AKP devletinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin bir söyleşisinde “Devlet, aileye her türlü müdahale etme hakkını yeni Anayasa’ya koymak istiyor. Bu çok doğru. Bunun Anayasa’ya girmesi gerekir. En büyük sermayemiz beşeri sermayemizdir” demişti. (4 Ağustos 2012 Habertürk TV) Şahin aynı söyleşide, “Yurt dışı akrabalıklar ve Türk Toplulukları”ndan, Türkiye’nin dışında yaşayanların sorunlarından bahsetti. Beşeri sermayesinin […]
AKP devletinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin bir söyleşisinde “Devlet, aileye her türlü müdahale etme hakkını yeni Anayasa’ya koymak istiyor. Bu çok doğru. Bunun Anayasa’ya girmesi gerekir. En büyük sermayemiz beşeri sermayemizdir” demişti. (4 Ağustos 2012 Habertürk TV)
Şahin aynı söyleşide, “Yurt dışı akrabalıklar ve Türk Toplulukları”ndan, Türkiye’nin dışında yaşayanların sorunlarından bahsetti. Beşeri sermayesinin durumunu tespit için yaptırdığı “Türkiye’de Aile Yapısı 2011 Araştırması”ndan (TAYA 2011) hiç söz etmedi. On bini aşkın aile ile yüz yüze yapılan bu araştırmanın tamamı basına ve kamuoyuna açıklanmadı. 405 sayfa ve 228 tablodan oluşan araştırma, Bakanlığın Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü sayfasında araştırmalar başlığı altında yayınlandı. Şubat ayında Dünya Gazetesi haberi ile duyuldu.
TAYA 2011’e göre her 100 haneden 93’ünün geliri ayda 2500 liranın, 72’sinin geliri 1200 liranın, 9’unun geliri 400 liranın altında. Ailelerin yüzde 41,8 inin aylık geliri 800 ile 1200 lira arasında. Her yüz aileden 10’u yardım alıyor, bu oran kırsalda yüzde 15’e ulaşıyor. Ailelerin yüzde 39’u Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan, yüzde 23’ü belediyelerden yardım alıyor. İstanbul’da belediyeden yardım alanların oranı yüzde 49, Ankara’da bu oran yüzde 82,5.
Bu araştırma, devlet damgalı yoksul ve muhtaç olanların resmi tespitidir. Bu nedenle Bakan Fatma Şahin, “çok önemli” dediği “beşeri sermayenin” gerçek durumunu kamuoyu ile paylaşamadı.
TAYA 2011’in konu ve amaçları şu şekilde açıklanıyor:
…aile kurumunun temel işlevleri çerçevesinde hane halkının/ aile bireylerinin değer, tutum ve davranışlarını tespit ederek Türkiye’de aile yapısı ve sorunlarının betimlenmesi ve incelenmesidir. Projenin amacı, Türkiye’de aile yapısındaki değişimin belirlenmesini sağlayacak verilerin elde edilmesi olarak belirlenmiştir. Aile hakkında bilginin toplanması; bu günkü durumun belirlenmesi ve zaman içindeki değişimin değerlendirilmesi açısından gereklidir.”
Bu araştırmanın çok net açığa çıkardığı,yoksulluk sınırının (Türk-İş’e göre Ocak ayında sınır 3266 lira) altında yaşayan toplumun yüzde 93’ünün durumunu iyileştirmek için hiçbir adım atılmadı, atılmıyor. Gerçekler yok sayılıyor. Ve en yetkili ağızlar arsızca “Asgari ücret 1000 lira olursa ekonomi batar” diyor. Bir diğeri asgari ücretle çok rahat geçinilir diyebiliyor.
Devletin sermaye adına uyguladığı sürdürülebilir mali politikalarının devamı için; yoksulluğun aile üzerinden kontrol edilmesi, denetlenmesi ve ortaya çıkacak risklerin sorun yaratmadan bertaraf edilmesi için bu araştırma yapılmıştır.
