Türkiye’de “Toplu iş ilişkileri kanunu” tasarısına dair tartışmalar devam ederken, sendikal hayatın diğer ülkelerde nasıl işlediğine göz atmakta fayda var. Sendikal hareketin en kuvvetli olduğu Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa’da sendikaların işleyişini, tarihsel ve yasal çerçevesini ve ülkedeki etkilerini inceleyerek başlayabiliriz. Fransa Sendikacılığının gelişimi 1884 yılında Waldeck-Rousseau kanunu ile yasallık kazanan sendikalar günümüze kadar birçok […]
Türkiye’de “Toplu iş ilişkileri kanunu” tasarısına dair tartışmalar devam ederken, sendikal hayatın diğer ülkelerde nasıl işlediğine göz atmakta fayda var. Sendikal hareketin en kuvvetli olduğu Avrupa ülkelerinden biri olan Fransa’da sendikaların işleyişini, tarihsel ve yasal çerçevesini ve ülkedeki etkilerini inceleyerek başlayabiliriz.
Fransa Sendikacılığının gelişimi
1884 yılında Waldeck-Rousseau kanunu ile yasallık kazanan sendikalar günümüze kadar birçok değişim geçirmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Vichy hükümeti döneminde kısıtlanan sendikal haklar 1944’te yeniden düzenlenmiştir. Sendikal mevzuatı incelerken sendikaların temsil gücü meselesi etrafında sendikaya üye olma, toplu sözleşme, grev ve lokavt konusundaki düzenlemelere değinmek faydalı olacaktır. Öncelikle altı çizilmesi gereken nokta şudur ki Fransa’da bir “sendikalar kanunu” yoktur. Sendikalar 1901 tarihli dernekler kanununa göre düzenlemektedir. Sendikal haklar ise her konuyla ilgili ayrı ayrı yasalarla yürütülmektedir.
1966 yılında çıkarılan kanunla temsilci kabul edilen ve toplu sözleşme yapma yetkisi almış 5 büyük sendika konfederasyonu vardır. Bunlar; 1895 yılında kurulmuş olan Genel İş Konfederasyonu CGT (Confédération Général du Travail), 1964’te kurulmuş olan Fransa Demokratik İş Konfederasyonu CFDT (Confédération Française Démocratique du Travail), 1948 yılında kurulmuş olan İşçi Gücü FO (Force Ouvrière), 1919’da kurulmuş olan Fransız Hristiyan İşçiler Konfederasyonu CFTC (Confédération Française des Travailleurs Chrétiens) ve 1944 yılında kurulmuş olan CGC'(Confédération Générale des Cadres)dir. Bunların yanı sıra Özerk Sendikalar Ulusal Birliği UNSA (Union Nationale des Syndicats Autonomes), Üniter Sendika Federasyonu FSU (Fédération Syndicale Unitaire) ve Sendikal Birlik USS (Union Syndicale Solidaire) Fransa’daki başlıca diğer sendikal örgütlerdir. İşçi sendikalarının yanında memur sendikaları, işveren sendikaları ve öğrenci sendikaları da bulunmaktadır. Sendikalar yerel düzeyde örgütlenebilmekte, meslek temelli sendikalar ve sendikal federasyonlar kurabilmektedir.
2003 yılı istatistiklerine göre sendikalı işçi sayısı yüzde 8’dir. Sendikalı 1.845.000 işçinin 1.050.000’i kamu sektöründedir. Sendikalar kamu sektöründe, özellikle de eğitim ve ulaşım sektöründe, sık sık halkın da desteklediği grevler düzenlemektedir. Günlük hayatın akışını etkileyen bu grevler, sendikaların işyerlerinde olduğu kadar ulusal düzeyde de etkili olabildiklerini göstermektedir. Sendikalar ülkedeki diğer eylemlere de kitlesel bir şekilde katılmaktadır. Haziran ayında düzenlenen “Onur Yürüyüşü” bunun örneklerinden biridir.
Fransız sendikacılığıyla ilgili bahsedilmesi gereken bir diğer konu da sendikal temsiliyet meselesidir. Sendikalar, iş hukukundan doğan bireysel hak ihlallerini çözmek amacıyla kurulmuş olan “Danışmanlar Kurulu”, (Conseil des Prud’hommes) adlı yargı organında da işçiler, işsizler ve emeklilerin de oy kullanabildiği ulusal düzeyde yapılan seçim sonuçlarına göre temsil hakkına sahiptirler. Bu organda işçi temsilcileri, uyuşmazlık durumlarında mahkemenin karar organında danışman konumundadırlar. CGT ve CFDT bu kurumda en yüksek temsil hakkına sahip konfederasyonlardır. 10’dan az çalışana sahip işyerlerinde işyeri düzeyinde seçim yapılmaz. Dolayısıyla yerel düzeyde temsil edilemeyen çalışanlar, toplu sözleşmeler ve grev hariç, iş kontratıyla ilgili ihlaller, işten çıkarma, tazminat, mobbing, izinler, ücretler gibi iş kanunundan doğan anlaşmazlıkların çözüldüğü bu organ için yapılan seçimlere katılarak iş kanununun işleyişinde söz sahibi olabilmektedir. Ancak “Fransız sendikacılığının paradoksu”nu anlayabilmek için sendikal temsiliyet meselesiyle ilgili bahsedilmesi gereken bir gelişme son 10 yılda yürürlüğe koyulan reformlar ve sendikal eylem üzerindeki etkileridir.
