‘YÖK reformu ile yükseköğretimdeki dönüşümde yeni bir düzleme geçmeye çalışan AKP iktidarı harçlar üzerinden yaptığı hamle ile gençlik mücadelesini tasfiye edeceğini zannetmektedir. Ancak gençlik mücadelesinin piyasalaştırmaya karşı mücadelede birikimi, deneyimi ve cüreti AKP’nin yükseköğretimdeki dönüşüme yaptığı hazırlıklardan daha fazladır AKP iktidarının yükseköğretimdeki dönüşüm hedefi somutlaşmaya başladı. Yaklaşık iki yıldır yapılan toplantılar, uluslararası kongreler, sermaye çevreleri […]
‘YÖK reformu ile yükseköğretimdeki dönüşümde yeni bir düzleme geçmeye çalışan AKP iktidarı harçlar üzerinden yaptığı hamle ile gençlik mücadelesini tasfiye edeceğini zannetmektedir. Ancak gençlik mücadelesinin piyasalaştırmaya karşı mücadelede birikimi, deneyimi ve cüreti AKP’nin yükseköğretimdeki dönüşüme yaptığı hazırlıklardan daha fazladır
AKP iktidarının yükseköğretimdeki dönüşüm hedefi somutlaşmaya başladı. Yaklaşık iki yıldır yapılan toplantılar, uluslararası kongreler, sermaye çevreleri ve YÖK tarafından açıklanan raporlar ile birlikte yükseköğretimdeki dönüşüm ihtiyacının boyutu, sermaye ve siyasi iktidar açısından ‘artık şu işi bitirelim’ noktasına geldi. 90’lı yıllardan beri devam eden, üniversiteleri neoliberal ilkeler çerçevesinde yeniden yapılandırılma hedefi, gençlik mücadelesinin direnişi ile istenilen düzeye getirilemedi. Son dönemde AKP iktidarı, özellikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve yeni YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya öncülüğünde, üniversitelerde geri dönüşü olmasını istemediği yeni bir ticarileştirme ve gericileştirme dalgasını başlatmaya hazırlanıyor.
Elbette ki bu yeni dönüşüm dalgasının AKP’nin sinsi planlarını, AKP tipi marjinalleştirme yöntemlerini ve dönüşüm karşısında gelişmesi muhtemel olan üniversite muhalefetine karşı çok yönlü yeni stratejileri içinde barındıracağından kuşku duymamak gerekir. Diğer taraftan siyasal krizlerle boğuşan AKP’nin yeni yükseköğretim stratejisinin köşe taşları, iktidarın gelecek dönemdeki hedeflerinden bağımsız değildir. AKP iktidarı bir yandan üniversitelerdeki dönüşümü garanti altına almak zorundayken, diğer taraftan bu dönüşümü kendi siyasal çıkarları için kullanmayı planlanmaktadır. Muhtemelen, ekim ayında ‘YÖK Reformu’ adı altında yasal güvence altına alınmaya çalışılacak olan yükseköğretimdeki gericileştirme ve ticarileştirme dalgası, en son yapılan AKP MYK’sında resmen başladı. Tayyip Erdoğan tarafından talimat verilerek ‘harçların kaldırılmasına’ yönelik çalışma başlatıldığı açıklandı. AKP’nin bu açıklaması Star gazetesi eliyle ‘Parasız Üniversite geliyor’, ‘ Harçlar kaldırılacak’ propagandası ile kamuoyuna servis edildi. ‘Parasız eğitim gerçek oluyor’ söylemi ile AKP’nin üniversitelilerin haklarını koruduğu propagandasının arka planında yatanları irdeleyerek AKP’nin yükseköğretimdeki yeni stratejisini anlamak mümkün.
Paralı eğitim sadece harçlar mı?
‘Harçlar kaldırılıyor’ iddiası ile birlikte medya tarafından ‘öğrencilerin parasız eğitim hayali gerçek oluyor, AKP eğitimi parasız yapıyor’ algısı özenle yaratılmaya çalışıldı. Kuşkusuz ki, ‘Harçlara hayır’ talebi ’80 sonrasında üniversitelilerin parasız eğitim mücadelesinin temel başlıkları arasındadır. Çünkü yükseköğretimde ilk paralı eğitim uygulaması ‘öğrenci katkı payı’ denilen ‘harçlar’ olmuştur. İlk paralı eğitim uygulaması arasında yer alması nedeniyle öğrenci hareketinin sermaye karşısındaki direnişi harçlara karşı olmuştur. Dolayısıyla gençlik hareketinin ‘Parasız eğitim’ mücadelesi harçlara karşı mücadeleyle simgeleşmiş ve kamuoyunda da doğal olarak böyle anılmıştır.
