KESK, Ankara Adliyesi önünde toplanan kitlenin en az on katıyla daha büyük ve etkili bir direnişi sergileyebilecek güçtedir. Hem illerden gelen emekçiler, hem de Ankara’dan katılanların sayısı KESK’in gücünü yansıtmaktan uzaktı… Sendikalar tarihsel olarak kapitalist sömürüye karşı işçi sınıfının mücadele aracı nitelikleriyle ortaya çıkmış, sermayenin ve devletlerin hedefi olmuş, yasaklanmaya çalışılmıştır. Ancak bütün baskı ve […]
KESK, Ankara Adliyesi önünde toplanan kitlenin en az on katıyla daha büyük ve etkili bir direnişi sergileyebilecek güçtedir. Hem illerden gelen emekçiler, hem de Ankara’dan katılanların sayısı KESK’in gücünü yansıtmaktan uzaktı…
Sendikalar tarihsel olarak kapitalist sömürüye karşı işçi sınıfının mücadele aracı nitelikleriyle ortaya çıkmış, sermayenin ve devletlerin hedefi olmuş, yasaklanmaya çalışılmıştır.
Ancak bütün baskı ve yasaklamalara rağmen, işçi sınıfının, sendikalara sahip çıkması ve mücadeleyi yükseltmesi, egemenleri farklı baskı yöntemlerine yöneltmiştir. Egemenler bu kez sendikaları, kapitalizmin ideolojik karşıtı olmaktan çıkarıp, sadece üyeleri adına toplu pazarlık yapan bürokratik örgütlere dönüştürmek istedi. Ve bu istek büyük ölçüde amacına ulaştı…
80’lerin sonlarında sendikalaşmak için bir araya gelen ve 1995 sonlarında konfederasyonlaşıp KESK’i kuran kamu emekçileri de sendikaların tarihsel gelişim seyrine uygun örgütlendi. Oluşturdukları tüzükte ifadesini bulan sendikal amaç ve ilkelerde ortaklaşan Kürt ve Türk emekçiler birlikte örgütlenip omuz omuza mücadele yürüttü-yürütüyor…
KESK, sadece daha iyi bir yaşamı, özgür toplu sözleşme ve grevli sendika hakkını savunmuyordu. KESK aynı zamanda savaşsız, sömürüsüz bir dünyadan yana olduğunu savunuyor ve bu sendikal anlayışı tüzüğün amaçlarından biri olarak görüyordu. Yine halkların eşitliği ve özgürlüğüne vurgu yapıyor, “işçi- memur” ayrımı yapmadan ortak mücadele ve örgütlenmeyi hedeflediğini tüzüğüne yazarak amaçları arasında sayıyordu.
KESK, fiili ve meşru mücadeleyi esas alarak, kitlesel, egemenleri sarsan, rahatsız eden eylemler yaptı. 20 Aralık 1994 büyük grevini, 16-17 Haziran 1995 ve 4 Mart 1998 Kızılay direnişini ve burada tarihini yazmadığımız büyük direniş ve eylemleri yarattı.
Egemenler, böylesi bir sendikal anlayışa karşı, hiçbir dönemde kayıtsız kalmadılar.
Önce, kurulan sendikalar mühürlenerek faaliyetleri engellenmek istendi. Kamu emekçileri mühürleri söküp mücadeleye devam etti. Bazı sendikalar kapatıldı,onların yerine yenisi kuruldu.
Adli idari soruşturma ve cezalandırmalar, gözaltılar, tutuklamalar, sürgünler, açığa almalarla sendikal mücadele baskı altına alınmaya çalışıldı. Kirli savaş yöntemleri sonuna kadar kullanıldı. Onlarca sendika yöneticisi ve üyesi katledildi. Ancak kamu emekçileri yılmadı. Fiili ve meşru mücadeleyi yükselterek yanıt verdi.
