AKP hükümeti toplum mühendisliğine soyunarak, onu en küçük hücresine kadar kendi ideolojik ve politik gereksinimleri doğrultusunda şekillendirmeyi hedefleyen politikalar izliyor. İdeolojik açıdan kendini “muhafazakâr-demokrat” bir parti olarak tanımlasa da demokratlığa dair emarelerden yoksun, muhafazakârlığı milliyetçilikle harmanlamış icraatları özellikle kadın alanında adım adım hayata geçiriyor. Öteden beri muhafazakar milliyetçi söylemin ataerkil söylemle iç içe geçtiği ve […]
AKP hükümeti toplum mühendisliğine soyunarak, onu en küçük hücresine kadar kendi ideolojik ve politik gereksinimleri doğrultusunda şekillendirmeyi hedefleyen politikalar izliyor. İdeolojik açıdan kendini “muhafazakâr-demokrat” bir parti olarak tanımlasa da demokratlığa dair emarelerden yoksun, muhafazakârlığı milliyetçilikle harmanlamış icraatları özellikle kadın alanında adım adım hayata geçiriyor.
Öteden beri muhafazakar milliyetçi söylemin ataerkil söylemle iç içe geçtiği ve bu söylemin kadına ilişkin politikalarının odağında aile ve evlilik kurumlarının yer aldığı biliniyor. Bununla beraber modernitenin, aile, evlilik gibi kurumları “özel alan” içinde tanımlayarak, buraya dair daha dolaylı yaklaşımlarla kendini eğitim, istihdam, siyaset gibi alanlar üzerinden konumlandırdığını; “özel alan”daki ataerkinin ise bir çeşit rol bölüşümü sonucu bizzat “erkek” eliyle gerçekleştiğini biliyoruz. Kamusal alandaki ataerkil politikalar ile özel alandaki ataerkil uygulamalar birbirleriyle sıkı bir ilişki halindedir. Özellikle en büyük otorite olarak devlet ve onun temsilcisi durumundaki hükümet kamusal alandaki erkek egemenliğini yaptığı düzenlemelerle güçlendirir veya zayıflatır. Tam da bu açıdan AKP hükümetinin politikaları özel alan ataerkilliğinden, kamusal alanın daha fazla ataerkilleşmesine doğru bir seyir izliyor. Bu durum elbette özel alandaki ataerkilliği de güçlendiriyor.
Kadın hareketleri uzun mücadelelerin sonunda kamusal alandaki ataerkil uygulamaları geriletmeyi başarmış, kadınların eğitim, sağlık, siyaset, istihdam gibi konularda en azından yasalar nezdinde erkeklerle eşit duruma gelmelerini sağlamışlardır. Daha sonra “özel alan politiktir” belirlemesiyle yönlerini ev içine döndürmüş, aile içi şiddet, kadının ev içi görünmeyen emeği gibi alanlarda epey mesafe almışlardır. Kadın bedeni ve cinselliği ile doğurganlık hakları konusunda yürütülen kıran kırana mücadelede ise kadın hareketleri kürtaj, bekaret kontrolu gibi son derece “travmatik” sorunlara ciddi çözüm olanakları sağlamışlardır.
Ne yazık ki kadın hareketlerinin onca kazanımına rağmen doğurganlık, cinsel ve bedensel haklarla ilgili konularda sorunlar devam etmektedir. Doğurganlık konusu hem özel hem kamusal ataerkinin kesişim noktasındadır. Nüfusu ilgilendiren yanıyla devletin; kadının cinselliğinin kontrol altında tutulmak istenmesi yanıyla bizzat erkeğin sürekli baskısına açıktır. Göründüğü kadarıyla toplumların doğal gelişimine müdahale eden ataerkil iktidar var olduğu müddetçe de kadınların kendi bedenlerine dair irade olmalarının önüne engeller konulmaya devam edilecektir. Son dönemlerde yürütülen kürtaj ve sezaryen tartışmaları bunun en çarpıcı örneğidir.
AKP hükümeti kadınlara ilişkin son derece stratejik davranmaktadır. Önce ” üç çocuk” söylemi, ardından Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulması -ki bu kadının aile içinde varlık kazandığı anlamına gelmektedir-, sezaryen düzenlemesi ve kürtaj tartışmaları, son olarak “Evliliğe Hazırlık Eğitimi” projesi AKP’nin kadın stratejisinin nasıl işlediğini göstermektedir. Tüm bu adımların ortak noktası nüfusa dayalı güç istencidir. Fakat AKP milliyetçi ve muhafazakâr bir çizgiye sahip olduğundan “doğurganlığın aile içinde gerçekleşmesi”ne (1) de önem vermektedir. Kamusal erk tarafından aile ve evliliğin altı bu kadar kalın çizgilerle çizildiğinde, kadının boşanma talebi rahatlıkla erkeğin bıçağını bileyebilmektedir. Elbette ki kadın katliamlarının daha başka boyutları da vardır; ancak burada görülmesi gereken söylenenlerin ve söylenmeyenlerin (“evliliğin ailenin kutsanması”: söylenen – “boşanmanın normal olduğu”: söylenmeyen) toplumu nasıl şekillendirdiğidir.
AKP hükümeti özel ataerkil alanda var olan sözgelimi kürtaja ilişkin dini tutumları, evlilik ve aileye ilişkin geleneksel tutumları, yasalarla, projelerle kamusal alana aktarmaya çalışmaktadır. Böylece ataerkilliğin yeniden üretimine hizmet etmektedir. Özel ataerkil ilişkilerin kamusal alana taşınması bir başka açıdan daha tehlikelidir; çünkü “özel ataerkil ilişkide kadının sömürülmesi bireyseldir; kadının kocası ya da babası tarafından gerçekleştirilir, halbuki kamusal alandaki ataerkide sömürü kolektiftir birçok erkeğin ortak davranışı sonucu oluşur.” (2)
AKP hükümetinin izlediği bu strateji karşısında kadınlar hem var olan haklarını korumak hem de kendisini yeniden üreten ataerkil politikalara dair yeni karşı stratejiler geliştirmek durumundalar. Bunu yaparken de gözden kaçırılmaması gereken husus özel ataerkil alanla, kamusal ataerkil alan arasındaki ilişkilerin geçirgenliğinin dikkate alınmasıdır.
Sakine Esen Yılmaz
Eğitim-Sen Genel Kadın Sekreteri
Kapalı Kadın Cezaevi Sincan /Ankara
Kaynaklar
1. Ayşe Gül Altınay, “Vatan Millet Kadınlar”, İletişim Yay.,İstanbul, 2009, s.169
2. a.ge. ,s.49