözüm arayışlarının böyle bir hükümet zamanına rast gelmesi de anlaşılır bir durumdur. Kaldı ki eğer demokratik bir çözüm sağlanabilirse bu, devleti de AKP’yi de değiştirecektir. Eğer Kürt Halk Önderinin ortaya koyduğu süreç gelişirse bu da Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye demokrasi güçlerinin başarısı olacaktır. Çünkü Türk devletinin bu noktaya gelmesi bu güçlerin mücadelesiyle sağlanmıştır.
Eğer en temel aktör Kürt Halk Önderi ve PKK bir süreç başlatmışsa buna destek verilmesi gerekir. Sadece kaygıyla, kuşkuyla yaklaşmak, başlatılan bu süreci AKP’nin inisiyatifine bırakmak demektir. Eğer Türkiye’nin gündemine demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü girmişse bu gündem karşısında seyirci kalınamaz. Şu kuşku, şu kaygıyla bu sürecin içine girmemek, bu konularda kendini dışarıda tutmak olur ki, demokrasi güçlerinin böyle bir konumda olması çok yanlış olur. Bu açıdan tarihin bazı süreçlerinde müdahil olmak ve inisiyatif almak çok önemlidir. Anayasa ve yasalar değişecektir. Eğer demokrasi güçleri ağırlığını koyarsa bu değişikliklerde etkili olurlar. Çünkü demokratikleşmeyi dayatan da, bu konuda en fazla söyleyecek şeyi olanlar da sol demokratlardır. Esas olarak onlar farklı şeyler söyleyecektir. Gerçek demokratikleşmenin adımlarını dayatacaktır.
Kaygı ve kuşku siyasetçilerin işi olamaz. Siyasetçiler de tabii ki tedbirlerini alırlar, tehlikenin önünü alma çabası gösterirler. Ama bunu siyasetin ve önemli süreçlerin dışında kalarak değil, içine girerek yaparlar. Sadece kaygı ve kuşkuyla hareket etmek, düşünce alanında çakılıp kalmak, politik alana girmemektir. Türkiye’deki solun, sol demokratların geçmişten beri böyle bir eksikliği vardır. Bu da bir tür Oblomovculuktur. Sadece iyi düşünceler içinde olmak ama pratiğe girmemek de siyasi bir korkaklıktır. Mevcut süreçte de görüldüğü gibi bu yanlıştır; kendine güvenmemektir; her şeyi devlet ve hükümetten beklemektir. AKP’nin kimliği şudur, şu kadar kötüdür demek yetmez. Önemli olan, Türkiye’nin demokrasi güçlerinin ve Kürt halkının gücüne inanmak, bu tür iktidarlar döneminde de bazı gelişmeler yaratılabileceğini düşünmektir. Bu süreci de bir mücadele süreci olarak ele almaktır. Zaten demokrasi güçlerinin etkisi olmazsa, Kürt halkı güçlü bir mücadele duruşu göstermezse Kürt Halk Önderi’nin demokratik çözüm projesi tabii ki kendiliğinden başarılı olmaz. Her siyasal adım kendisini belli bir toplumsal ve siyasal güce dayandırmaktadır. Kürt Halk Önderi de Türkiye’nin devrimci demokrasi mücadelesi ve Kürt halkının demokratik toplum gücüne dayanmaktadır.
Böyle bir sürece karşı çıkanlar ve olumsuz tutum takınanlardan çok, kuşku ve kaygıyla kendilerini geride tutanların durumu demokrasi ve Özgürlük Mücadelesine zarar verecektir. Dolayısıyla sol demokratların, ezilen toplulukların böyle süreçlerde etkin olması önemlidir. Bu güçlerin kaygı ve kuşkuyla hareket etmesi kendilerini işlevsiz kılmaları anlamına gelir ki, o zaman MHP, CHP, AKP ve bir bütün olarak politik oligarşinin hakim olduğu Türkiye’ye teslim olunur.
Gün, demokratik devrimci güçlerin kaygıyla ve kuşkuyla değil, büyük bir coşkuyla sürece müdahale etme günüdür.