Egemenler bir yandan KESK üzerindeki baskıları artırırken öte yandan kendi güdümlerinde sendikalar kurdu. Sendika kurmanın “yasadışı” olduğunu savunan ve dernekçilik yapan ırkçı bürokratlara Türkiye Kamu-Sen’i kurdurdu. Ve bu konfederasyon şovenizm propagandası temelinde örgütlendirildi. AKP Hükümetiyle birlikte bu kez gerici-ırkçı temelde Memur-Sen geliştirilmeye çalışıldı-çalışılıyor.
Hükümetler değiştiği halde, KESK üzerindeki baskılar değişmedi, artarak devam etti.
En son 25 Haziran sabahı aralarında KESK başkanı Lami Özgen’in de bulunduğu 71 sendika yönetici ve üye KCK ile ilişkilendirilerek, sendika, işyeri ve evlerinde aramalar yapıldı. 71 emekçiden 57’si gözaltına alındı. 28 emekçi tutuklanırken, 29 emekçi de serbest bırakıldı.
KESK, bu son saldırıyla, kurumsal olarak, tarihin en büyük saldırısını yaşadı… Böylesi bir saldırı, ancak açık darbe dönemlerinde görülebilecek türdendi.
KESK’i itibarsızlaştırmayı, yıpratmayı hedefleyen bu büyük saldırıya karşı, egemenleri sarsan büyük bir direnişle yanıt verilmesi gerekiyordu.
Gözaltı ve baskınların yapıldığı 25 Haziran akşamı kitlesel basın açıklamalarıyla AKP zulmü ve keyfi uygulamaları protesto edilerek gözaltındaki KESK yönetici ve üyelerine sahip çıkıldı.
Yine 26 Haziran gecesi, Türkiye genelinden yola çıkıp, Ankara Adliyesi önünde toplanan ve 29 Haziran sabahına kadar direnen kamu emekçileri 3 gün boyunca bu hukuk dışı tutumu protesto etti…
Hemen belirtmek gerekiyor ki 230 bin üyesi bulunan KESK’in gerçekleştirdiği eylem ve etkinlikler yaşanan büyük saldırıya yanıt olmamıştır…
Oysa ki KESK, Ankara Adliyesi önünde toplanan kitlenin en az on katıyla daha büyük ve etkili bir direnişi sergileyebilecek güçtedir. Hem illerden gelen emekçiler, hem de Ankara’dan katılanların sayısı KESK’in gücünü yansıtmaktan uzaktı…
Bu durumu nasıl açıklayabiliriz? Daha dün binlerce emekçi 4+4+4 eğitim sistemi için direnmemiş miydi? 23 Mayıs’ta yüz binlerce kamu emekçisi greve çıkıp on binlerce emekçi alanlara çıkmamış mıydı? Peki neden böyle oldu? KESK kitlesi buharlaştı mı? KESK bileşenlerinin, gücü bu kadar mıydı?
Bu sorunun yanıtı, bilinmeyen bir sır değildir: Geniş işçi-emekçi kitlelerin şovenizmden etkilendikleri ve KESK kitlesinin de bundan payını aldığı açıktır. KESK, çağrı yapmasına rağmen katılımın istenen kitlesellikte olmayışının başlıca nedeni budur. İkinci nedeni ise daha vahimdir. KESK kitlesini hareketlendiren devrimci-yurtsever sosyalist güçlerin ve kadroların üzerlerine düşen görevi yapmadıklarıdır. Yine DİSK, TMMOB, TTB ve SGBP’nin sembolik desteği aşmayan tutumları tabloyu tamamlıyordu. Bir başka neden de başta HDK olmak üzere demokrasi güçlerinin rolünü oynamamasıdır.
Yapılan eylemler çeşitli yönleriyle değerlendirilmeli ve dersler çıkarılmalıdır. “Kol kırılır yen içinde” diyemeyiz-dememeliyiz. Bu satırları moral bozmak için yazmıyoruz. Kaldı ki daha büyük direnişleri örgütlemek için geç kalınmamıştır.
KESK, yapılan saldırılara, bir mücadele programıyla, kendisine yakışan kitlesellik ve direngenlikle mutlaka yanıt vermelidir-verecektir. Bu yanıt hem KESK’e dönük saldırıyı püskürtmeli hem de benzer saldırıların önünü kesmelidir.
