Köylülerin bir bölümü içme ve kullanma suları için kuyular açarlar. Tarlalarının içine açtıkları kuyularından sulanamayan topraklarını sularlar. Bu çabaları karşılığında devletten destek almaz, teşvik görmezler. Bazıları da hayrat olarak çeşmeler yaptırırlar. Bu hayrat çeşmelerden insanlar, hayvanlar, yaban hayat, arı ve böcekler su ihtiyacını giderirler. Geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız bir şekilde 167 Sayılı Yeraltı Su Kanunu’nda […]
Köylülerin bir bölümü içme ve kullanma suları için kuyular açarlar. Tarlalarının içine açtıkları kuyularından sulanamayan topraklarını sularlar. Bu çabaları karşılığında devletten destek almaz, teşvik görmezler. Bazıları da hayrat olarak çeşmeler yaptırırlar. Bu hayrat çeşmelerden insanlar, hayvanlar, yaban hayat, arı ve böcekler su ihtiyacını giderirler.
Geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız bir şekilde 167 Sayılı Yeraltı Su Kanunu’nda değişikliğe gidildi. Yapılan değişiklik çok anlaşılır değil. Örneğin; hayrat çeşmelerin durumu ne olacak? Sayaç takılacak mı? Bugüne kadar izinsiz vurulmuş binlerce kaçak kuyu var. Bunlar obrukların oluşmasına bile neden oldu. Bunların akıbeti ne olacak? Kapatılacak mı? Yerüstü ve yeraltı suları hızla kirletiliyor. Kirletilmeyi engelleyecek yaptırımlara neden öncelik verilmiyor da yeraltı sularına önyüklemeli su ve elektrik sayaçlarının takılması zorunlu hale getiriliyor? Eklenen maddede bu soruların yanıtı yok. Değişiklik kamuoyunun gündemine de getirilmedi. Tartışılmadı. Bir tür oldu bittiye getirildi.
Kanuna madde eklenmiş, olay bitmiş olsa da, önemli olduğu için eklenen madde hakkında isterseniz sizi biraz bilgilendireyim.
167 Sayılı Yer altı Sular Hakkında Kanuna eklenen maddenin içeriği şöyle: Su temini amacıyla derinlikleri 10 metreyi geçen yatay ve dikey doğrultuda açılan her türlü galeri, tünel, sondaj kuyuları için ölçüm sistemlerinin takılması zorunluluğu getirildi. 25 Şubat 2013’ten itibaren yeraltı suyu kullanacaklar, ön yüklemeli su ve elektrik sayaçlarını kendi olanaklarıyla taktıracak. Böylece belirlenen kapasite dışında su kullanılmayacak. Kuyu, galeri, tünel ve benzeri yerlerden çekilecek içme, sulama, kullanma, endüstri ve sanayi suyu miktarı sınırlandırılacak.
Sayaçlar, kullanılan malın miktarını ölçer. Sayacın belirlediği miktar üzerinden ödenecek paranın hesabı yapılır. Sayaç takma işi, köylülerin kendi imkânları ile açtırdığı kuyularından elde ettikleri suyun paralı hale geleceğini akla getiriyor.
Nerden çıkarıyorsun şimdi bunu diyebilirsiniz. Sorunuzda haklı da olabilirsiniz. Ben şeytanın avukatlığını yapayım istedim. Beni şeytanın avukatlığına iten nedenlerden biri Yeraltı Su Kanununa eklenen maddedeki “ölçüm sisteminin özellikleri yönetmeliklerle belirlenir” ibaresidir. Bilindiği üzere yönetmelikler bürokratlar tarafından hazırlanır, kanuna aykırı olamaz. Ancak Kanun, açık ve net bir biçimde kuyu sularından para alınmayacak demiyor.
Yanlış anlaşılmasın; hükümetin yeraltı sularına karşı hassasiyetini takdir etmiyor değilim. Tersine, takdir ediyorum. Yalnız;
– Sanayicinin kuyudan temiz olarak çektiği suyu atık su, kirlenmiş su olarak doğaya deşarj etmesini,
– Ergene Nehri, Menderes Irmağı ve diğer yerüstü sularda balıkların ve diğer su canlılarının yerine sanayicinin arıtmasız saldığı kimyasallar, belediyelerin arıtmasız boca ettiği atıklarının yüzmesini,
– Çiftçilerin tarımda kullandığı kimyasal atıkların, yerüstü sularında ahenkle dans etmesini, yer altı sularına karışmasını hükümetin engelleyemediğini, sadece “seyrettiğini” yurttaşlar olarak izliyoruz. Böyle kirletilen suların yeraltı sularının kalitesini bozduğu, kullanılmaz kıldığı biliniyor.
Bu nedenle hükümetin hassasiyet önceliğini kirletilen sular yerine, kuyulara taktırılmak istenen ön yüklemeli sayaca vermesinin üzerinde bir durup bin düşünmek gerekiyor.