Albert Camus “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, insanların nasıl öldüğüne bakın” diyor. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ruhi Köse. “Türkiye’de her gün altı kişi intihar ediyor ve ölüyor.2002’de intihar edenler 1500 civarında idi. 2010’lu yıllarda yıllık 2000 kişi oldu. İntihar ölümleri yaygınlaştı” tespitinde bulunuyor. Bunun nedeni nedir sorusunu da “Yaptığımız araştırmaya göre, intihar ölümlerinin nedeni uluslararası sistemin yarattığı olumsuzluklar ve yaşama uyum sorunları. sosyo kültürel, ekonomik, işten atılmalar” şeklinde yanıtladı.(8 Şubat 2013 Habertürk TV) Uluslararası sistemin, yani küresel kapitalizmin yarattığı olumsuzluklar insanların dengesini bozuyor, yaşama uyumunu zorlaştırıyor. İnsanları ekonomik, sosyal, kültürel yaşamın dışına atıyor.
***
On beş yıl önce Tokat Zile’den İstanbul’a gelmişlerdi. Oraya da Dersim’den göç etmişlerdi. Aslen Dersimliyiz derdi soranlara. Çocukluğunda dinlediği göç hikâyeleri, ailesini İstanbul’a taşıyan gerçekler hep onunla beraberdi.
Kocasının işçi aylığı ile dört çocuğunu nasıl büyüttüğünü, neler yaşadığını bir o biliyordu. Kime neyi anlatacaktı? Anlatsa anlayacaklar mıydı? Kimin anlayacak hali vardı? SSK emeklisi eşini 2005 yılında kaybettiğinde 500 lira aylık bağlamışlardı. Oğlu, gelini, torunları ile birlikte yaşıyordu. Hatun 60 yaşındaydı. Teknolojinin gelişmesiyle insan ömrünün uzadığını, Dünya Sağlık Örgütünün orta yaş sınırını 59’a çektiğinden haberi yoktu. O çoktandır yaşlı bir kadındı. Yaşadığı koşulların bedenindeki acısı yürümesini engelliyordu artık. Bir yıl önce ağrısından kurtulmak istediği dizinden ameliyat oldu, platin taktıklarını söylediler. Ağrıları dinmediği gibi daha da kötü olmuştu. Defalarca gitti ama nafile. SSK, SSK olmaktan, hastaneler, hastane olmaktan çıkmıştı. Böyle miydi eskiden? Her şey para olmuştu. 500 lira aylık neye yetiyordu ki derdine derman arayacaktı. Evde herkesin işi başından aşkındı. Kim onu dinleyecekti, derdiyle uğraşacaktı.
Veysel Karani’de oturuyordu. Çarşamba günü sabah evden çıktı, arkasına dönüp bakmadı. Dizinin ağrısı da onu durduramadı. İçindeki sürgünün acısı ile yürüdü. Gölete ulaştı, bıraktı kendini göletin soğuk sularına. Yokluğunu fark edip onu bulduklarında içindeki sürgünün acısı dinmişti. Yaşlı bir kadın Samandıra Göleti’nde intihar etmiş haberi yayıldı. Haber televizyonlara, gazetelere ulaşamadı, orada kaldı. Binlerce benzeri gibi.
Ölü bedeninin etrafında kadınlar söyleniyordu: “Çocuklarını zan altında bıraktı. Aylığını alıyordu. Gelini de gül gibi bakıyordu. Ne vardı sanki intihar edecek. Salak… Manyak.”
Hatun, etrafında söylenenlere “Evinden sürülen evi kadar, köyünden sürülen köyü kadar yıkılırmış. Ama coğrafyadaki sürgünler sürgün değil, insanın içindeki sürgünler sürgünmüş” demek istedi, diyemedi.
Yaşarken de yakınlarına sessiz sesini duyuramadı. Onu, emekli eşi ve yaşlı bir kadın olarak tanıması, görmesi gerekenler görmedi. Yüz binlerce benzeri gibi yok sayıldı. Yaşamdan sürgün edilmesi Hatun’u yaşamın sıfır noktasına taşımıştı. O gün 14 Şubat’tı. Bir milyar kadın, dünyanın dört bir yanında kadına yönelik her türlü şiddeti dans ederek protesto ediyordu.