Gözaltına alınan KESK’lilerin sorgulamasında yöneltilen soruların da mutlaka bildiri haline getirilip işyerlerinde dağıtılması, hatta toplantılar yapılıp okunması oldukça önemlidir. Bu sorulardan bazıları şunlardır: “Arkadaşlarımıza soruyorlar. 21 Aralık, 23 Mayıs grevlerine neden katıldınız? 4+4+4 yasasını neden protesto ettiniz? Gözaltına alınan, tutuklanan arkadaşlarınıza destek olmak için neden basın açıklaması yaptınız?” (KESK internet sitesi)
Daha önce benzer gerekçelerlerle gözaltına alınıp tutuklanan KESK yönetici ve üyesi kadınlarla ilgili Radikal gazetesinde çıkan haberi de aktarmakta fayda var: “Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekilliği, KESK üyesi 15 kadın hakkında başlattığı soruşturmayı tamamladı. Savcılığın mahkemece kabul edilen iddianamesinde, KESK üyesi kadınlar ‘PKK terör örgütü üyesi olmak ve örgüt propagandası’ yapmakla suçlandı.”
“İddianamenin ‘genel değerlendirme’ kısmında ise savcılık şüpheliler için şu yorumda bulundu: “Soruşturmamıza konu olan basın açıklaması, gösteri yürüyüşü ve toplantı gibi etkinliklerin KESK tarafından organize edilip bağlı sendikalara bildirildiği görülmektedir ancak bu etkinliklerde dikkat çeken hususun PKK / KCK terör örgütünün amacına uygun etkinlikler olduğu gözden kaçırılmamalıdır.” Değerlendirmede, Seher Tümer’in duruşmalarının günü gününe takip edilmesi “terör örgütü” üyeliğine delil sayıldı ve ‘canlı kalkan’ eylemleri için “Sıradan ve demokratik bir hakkın kullanımı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı düşünülmektedir” denildi.
İddianamede ayrıca şüphelilerin KESK üyesi Seher Tümer hakkında açılan davanın duruşmalarına katılmasının ‘s
ıradan bir olay olmadığı’ da ifade edildi: “Seher Tümer gibi, PKK terör örgütü üyeliği iddiasıyla değişik illerde tutuklu olarak yargılanan sanıkların duruşmalarının KESK tarafından takip edilerek bu duruşmalara katılımın sağlanmasını da sıradan bir olay olarak görmek mümkün değildir. Bu tespitler doğrultusunda şüphelilerin PKK / KCK terör örgütü ile organik bağını gösteren sendikal faaliyet adı altındaki eylemleri sendikal çalışma olarak görülemeyeceği için tüm şüphelilerin PKK / KCK örgütünün birer üyesi oldukları sonucuna varılmıştır.” (Radikal 1 Temmuz 2012)
Evet, böylesi bir hukuk anlayışıyla kadınıyla erkeğiyle Kürt emekçiler KCK ile ilişkilendirilip gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve yargılanabilmektedir.
Egemenlerin saldırısı sadece KESK’e dönük değildir. Bütün emek ve demokrasi güçlerinedir. Dolayısıyla KESK emek ve meslek örgütleriyle (DİSK, TMMOB, TTB ve SGBP) birlikte hareket etmeli, bir mücadele programı oluşturularak (işyeri toplantıları , mitingler vb) yaşanan gerçekler açıklanmalı, kamuoyu bilgilendirilmelidir.
Söz konusu örgütlerin imzasını taşıyan kısa açık ve net ifadelerle egemenlerin işçi-emekçi karşıtı saldırılarını teşhir eden, KESK’e dönük saldırıyı açıklayan ve Kürt sorunun barışçıl demokratik çözümünü savunan, bir bildiri kaleme alınabilir. Ve bildiri en kısa zamanda iş yerlerine dağıtılabilir. Hatta yapılabiliyorsa toplantılar yapılıp okunabilir…
AKP zulmüne karşı, direnişi büyütmenin, direnebilecek bütün emek ve demokrasi güçleriyle ayağa kalkmanın, hesap sormanın zamanıdır.