Ancak üstü bilerek örtülmek istenen nokta, yükseköğretimdeki paralı eğitim uygulamasının üniversite harçları ile sınırlı olmadığıdır. Üniversiteye girebilmek için zorunlu olan harçlar, yükseköğretimin ticarileştirilmesinin önemli bir basamağını oluşturmakla birlikte ticarileştirme saldırısının bütününü kapsamamaktadır. Harçlar eğitimin ticarileştirilmesinin bir parçasıdır. Üniversitelerdeki paralı eğitim gerçeği harç uygulamasından da öte yaygın ve geniştir. Çünkü sermayenin üniversitelerde içselleşme sürecine girmesiyle birlikte eğitimi piyasalaştırma stratejisi harç uygulamasından da öteye geçerek genişlemiştir.
Bunun karşılığı üniversite içi hizmetlerin paralılaştırılması ve şirket yöneticisi gibi hareket eden rektörlerin eğitimden harçlar dışında gelir elde edebilecek çok sayıda alan yaratmış olmalarıdır. Bu noktada ilk olarak üniversite içi hizmetler (yemekhane, üniversite içi ulaşım, kayıt parası, öğrenci belgesi, transkript parası, ders kitapları gibi) paralı hale getirildi. Yemekhaneler tek tek özelleştirildi. Önceden var olan medikolardan ek para alınmaya başlandı. İnternet ve bilgisayar kullanımı paralı hale getirildi. Eğitimin ticarileştirmesinde yeni bir boyut olarak yaz okulları uygulaması başlatıldı ve yaygınlaştırıldı. Üniversiteye bağlı paralı yurtlar açılarak öğrenciler üzerindeki müşterileştirme süreci ilerletildi. Paralı olarak uygulanan üniversite içi kurslar ve sertifika programları ile üniversite yönetimleri yeni gelir kapısı bulmaya yöneldiler. Bunların yanında kamu üniversitelerinde paralı bölümler açıldı. Örneğin İTÜ uyguladığı SUNY (yurtdışı üniversiteleriyle anlaşmalı çift diploma programı) programından sadece bir bölüm üzerinden yılda 12.000-16.000 dolar arasında gelir elde etmektedir. Son yıllarda üniversitelerde MBA (İşletme Yönetimi Mastırı) programları uygulanmaya başlanarak eğitimin ticarileştirilmesi derinleştirildi. ODTÜ’nün MBA programından bölüm başına aldığı yıllık para 15.000 dolar civarındadır. Piyasa endeksli çalışan cin fikirli üniversite rektörlerinin son yıllarda başvurduğu bir diğer paralı eğitim hamlesi ise ‘Uzaktan Eğitim’ programlarıdır. Üniversitelerimizin üçte birinde uygulanan uzaktan eğitim programları devlet üniversitelerinin yeni gelir kapısı haline geldi. Örneğin Sakarya Üniversitesi’nde Eğitim Fakültesi’nin uzaktan eğitim fiyatı 2.340 TL’dir.
Bu gelişmelerin yanında üniversitelilerin eğitim hayatını idame ettirebilmesinin olanakları zayıflamıştır. Eğitim hakkı sadece üniversite içi ile sınırlı değildir. Parasız ve eşit eğitim hakkının gerçekleşebilmesi için üniversitelilerin özellikle barınma ve ulaşım sorunlarının olmaması gerekmektedir. Ülkemizdeki paralı ulaşım uygulaması üniversitelilerin üzerindeki ciddi yıkımların arasındadır. Buna bağlı olarak son yıllarda ulaşım sorununa karşı düzenlenen eylemlerin yaygınlaştığı, bu eylemlere üniversitelilerin yoğun katılım gösterdiği ve zamlara karşı ilk üniversitelilerin muhalefet ettiği gözlenmiştir. ( İstanbul metrobüs eylemleri, Ankara zamlara karşı otobüs işgalleri, Edirne, Trabzon, İzmir, Samsun, Kütahya…) Diğer taraftan üniversitelilerin barınma sorunu, eğitim hakkının nitelikli bir biçimde gerçekleştirebilmelerinin önündeki en ciddi engeller arasında yer alıyor. Devlet yurtlarının kapasitesinin oldukça düşük olması ve öğrenci evlerinin kiralarının yüksekliği, üniversitelilerin eğitim hayatı üzerinde etkili olabilmektedir. Dolayısıyla bu iki başlığın (ulaşım ve barınma) birer paralı eğitim uygulaması olduğunu söylemek mümkündür.
Eğitimdeki bu topyekün ticarileştirme uygulamalarının örneklerini çoğaltmak mümkün. Örneklerden de anlaşılacağı gibi yükseköğretimdeki paralı eğitim uygulaması sadece harçlar değildir. Yani AKP iktidarının iddia ettiğinin aksine harçlar kaldırılınca ‘parasız eğitim istemi’ gerçekleştirilmiş olmuyor. Çok açık ki parasız eğitim için harç uygulamasının kaldırılması yeterli değildir. Zaten gençlik mücadelesinin son dönemdeki ‘parasız eğitim’ eylemleri harçlara karşı mücadeleyle simgeleşse de ulaşım, barınma, kantin yemekhane gibi temel hizmetlerin ticarileştirilmesine karşı gerçekleştirilen ve bazı yerlerde kazanımlarla sonuçlanan kitlesel eylemler yadsınamaz. Dolayısıyla parasız eğitim için