Devrimci bir heves ve fiiliyatla başlayan mücadelenin, dönüp dolaşıp bir ulus-devlet çıkmazına sürüklenmesi ve bürokratik zırvalıklara boğulması, Kürtlerin en son isteyeceği şeydir. Bu yüzden “çözüm, devletin dışında aranmaktadır” Tabanın ihtiyaçlarına cevap verilmeyişinin, diktatörler açısından, hazin bir sonu olarak baş gösteren Ortadoğu Ayaklanmaları ya da Arap Baharı, Mısır’dan Tunus’a birçok ülkede devrim niteliğinde değişimler yaşanmasına neden […]
Devrimci bir heves ve fiiliyatla başlayan mücadelenin, dönüp dolaşıp bir ulus-devlet çıkmazına sürüklenmesi ve bürokratik zırvalıklara boğulması, Kürtlerin en son isteyeceği şeydir. Bu yüzden “çözüm, devletin dışında aranmaktadır”
Tabanın ihtiyaçlarına cevap verilmeyişinin, diktatörler açısından, hazin bir sonu olarak baş gösteren Ortadoğu Ayaklanmaları ya da Arap Baharı, Mısır’dan Tunus’a birçok ülkede devrim niteliğinde değişimler yaşanmasına neden oldu. Ancak buradaki değişimlerin ‘devrimsel bir nitelik taşıma’ noktasında sıkışıp kalması, gerçek anlamda bir devrim olmaması, işi dönüp dolaşıp aynı yere getirdi. Devrimsel hareketlerin gerek içte beliren yeni diktatörler, gerekse dıştaki emperyalistler tarafından geriletilme çabası büyük oranda buralarda başarıya ulaştı ve etkili de oldu. Devrim bir yerde kıstırıldı; ‘niteliği’ de öyle. Başta ABD olmak üzere, diğer sömürgeci güçlerin çıkarları doğrultusunda yöneldiği yeni yönetimlerle olan yeni ortaklıkları, tabandan başlayan halk dinamiğini kısa süre içinde tekrar ‘tavan’a, yani yeni tür sözde bürokrasiye tabi kıldı. Sonuç olarak tabanın taleplerinin yeniden göz ardı edildiği, umursanmadığı bir sürece girildi. Mısır’da Mübarek’in ardından her ne kadar bu duruma karşı bazı hareketlilikler yaşansa da, devrim burada da gene bürokratik bir kıskaçta seyir izledi, izliyor da.
Çözümü devletin dışında arama
Bu ayaklanmaların bir parçası olarak Suriye’de yaşananlar ise bu devrim tartışmalarına yeni bir soluk kazandırdı. Suriye’deki Kürtlerin kendi öz yönetimlerini kurma çabasının ‘el koyma’ vurgusu ile bir ‘gaspçılık’ imajı yaratılarak lanse edilişi, içte ve dışta onlara yönelik hasetten kaynaklı olsa da, Kürtler devrimci bir hakimiyetle durumu kotarmaktalar.
Kobani, Efrin, Dêrîka, Amudê, Hemko gibi ilçeleri Esad rejiminden kurtaran Kürtler’in, hâkimiyet kurdukları bu bölgelerde ilk elden bir iktidar kavgasına tutuşmayıp, demokratik özerklik sistemini hayata geçirmeye çalışmaları da bunu örneklemektedir. Çünkü demokratik özerklikte bir taht kavgası değil, tabandan gelişen toplumsal bir örgütlenme söz konusudur. Kürtlerin, hâkim oldukları alanlarda tez elden yaptıkları da budur.
“Demokratik Konfederalizm, tabandan tavana gelişen toplumsal örgütlenme yöntem ve biçimini esas alır. Bu taban hareketleri sayesinde toplumsal iradenin açığa çıkarılması, kararların topluma mal edilmesi, eşit ve özgür bireylerin etkin kılınması hedeflenir. Bunun temel anlayışı ise, geçerli tahakküm ve hiyerarşik toplum ilişkilerinin aşıldığı, özgürlükçü bir toplum ve yönetim biçiminin gelişmesidir. Toplumsal örgütlenme de böylece, devleti esas almayan, devlet dışı toplumsal iradeye dayalı olacaktır (Güler, 2010 s. 7).”
İşte Suriye’de devletin ya da devletçi mantalitenin bir ‘nötr’ oluşu da bundan kaynaklıdır.
Nötrleştirme
Son dönemde, sıkça, Kürtlere yöneltilen suçlama ve aşağılama şudur: “Esad Kürtleri koruyor” ve “Kürtler muhaliflerle ortak hareket etmiyor, o halde işbirlikçidirler.”