Sendikal Temsiliyetin Dönüşümü ve Sendikal Eylem
1966 yılında temsil yetkisi verilen beş büyük konfederasyonun tekelinin kırılması amacıyla 2006 yılında bir değişiklik getirilmiştir. Buna göre “Danışmanlar Kurulu” için yapılan seçimlerde yüzde 5 oy alan sendikalara temsil ve toplu sözleşme yetkisi verilmiştir. Ancak bu defa da ulusal düzeyde çok kuvvetli olmayan ama işyeri düzeyinde ve yerel düzeyde güçlü olan UNSA veya FO gibi sendikalar toplu sözleşme yapabilme yetkisinin dışında kalmışlardır.
Sendikalar üzerindeki etkisi daha önemli olan bir değişiklik ise 2008 Ağustos ayında yapılan tek baraj yerine işyerinde yüzde 10, işkolunda yüzde 8, ulusal düzeyde yüzde 8 oy kazanmış olma şartı getiren düzenleme olmuştur. 2010 yılında yapılan son değişiklik ise işyeri düzeyinde seçimlerin olmadığı 10’dan az sayıda çalışana sahip işyerlerine yöneliktir. Buna göre temsiliyetin ölçülebilmesi için bu işyerlerinde de 4 yılda bir yerel seçim düzenlenmesi öngörülmüştür.
Bu değişikliklerin sonucunda sendikalar arasındaki rekabet artmış, pek çok küçük sendika varlık sebeplerini kaybeder hale gelmiştir. Ayrıca sendikalı işçi sayısında önemli bir düşüş yaşanmış, 1980’lerde bu sayının bugünkünün 2 katı iken 1950’lerde 3 katı olduğu görülmüştür. Sendikal temsilin yanı sıra 2000’li yıllar grev hakkı konusunda da onemli gelişmeler getirmiştir. Yargıtay’ın 2006 yılında verdigi bir kararla grev “Işverene mesleki taleplerin bildirilmesi amacıyla yapılan toplu ve tamamen iş durdurma eylemi” şeklinde tanımlanmış, siyasi amaçlı grev, iş yavaşlatma veya işyeri işgali bu tanımın dışında bırakılmıştır.
Yine de görülmektedir ki bütün bunlara rağmen sendikal hareket ivme kaybetmemiş, grevler ülke genelinde oldukça etkili olmaya devam etmiştir. Dolayısıyla, sendikal eylemliliğin sürekliliğinin siyasi ve toplumsal alanda halen hissedilebildiği görülmektedir. Bu durumu 2008 Nisan ayında Çalışma, İstihdam ve Sağlık Bakanlığı ile Ekonomi, Finans ve Sanayi Bakanlığı’nın Bakanlığı için hazırlanan bir raporun başlığındaki ifadeyi alarak “Fransız sendikacılığının paradoksu” olarak tarif etmek uygun mümkündür. Nitekim sendikalar yasal mevzuatın sendikal temsiliyeti azaltmaya yönelik düzenlemelerine, esnek çalışmanın yaygınlaşmasına ve sendikalı işçi sayısının azalmasına rağmen toplumsal düzeyde mücadelelerini sürdürmekte ve eylemliliklerini korumaktadır.
Burada önemli olan nokta şudur sendikaların 2000’lere gelene kadar, onların kuvvetli hale gelmelerinin önünü açan ve etki güçlerini arttırmalarına imkan veren yasal düzenlemeler içinde gelişmiş olmalarıdır. Sendikal hareket, mücadeleci ve çoğulcu karakterini bu süreç boyunca oluşturmuştur. Buradan doğan güçlerini kullanarak da bugünkü yasal düzenlemelere, ekonomik ve sosyal politikalardaki değişikliklere, geleneksel ve mücadeleci sendikacılığın içinde bulunduğu dönüşüme ve işçi sınıfının durumuna rağmen etkinliklerini kaybetmemeye çalışmakta ve siyasal ve toplumsal alanda temel birer aktör olma özelliklerini koruyabilmektedirler.
Nasıl bir Yasal Düzenleme?
Elbette sendikal mevzuatın ihtiyaçları ve sendikal hareketin eyleme geçebilme kapasitesini arttıracak stratejiler her ülkenin şartlarına özgün nitelikler taşır. Ayrıca Fransa sendikalarının ve Fransa’daki mevzuatın da sorunlu yanları vardır. Ancak üye sayıları ne olursa olsun hem sendikalı hem sendikasız işçileri hem de toplumsal muhalefetin diğer aktörlerini eyleme geçirmekte etki gücü büyük olan Fransa sendikalarını takip etmek önemlidir.
Bu noktada tarihsel ve geleneksel durumun yanı sıra, sendikaların önündek
i hareket alanını ve sendikal hakları düzenleyen yasal mevzuatın temel bir mesele olduğu açıktır. Türkiye sendikacılığı uzun yıllardır Fransa sendikalarının sahip olduğu gibi bir etkinlik kazanabileceği ölçüde güçlenmesini sağlayabilecek bir yasal çerçeveye sahip değildir. Dolayısıyla Türkiye sendikacılığı için de sendikal hakları ve sendikal hareketin eylemliliğini sağlayabilecek mevzuatın oluşturulabilmesi için yapılması gereken hem kendi koşul ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak hem de diğer ülkelerdeki sendikal hareketlerin işleyişini anlayabilmektir. Bu doğrultuda oluşturulacak olan yasal mevzuat onun temsil ve hareket alanını kısıtlamasına sebep olacak düzenlemelerin aksine sosyal ve sendikal hakları koruyan; güçlendiren ve hak arama süreçlerini kolaylaştıran düzenlemeler olmalıdır.