Her şey, ABD’nin Suriye politikasının bir dönüm noktasına geldiğini; bu dönüm noktasında AKP’nin angaje olduğu siyasetin tamamıyla rafa kaldırılmasa bile ciddi revizyondan geçirileceğini; Tayyip Erdoğan’ın dayandığı ittifaklar sisteminin bu dönüşüme uyum göstermekte zorlandığını gösteriyor Kürt savaşı tırmanıyor. Bir yanda, Sırrı Sakık’ın “kimse evlat acısı görmesin” yakarısını “inşallah”la geçiştirmek yerine “ben elimden geleni yaptım” soğukluğuyla derhal […]
Her şey, ABD’nin Suriye politikasının bir dönüm noktasına geldiğini; bu dönüm noktasında AKP’nin angaje olduğu siyasetin tamamıyla rafa kaldırılmasa bile ciddi revizyondan geçirileceğini; Tayyip Erdoğan’ın dayandığı ittifaklar sisteminin bu dönüşüme uyum göstermekte zorlandığını gösteriyor
Kürt savaşı tırmanıyor. Bir yanda, Sırrı Sakık’ın “kimse evlat acısı görmesin” yakarısını “inşallah”la geçiştirmek yerine “ben elimden geleni yaptım” soğukluğuyla derhal geri çevirecek kadar savaşa odaklanmış bir Başbakan ve onun temsil ettiği siyasi irade var. Diğer yanda ise Kürt coğrafyasının hemen her köşesinde eyleme geçme ve sürdürme kapasitesi sergileyen PKK gerillası bulunuyor.
PKK’nin (alan hakimiyeti adını verdiği) “savaşı tırmandırma” taktiğinin bir rasyoneli var. Yalnızca Batı Kürdistan (Rojava) özerk yönetiminin güvenliğinin sağlanması amacı bile PKK’nin bugünkü taktiğini “gerçekçi” kılmaya yetiyor. PKK’nin yeni taktiğinin “Rojava’yla dayanışma”nın ötesinde, Kürt sorununu Ortadoğu çapında bir sorun haline getirerek çözümü zorlama ve sorunun uluslararası çözümü masasına kendi sandalyesiyle oturmak gibi bir orta/uzun vadeli amaca da yöneldiği düşünülebilir. Bunların hepsi de (bazıları bugünden gerçekleşme yoluna giren) gerçekçi amaçlardır.
PKK’nin savaşı tırmandırmaktaki kısa vadeli amacı karşısında Suriye, İran ve ABD’nin çeşitli derecelerde nötralize olduğu görülüyor. Suriye ve İran’ın nötralizasyonu, Türkiye’nin (ABD ittifakı bağlantısıyla) kendileri için oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırma/frenleme gereksinimine bağlı. ABD’nin nötralizasyonu ise Güney (Başur) Kürdistan Federe Yönetiminin, Batı’nın özerkliğini kendisinin uzun vadeli güvenliği için bir güvence olarak görmesinden kaynaklanıyor.
Dolayısıyla, Türkiye’nin Batı Kürdistan karşısında oluşturduğu tehdidi sürdürebilmesi için dayanabileceği ne eski anti-Kürt Ortadoğu ittifakı (Türkiye, İran, Irak, Suriye) var, ne de ABD himayesi… AKP iktidarı Kürt siyasi sürecinin Ortadoğu’daki gelişim sürecine engel olamadığı gibi, kendisini bu sürecin kenarına (marjına) itiyor. AKP sadece Kürt-Ortadoğu sürecinde değil, Ortadoğu politikasında da marjinalleşiyor.
Suriye Kürtlerine “göz açtırmamak için” Türkiye’yi açık cezaevine ve Ortadoğu’nun Pakistanı’na çeviren AKP’nin, Müslüman Kardeşler-Kaide yelpazesinin hamisi olarak Suriye sürecinin patronluğunu elde edeceği hayalinin “bitiş düdüğü”, Libya’daki “film ayaklanması” ile çalındı bile.
Son birkaç haftanın tuhaf gelişmelerini arka arkaya yazarak devam edelim:
Ardı ardına iki büyük ve “karanlık” patlama, Gaziantep ve Afyon.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Kırgızistan’da zehirlenmesi.
Başbakanlık koruma biriminin (Başbakanlık koridorlarında silahlara davranıldığı söylenilen) tasfiyesi ve yeniden yapılandırılması.
Kılıçdaroğlu’nun Menderes’in anıt mezarını ziyareti ve yardımcısı Haluk Koç’un Oslo belgeleriyle ortalığa dökülmesi.
Her şey, ABD’nin Suriye politikasının bir dönüm noktasına geldiğini; bu dönüm noktasında AKP’nin angaje olduğu siyasetin tamamıyla rafa kaldırılmasa bile ciddi revizyondan geçirileceğini; Tayyip Erdoğan’ın dayandığı ittifaklar sisteminin bu dönüşüme uyum göstermekte zorlandığını gösteriyor.
Erdoğan’ın kaybedeceği aşikar olan “savaş politikalarına” (sadece Kürtlere karşı değil, Suriye’deki Müslüman Kardeşler- Kaide yelpazesiyle yürüttüğü kirli savaş politikalarına) izanını kaybettiği izlenimini yaratan bir inatla sarılması, bu zorlanmanın çok şiddetli olduğu kanısını yaratıyor.
Bu zorlamanın Tayyip Erdoğan’ın “sağın birliği partisi”ni bölünmeye götürüp götürmeyeceği şimdiden söylenemez. Ancak, CHP’nin MHP vari Kürt politikalarına geri dönerek “anti-Erdoğan sağ güçler”le kuracağı bir ittifakın AKP içindeki çatlakları derinleştirmekten çok sol politikanın zayıflamasına hizmet edeceği açık. Ve biliyoruz ki sağ, sol zayıfladıkça değil, güçlendikçe parçalanır.
AKP sıkıştıkça CHP imdadına mı koşuyor ne?