Aslında muhaliflerin, bir noktaya kadar, Kürtler tarafından ‘nötrleştirilme” nedenini, demokratik özerklik çerçevesinde düşündüğümüzde, ‘ortak hareket konusu’ da açıklığa kavuşmuş olacaktır. Çünkü muhaliflerin yapılan birçok toplantıda Kürtlerin haklarından, taleplerinden bahsetmeyişleri, Kürtler açısında ileride evirilecek sürecin de erken habercisidir. Kürtlere göre burada yapılan, devletçi bakış açısının küçük tohumlarının oraya buraya serpiştirilişidir.
“Esad Kürtleri koruyor” yorumunu ise, “Esad Kürtlerden kor(k)uyor” olarak değiştirdiğimizde her şey daha da netleşmiş olacaktır.
Sonuç olarak bu türden ithamlara maruz kalan Kürtlerin buna cevabı da nettir aslında: “Biz, son kertede, devletin kutsandığı bir yapılanma istemiyoruz!”
Örneğin bu duruma da demokratik özerklik çerçevesinde cevap veren Kürtlerden, PYD (Partiya Yekitiya Demokrat) Avrupa Temsilcisi Zuhad Kobani’nin söyledikleri ilgi çekicidir: “Biz savaşın Kürdistan’a yayılmasına karşı çıktık. Bizi ısrarla savaşa sokmaya çalışan kesimler oldu. ‘Ya rejimden yanasınız ya da bizden yana’ dediler. Israrla savaşa katılmamızı istediler. ‘Neden devrime katılmıyorsunuz’ diye soruyorlardı. Tüm baskı ve suçlamalara karşın çizgimizde ısrar ettik. Çünkü olanları devrim olarak görmüyorduk. Amaçları sistemi yıkmak değil ele geçirmekti.”(Özgür Gündem, 08.08.2012)
Aslında bu açıklama birçok şeyi özetliyor. “Amaçları sistemi yıkmak değil, ele geçirmek” vurgusu bu noktada oldukça önemli. Kürtler Ortadoğu’daki diğer ayaklanma ve hüsranlardan ders çıkarmıştır. Devrimci bir heves ve fiiliyatla başlayan mücadelenin, dönüp dolaşıp bir ulus-devlet çıkmazına sürüklenmesi ve bürokratik zırvalıklara boğulması, Kürtlerin en son isteyeceği şeydir. Aksine demokratik konfederalizmin de esas unsuru olan “çözümü devletin dışında arama” durumu asıl odak kılınmaktadır. Çünkü biliniyor ki, ne reformlar ne de uzlaşılar, iş sona doğru gelindiğinde, bir şeyi değiştirmeyecektir; ‘devlet’in doğasındaki kanser hali ya yavaş yavaş ya da hızla Kürtleri de ulus-devlet benzeri bir uçuruma sürükleyecektir. Devamı ise bilinen hikâye; milliyetçilikle, kapitalizmle, doğa karşıtlığı ve cinsiyetçilikle, açlık ve yoksullukla, insan haklarından yoksunlukla sarmalanmış kanserli bir toplum daha…
Kürtler en başından beri bunu istemiyor. Arzulanan ve hedeflenen ise kapitalist-ekonomik çıkmaza, emek-sermaye çelişkisine, her geçen gün daha çok katle uğrayan ekolojik dengeye ve demokrasiye çare olacak yeni bir düzen, hastalıksız bir toplum inşa etmek. Bu bağlamda demokratik konfederalizmin ‘sıfır derecesi olarak’ Suriye önemlidir; yalnız Kürtler açısından değil, tüm bir Suriye, tüm bir Kürdistan ve hatta tüm bir Ortadoğu halkları açısından da.
Ekmek mevzuu
Kısaca, nasıl demokratik özerklikte “toplum çözümü kendi içinde ve demokratik iradesinde” arıyorsa, demokratik bir yönetim kurmayı amaç edinmiş Suriye’deki Kürtlerde de durum farklı işlememektedir. Devletçi zihniyete karşı oluş ve duruş, her alanda kendini göstermektedir. Böyle devam etmesi de tek temenni.
Bu bağlamda Suriye’deki Kürtlerin duruşu devrimci bir duruştur. Esad rejimine ait ekmek fabrikalarına el konulup, halkın ekmek ihtiyacının bu yolla karşılanması dahi bu devrimci duruşun önemli bir parçası ve göstergesidir. Çünkü aslında her şey, ekmeğini paylaşmakla başlar.
Güler, Mehmet 2010. KCK Dosyası: Küresel Devlet Devletsiz Kürtler. İstanbul : Belge Yayınları, 2010.